Hâce Ubeydüllah-i Ahrâr hazretlerinin talebelerinin yükseklerinden ve halîfelerinden. Baba Haydar Semerkandî diye tanınmıştır. Doğum târihi ve hâl tercümesi hakkında kaynak eserlerde ma’lûmât bulunamayan Baba Haydar, 957 (m. 1550) senesinde İstanbul’da Eyyûb Sultan semtinde vefât etti.
Baba Haydar hazretleri, küçüklüğünde asıl memleketi olan Semerkand’da Hâce Ubeydüllah-i Ahrâr hazretlerinin derslerine devam edip, yetişti. Hâce hazretlerinin yüksek halîfelerinden olarak me’zûn olduktan sonra, bir ara Mekke-i mükerremeye gitti. Harem-i şerîfte mücavir olarak epey müddet kalıp, daha sonra bir arkadaşı ile beraber İstanbul’a geldi. İstanbul’da Eyyûb Sultan Câmii’nde, kırk yıl müddetle devamlı i’tikâf yaptı. Kerâmetler ve faziletler sahibi, hocasına lâyık olgun bir talebe idi. Birçok güzel hâllerin kendisinde toplandığı yüksek bir velî idi. Baba Haydar hazretlerinin zamanında yaşayan, vera’ ve takvâ sahibi sâlihlerden olan bir mübârek zât şöyle anlatır: “Bir Ramazân-ı şerîfin son on gününde, Ebû Eyyûb-i Ensârî hazretlerinin Câmi-i şerîfinde, Baba Haydar ile ikimiz i’tikâf yaptık. Benim i’tikâfa girdiğimde, o zâten i’tikâf hâlinde idi. Beraber bulunduğumuz on gün içinde, iki bademden başka hiçbir şey yemedi. Az yemekte bu kadar ileri, çok yüksek bir zât idi. Onun bu hâlini görünce hayretler içinde kaldım. Onun bütün ânı ibâdet ve tâat ile geçmekte, başka şeylerle hiç meşgûl olmamakta idi.”
İslâm halifelerinin yetmişbeşincisi ve Osmanlı pâdişâhlarının onuncusu olan Kanunî Sultan Süleymân Hân, Baba Haydar hazretlerinin üstün hâllerini ve büyük bir zât olduğunu öğrenince, Eyyûb Nişancası ile Haliç arasında, Cezri Kâsım Paşa Câmii’ne inen yol üzerinde, bu zâtın gönlünü ve duâsını almak için Baba Haydar Câmii’ni yaptırdı. Bu câminin inşaatı tamamlandıktan sonra buraya yerleşen Baba Haydar, bu mescidde cemâate imamlık yaptı. Vefât edinceye kadar bu vazîfeyi devam ettirdi. Vefâtı orada vukû’ buldu. Bu mescidin avlusuna defn olundu. Kabri, bu mescide girerken solda, set üstündedir.
Bütün İstanbul ahâlisinin Baba Haydar’a karşı tam bir i’tikâd ve i’timâdları var idi. Onun yüksek hâl sahibi, mübârek bir zât olduğunu bilirler, hürmet ve muhabbet ederlerdi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mir’ât-ı kâinat cild-3, sh. 137
2) Sicilli Osmanî cild-2, sh. 260
3) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 435
4) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh. 1069, 1092
5) Hadikat-ül-cevâmi’ cild-1, sh. 285