EMÎNÜDDÎN BİN NECCÂR

Mısır’da yetişen Şafiî mezhebi âlimlerinden. İsmi, Muhammed bin Ahmed bin Îsâ bin Neccâr ed-Dimyâtî el-Mısrî olup, künyesi Ebü’l-Cûd ve lakabı Emînüddîn’dir. Emînüddîn bin Neccâr diye tanınır. 845 (m. 1441) senesinde doğdu. 929 (m. 1522) senesi Zilka’de ayının yirmiyedisinde vefât etti.

Sâlih Bülkînî ve Takıyyüddîn-i Şemnî gibi zâtlardan ilim öğrenerek yetişen Emînüddîn bin Neccâr, zamanının büyük âlimlerinden oldu. Necmüddîn-i Gaytî, Bedreddîn-i Gazzî ve başka zâtlar da ondan ilim öğrendiler. Emînüddîn bin Neccâr, zâhirî ve bâtınî ilimlerde derin âlim, ilmiyle âmil, veliyyi kâmil bir zât idi. Çok tevâzu sahibi, alçak gönüllü idi. Bilhassa a’mâ olanlara ve fakir durumda bulunanlara çok hizmet ederdi. Gece-gündüz demez, muhtaç olanların ihtiyaçlarını te’min için çırpınırdı. Zengin olanlardan zekât malları toplardı. Kendisi de fakir olduğu hâlde, bu zekât mallarından kendisi için hiç ayırmadan, hepsini ihtiyâç sahiplerine taksîm ederdi. Sûfîlere mahsûs elbise ve siyah bir cübbe giyer, pamuktan yapılmış bir sarık sarardı.

Meşhûr Câmi-i Gamrî’nin imamlığını yapardı. Yatsı namazından sonra bir miktar uyur, sonra kalkıp, imamlık yaptığı câmiye inerdi. Abdest alıp namaz kılmaya başlardı. Sabah namazı vaktinin girmesine takriben bir saat kala kürsîye çıkar sessiz olarak Kur’ân-ı kerîm okumaya başlar, sabah ezanı okununcaya kadar böyle devam ederdi. Ezan okununca artık sesini gizlemez, açıktan okumaya başlardı. Yaz ve kış bu âdetini hiç terketmezdi.

Kur’ân-ı kerîm okuması o kadar tatlı ve güzel idi ki, okuduğu zaman kalbleri, gönülleri cezbederdi. Okumasını dinleyenler, “Böyle güzel ve te’sîrli okuyan başka birini daha görmedik.” derlerdi.

Bir defa kalede mübaşir olarak vazîfe yapan bir hıristiyan, bir sabah vakti Câmi-i Gamrî’nin yanından geçiyordu, içeride Kur’ân-ı kerîm okuyan Emînüddîn hazretlerinin sesini duydu. O okuyuş kendisine öyle te’sîr etti ki, adetâ kendinden geçti. Kalbinde bir genişlik ve yumuşama hissetti. Derhâl içeri girip, o büyük zâtın huzûrunda müslüman oldu. İslâmiyete bağlılığı pek güzel oldu. Devamlı olarak gelir, namazlarını Câmi-i Gamrî’de Emînüddîn hazretlerinin arkasında kılardı. Bu hâl, vefât edinceye kadar bu şekilde devam etti.

Emînüddîn bin Neccâr’ın bu güzel sıfatları, her tarafta yayılıp duyulmuştu, insanlar onun güzel sesiyle Kur’ân-ı kerîm okumasını dinlemek ve huşû’ ile arkasında namaz kılmak için çok uzak yerlerden yanına gelirlerdi. Gelenlerin çoğu da, onun yanında bulunurken ağlamaktan kendilerini alamazlardı.

Câmi-i Gamrî’yi yaptıran, Ebü’l-Abbâs el-Gamrî; “Bu câmi bir beden, Emînüddîn hazretleri de o cesedin rûhu gibidir” buyururdu.

İnsanlara iyilik ve ihsânları da pekçok olan Emînüddîn bin Neccâr, çok yemek ikram eder, ziyâfet verir ve bizzat kendisi hizmet ederdi. Bununla beraber, heybet sahibi, vakûr bir zât idi. Onu tanımayan bir kimse, ilk gördüğünde heybetinin te’sîriyle korkup titremeye başlardı, insanlara karşı tatlı dil, güleryüz ve yumuşaklıkla davranması olmasaydı, hiç kimse kendisiyle beraber bulunmaya tahammül edemezdi.

Kütüb-i sitte denilen altı büyük hadîs kitabındaki ve başka kitaplardaki hadîs-i şerîfleri çok iyi bilirdi. Kendilerine ulemâ-i râsıhîn denilen büyük âlimlerden idi.

Yavuz Sultan Selim Hân Mısır’a girdiği zaman, kendisine imamlık yapacak birini istediğinde, ittifâkla Emînüddîn hazretlerini gösterdiler. Sultan onu da’vet etti. O da gelip, Yavuz Sultan Selim Hân Mısır’dan ayrılıp İstanbul’a dönünceye kadar ona imamlık yaptı.

Emînüddîn bin Neccâr, elliyedi sene imamlık vazîfesini devam ettirdi. Bu uzun zaman içinde, hiçbir vakit olmadı ki, ezan okunduğunda o zât abdestsiz bulunsun.

929 (m. 1522) senesi Zilka’de ayının yirmiyedinci günü hastalandı. Câmiye gelecek mecali olmadığı hâlde, kendini zorlayarak geldi. Akşam namazını kıldırdı. Namazdan sonra vefât etti. Bâb-ı Nasr dışında bulunan türbesine defn olundu.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Tabakât-ül-kübrâ cild-2, sh. 144

2) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 363

3) Şezerât-üz-zeheb cild-8, sh. 165