BABA YÛSUF SİVRİHİSÂRÎ

Anadolu’da yetişen evliyâ zâtlardan. Doğum târihi bilinmemekte olup, 917 (m. 1511) senesinde vefât etti. Evliyânın meşhûrlarından Hacı Bayram-ı Velî’nin tarikatına mensûb idi. Bu yolda yetişmiş, edeb ve vekar ehli bir zât idi. Dînin emirlerine uyma husûsunda çok dikkatli davranırdı, insanlara va’z ve nasihat ederdi. Sözleri çok te’sîrli idi.

Sultan İkinci Bâyezîd Hân, Bâyezîd Câmii’ni yaptırınca, bir Cum’a günü câminin açılışı için gelmişti. Baba Yûsuf Sivrihisâri’yi de da’vet etmişti. Baba Yûsuf’ Sivrihisarî, namazdan sonra kürsüye çıkıp va’z etmeye başladı, öyle te’sîrli bir va’z yaptı ki, Pâdişâh ve câmide bulunan cemâat ağlamaya başladılar, ağlamalarıyla câmi inledi. Câminin açılışını seyretmek için gelip, dışarıda bekleyen hıristiyanlardan üç hıristiyan, Baba Yûsuf hazretlerinin te’sîrli sözlerinden ve cemâatin hepbirden ağlamasından çok etkilenmişlerdi. Bu üç hıristiyan, müslüman olmaya karar verdiler. Hemen câmiye girip. Baba Yûsuf Sivrihisâri’nin huzûrunda müslüman oldular. Bu hâdiseyi gören Sultan İkinci Bâyezîd Hân, yaptırdığı Bâyezid Câmii’nin ilk açılışında böyle bir hâdisenin vukû’ bulmasından dolayı çok sevinip memnun oldu. Müslüman olan üç hıristiyana, pekçok para ve mal hediye etti. Ayrıca vezirlerinin de vermelerini söyledi. Böylece müslüman olmakla şereflenen üç Hıristiyan, dünyâ ve âhıret saadetine kavuştular, İkinci Bâyezîd Hân, Baba Yûsuf Sivrihisâri’yi çok sever, sohbetinde bulunurdu. O da Sultânı çok severdi. Baba ve oğulluk sözleşmesi yapmışlardı. Pâdişâh ona; “Hacca gideceğin zaman bana gel görüşelim” demişti. O da memleketine dönüp, bir müddet orada kaldı. Orada iken, rü’yâsında Kâ’be’de Hacer-i esved yanında manzûm bir kitap yazması işâret edildi. O zamana kadar şiir yazmamıştı. Bu rü’yâsından sonra şiir yazma kabiliyeti hâsıl oldu. Sonra hacca gitmek üzere hazırlanıp, Pâdişâh İkinci Bâyezîd Hân’ı görmek üzere İstanbul’a gitti. Pâdişâh ona bir miktar altın verip; “Bunlar helâldir. Kendi elimle kazandım. Bu altınları Resûl-i ekremin (s.a.v.) türbe-i mutahherasının kandillerine harcarsın. Mübârek türbesinin yanında dersin ki: “Yâ Resûlallah! Ümmetinin koruyucusu, günahkâr kul Bâyezîd sana selâm söyledi ve bu helâl altınları türbenin kandillerine yağ almak için gönderdi.” Ve; “Bu hediyenin kabûlü için yalvarırsın. Ümîd ediyorum ki, senin vâsıtanla kabûl olunur” dedi. O da bu isteğini yerine getirmek üzere altınları alıp, vedâlaştı ve yola çıktı.

Baba Yûsuf hazretleri, Mekke’ye varıp hac ibâdetini yaptıktan sonra, bir sene Mekke’de mücavir olarak kaldı. Rü’yâsında Hacer-i esved yanında yazması emredilen manzûm kitabı yazdı. Çok güzel ve büyük bir kitap oldu. Allahü teâlâ ona, “orada daha önce hatırından geçirmediği ma’rifet kapılarını açtı. Bunları orada yazdığı kitapta topladı.

Bir sene sonra da Mekke’den Medine’ye gitti. Medîne-i münevvereye varınca, bir yün elbise giydi. Ellerini esîr gibi arkadan bağlattı. Yere yatıp yüzü koyu sürünerek ve şefaat dileyerek Resûlullahın (s.a.v.) mübârek türbesine yaklaştı. Türbenin kubbesi dışında değerli bir asâ vardı. Türbedâr onu dikkatle korurdu. Resûlullah (s.a.v.), rü’yâda Baba Yûsuf’a bu asâyı almasını, üç parça edip, bir parçasına Bursa’da Seyyid Emîr Sultan türbesine, bir parçasını Hacı Bayram-ı Velî’nin türbesine, bir parçasını da bir başka zâtın (Üçüncü zâtın ismi, bu hâdiseyi nakleden tarafından hatırlanamamıştır.) türbesine koymasını emir buyurmuştur. Bu emir üzerine asayı almak istediğinde, türbedâr mâni olmak istemiş, Peygamberimiz (s.a.v.) türbedâra vermesini işâret buyurmuş, o da asayı vermiştir. Baba Yûsuf hazretleri, İkinci Bâyezîd’in isteğini arzu ettiği gibi yerine getirip, asâyı da alarak İstanbul’a döndü. Asa husûsunda buyurulan emri aynen yerine getirdi.

İnsanlara va’z ve nasihat edip, saadete kavuşmaları husûsunda çok hizmetler yapan Baba Yûsuf Sivrihisârî, Yavuz Sultan Selim Hân’ın padişahlığının ilk sıralarında vefât etti. Kabri, Eyyûb Sultan hazretlerinin türbesi çevresindedir.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 376

2) Tâc-üt-tevârih cild-2, sh. 598

3) Bedâyi’ul-vekâyi, varak 413a

4) Osmanlı Müellifleri cild-1, sh. 41