Osmanlılar zamanında yetişen evliyâdan. İsmi, Hayreddîn Hızır’dır. Hızır Bâlî Efendi diye meşhûr olmuştur. Bugün Yugoslavya sınırları içinde bulunan Manastır’da doğduğu bilinmekle beraber doğum târihi bilinmemektedir. 970 (m. 1562) senesinde vefât etti.
İlk önceleri, bir küçük dükkânda güzel koku satmakla meşgûl idi. Bir gece rü’yâsında Sirozlu Kâtib-zâde isminde bir zâtı gördü. O zât ona, Halvetiyye yoluna girmesini emr etti. Bunun üzerine ertesi gün, dükkanındaki güzel kokuları dağıtıp dükkânını kapattı. Sirozlu Kâtib-zâde’nin hizmetine kavuşmak üzere yola çıktı. Şeyh Kâtib-zâde’nin huzûruna varınca, talebeliğe kabûl edildi. Huzûrunda hizmet ve sohbette bulunup yükseldi.
Halvette olduğu ilk zamanlarda, bulunduğu odanın kapısını nûr yüzlü bir zât açıp; “Kırklardan birisi vefât etti. Sizi onun yerine vazîfelendirelim” buyurdu. Bu zâtın emrine uyarak, istenilen vazîfeye tâlib oldu. Daha sonra o zâtın işâretiyle, Manastır’da bir câmi ve dergâh yaptırıp, insanlara Allahü teâlânın dînini ve peygamberimizin (s.a.v.) güzel ahlâkını anlatmakla meşgûl oldu. Gece-gündüz demeden insanlara hak yolu anlatıp irşâd etmekte iken vefât etti.
Hızır Bâlî hazretlerinin yüksek hâlleri ve birçok kerâmetleri vardır. Çok güzel rü’yâ ta’bir ederdi.
Câmi ve dergâh yaptırmaya başladığı zaman, sâdece yedi dirhemi vardı. Ancak câmi ve dergâh tamamlandığı zaman, yetmişbin akçe harcadığı görüldü. Cenâb-ı Hak, niyet ve çalışmaları neticesinde, ihtiyâcı olan parayı bol bol ihsân etti. O zamanlar, geçimini te’min etmek için diktiği bağ ve bahçesinden başka birşeyi yoktu.
Devşirme usûlü ile saraya gelip yetiştirilen kişilerden birisi, bir rü’yâ görüp ta’birini Hızır Bâlî’den sordu. Hızır Bâlî rü’yâyı dinledikten, sonra; “Sen nikâhı düşmeyen birisiyle bilmeyerek evlenmişsin” buyurdu. Araştırıldığında, o kişinin evlendiği kadının, kendi kız kardeşi olduğu anlaşıldı. O kişi bilmeden düştüğü bu durum için tövbe edip kardeşini başka bir müslümanla evlendirdikten sonra, işlemiş olduğu günâhın keffâreti olarak hacca gitti.
Nakl edilir ki; Manastır şehrinin ileri gelenlerinden Mustafa Çelebi isminde birisi hacca gitmişti. Harem-üş-şerîfte Hızır Balî hazretlerini de tavaf ederken gördü. Hac dönüşü Manastır’a geldiğinde, onu karşılayanlar arasında Hızır Bâli de vardı. Mustafa Çelebi onu görünce, hemen elini öpüp ayağına kapanmak istedi. Bunun üzerine onu bir kenara çekip; “İnsan insana benzer, her gördüğünü söyleyen hatâ eder” diye nasîhat etti ve o hâli bildiğini işâret etti.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye zeyli (Atâî) sh. 78