ARAB ÇELEBİ (Ahmed bin Molla Hamza)

Osmanlılar zamanında Anadolu’da yetişen evliyânın büyüklerinden. Hadîs, tefsîr ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimi. İsmi, Ahmed bin Molla Hamza er-Rûmi olup, lakabı Şemsüddîn’dir. Arab Çelebi diye tanınır. Doğum târihi bilinmemekle beraber, 950 (m. 1543) senesinde İstanbul’da Eyyûb Sultan semtinde vefât etti. Orada kendi yaptırdığı mescidin bahçesinde defnolundu.

Dinin temel ilimlerini zamanının büyük âlimlerinden okuduktan sonra, Mûsâ Çelebi’nin hizmetine girdi. Mûsâ Çelebi, büyük âlim Efdâl-zâde’nin oğlu olup, o zamanlar Sahn-ı semân medreselerinin birinde müderris olarak vazîfe yapıyordu, İkinci Bâyezîd Hân’ın pâdişâhlığı zamanında, ilmini ilerletmek gayesiyle Mısır’a giden Arab Çelebi, bir müddet Kâhire’de bulunup, büyük âlimlerden hadîs ilmini tahsil etti. Âlimlerin huzûrunda, meşhûr altı hadîs-i şerîf kitabını okudu. Birçok âlimden icâzet aldı Fıkıh ve tefsîr ilimlerinde de derinleşip çok yükseldi Arab dili ve edebiyatının inceliklerine daha iyi vâkıf olmak için, fesahat ve belagatı çok iyi bildiren Mutavvel ve Mufassal isimli eserleri okudu. Hendese, fizik, kimya, biyoloji gibi fen ilimlerini bu ilimlerde mütehassıs olan âlimlerden öğrendi. İlim tahsilini tamamlayıp, zâhirî ve bâtınî, aklî ve naklî ilimlerde kemâle geldikten sonra Anadolu’ya geldi. İstanbul’da Eyyûb Sultan semtinde yerleşti. Orada Eyyûb Sultan Medresesi yakınında Kâsım Paşa’nın kendisi için yaptırdığı medresede müderris oldu. Ömrünün sonuna kadar bu medreseden ayrılmadı.

Arab Çelebi; âlim, ârif, zâhid, kâmil, vera’ ve takvâ sahibi bir âlim idi. Sıkıntılar karşısındaki sabrı dillere destan idi. İçindeki ilim öğrenme aşkı çok fazla idi. Bu aşk, Mısır’a ve diğer yerlere gittiği zamanda çektiği sıkıntıları zevke çevirdi. Çok cesur ve azîmli idi. Başladığı işi bitirmeyince rahat edemezdi. Rahatlığı, ilim ve ibâdet yolundaki sıkıntıda arardı. Sünnet-i seniyyeye sımsıkı sarılmış idi. Şüpheli olan işlerden son derece sakmırdı. Allah korkusundan çok ağlardı. İ’tikâdı sağlam, cömert, her işinde âhıreti düşünen olgun bir derviş idi.

Zamanını Kâdı Beydâvî’nin tefsîrini ve mu’teber fıkıh kitaplarını okumak ve okutmakla geçirirdi. “Âlim ilme doymaz” sözü gereğince, gece-gündüz ilmini artırmak için gayret ederdi. Zamanındaki insanlar, onun hem din, hem de fen ilminden çok istifâde ettiler. Pekçok talebeler yetiştirdi.

Sadruşşeri’a’ya yazdığı haşiye çok kıymetlidir. Yazdığı bu haşiye, zamanının ilim ehli tarafından makbûl ve kıymetli sayıldı, beğenildi.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Şezerât-üz-zeheb cild-8, sh. 280

2) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 143

3) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 481