HUBBÎ MOLLASI (Muhammed bin Abdullah)

Osmanlılar devrinde yetişen âlimlerden. Şâir. İsmi, Muhammed bin Abdullah’dır. Mahlası Vüsûlî olup, Hubbî Mollası ve Muhammed Vüsûlî Efendi diye tanınır. 930 (m. 1523) senesinde doğdu. 998 (m. 1589) senesi Receb ayının onsekizci günü, İstanbul’da vefât etti. Hâlid bin Zeyd Ebâ Eyyûb el-Ensârî’nin (r.a.) türbesinin yakınında defnedildi. Müstakil türbesi vardır.

Vüsûlî’nin muhterem babası, Sultan Selim Hân şehzâde iken kapıcı başılığı yapardı. Ayrıca şehzâdenin terbiye edilmesi ve yetişmesi için de saraya sık sık girip çıkardı. Muhammed Vüsûlî, zamanındaki âlimlerden dînî ilimleri öğrendi. Sonra Saçlı Emîr Efendi ismi ile meşhûr âlimin derslerine devam etti. Bu arada Muhaşşi Sinân Efendi’nin derslerine de devam ederek olgunlaştı. Dînî ilimleri tahsil edip bitirdikten sonra, 949 (m. 1542) senesinde Haleb kadısı oldu. Sultan Süleymân Hân’ın padişahlığı zamanında Anadolu kadıaskeri olan ve Mirim Kösesi diye tanınan Muhammed Efendi’nin ve Şehzâde Sultan Selim Hân’ın tavsiyeleri ile, Bursa”daki Emîr Sultan Medresesi’ne müderris oldu. Oradan Eski İbrâhim Paşa Medresesi’ne müderris oldu. 966 (m. 1558) senesinde müderrislikten ayrıldı. Konya’da bulunan Şehzâde Âlişân’ın yetişmesi için Konya’ya gitti. Şehzâde Âlişân Konya’dan Kütahya’ya gelince, Şehzâde ile beraber Kütahya’ya geldi. Germiyanoğlu Medresesi’ne müderris olarak ta’yin olundu. Aynı zamanda Mevlevîlik yolunu öğretmek ve Şehzâde Kerîm Efendi’nin hocalığını yapmak vazîfesi de ona verildi. Kerîm Efendi’yi çok güzel yetiştirdi. İlim ve edeb hazînesi hâline getirdi.

Hubbî Mollası Kütahya’ya geldiğinde, onu sevenler şu rubâ’îyi söylemişlerdir:

“Ne yerdir ki, ayak bastın,
Yüzüm orda kilim olsun.
Ne yoldur ki gölge yaptın,
Tenim orda toprak olsun.”

974 (m. 1566) senesinde, Sultan Selim Hân’ın pâdişâh olduğu zaman, Mu’allim-zâde Efendi yerine Bursa kadılığına ta’yin olundu. Yine aynı senenin Zilhicce ayında, Hasen Efendi’nin yerine İstanbul kadısı oldu.

Hubbî Mollası (r.a.), ilimde nihâyetsizlik deryasının dalgıcı idi. Temiz kalbli, açık konuşan, sağlam i’tikâdlı, yumuşak huylu, lisânı kibar bir zât idi. Hüküm vermekte keskin kılıç gibi idi. Dört defa İstanbul kadısı oldu. Osmanlılarda bir talebe medreseden me’zûn olurken, bir kimse ilmî bir hüviyete kavuşurken, mühim bir vazîfeye başlarken ve bunlar gibi ba’zı mühim işlerde, bu işe işâret olarak sarık sarılır ve bu sarık sarmak merasim ile yapılırdı. Hubbî Mollası İstanbul kadısı iken, Pâdişâh’a yazılı olarak müracaat edip, bu sarık sarma merasiminin devletin resmî merâsimi hâline getirilmesini sağladı.

Hubbî Mollası (r.a.) İmâm-ı Tartûşî’nin “Sirâc-ı Vehhâc” isimli kitabını, akıcı bir lisân ile Türkçeye tercüme etti. Tophânede çok güzel bir câmi ile bir hamam yaptırdı, iki eseri de mimari bakımdan şaheserdir. Parmakkapı’da da yaptırmış olduğu mescid ve mektebi vardır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Sicilli Osmanî cild-4, sh. 127

2) Şakâyık-ı Nu’mâniyye zeyli (Atâî) sh. 311