Osmanlı devrinde yetişen âlim ve velîlerden. Doğum târihi ve doğum yeri bilinmemektedir. Zamanının âlimlerinden ilim tahsil ettikten sonra, çeşitli yerlerde müderrislik yaptı. Allahü teâlânın rızâsı için öğrendiği güzel ilimleri, yine O’nun rızâsı için tâliblerine öğretmeye başladı. Ayasofya ve Eyyûb Sultan medreselerinde müderrislik yaptı. İlmi, zühd ve takvâsı, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymaktaki gayreti, Resûl-i ekremin (s.a.v.) sünnet-i şerîfine riâyette sebatı ile meşhûr oldu. Allahü teâlânın kullarına emr-i ma’rûf yapar, İslâm dînini, Selef-i sâlihînin doğru yolundan kıl ucu kadar ayrılmayan din âlimlerinden öğrenmelerini nasihat ederdi. Beş vakit namazı, hep Eyyûb Sultan Câmii’nde cemâatle kılardı. 990 (m. 1582) senesinde vefât edip, Eyyûb Sultan yakınlarında bir türbeye defnedildi.
Baba-zâde Efendi, namazda ta’dîl-i erkâna çok riâyet ederdi. Bilhassa nafile namazlarda tesbihleri çok uzatırdı.
Haram ve şüpheli şeylerden çok sakınan Baba-zâde, mübahların birçoğunu da terk ederdi. Kâfir, bid’at sahibi ve fâsıklarla yakınlaşmaların, müslümanların nûrunu azaltacağını söylerdi.
Hüseyn Çelebi anlatır: Ba’zı kimselerle birlikte, o zaman kâfirlerin oturduğu Langa mahallesinden geçerek, Baba-zâde’nin huzûr-i şerîflerine geldik. Bir müddet sohbet buyurduktan sonra; “Değil kâfir mahallesine uğramak, kâfirin mumunun ışığının dokunduğu yerden geçmek bile îmân nûruna zayıflık verir. Yeniden eski hâlini alması için çok çalışmak gerektirir” dedi.
Bir akrabası anlatır: “Bir gece Baba-zâde Efendi, âdetlerinden daha erken bir vakitte kalktı. Hazreti Eyyûb el-Ensârî türbesine gitti. Türbedarı bulup, açtırmak ve bir müddet Kur’ân-ı kerîm tilâvet eylemek niyetiyle türbe kapısına yöneldi. Yaklaşınca, türbe kapısının açık, içeride de tanımadığı birçok kimsenin bulunduğunu gördü. “Acaba bunlar kimdir?” diye düşünürken, bir grup kimse daha geldi. Bunları da tanıyâmadı. Ama onlar, kendisini tanıdıklarını ifâde eden nazarlarla bakıyorlardı. Ehl-i gaybtan olduklarını işâret edip, Baba-zâde’nin de onlardan olduğunu müjdelediler. Bu hâdise kendisine bir rü’yâ gibi geldi.
Bir kâğıt bulup, yazdı. Vefâtından sonra da bu hâli anlatan akrabası, bahsi geçen kâğıdı buldu ve Baba-zâde’nin yüksek hâllerini sevdiklerine anlatmakla şereflendi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) “Kitab-ı silsile-il-mukarrebin ve menâkıb-il-müttekin” Süleymâniye Kütüphânesi, Şehîd Ali kısmı. No: 2819, vr: 144b
2) Târih-i silsile-i ulemâ, Süleymâniye kütüphânesi, Es’ad Efendi kısmı. No: 2142, vr. 212a