ALİ BİN MEYMÛN

Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Ali bin Meymûn bin Ebî Bekr bin Ali bin Meymûn bin Ebî Bekr bin Yûsuf bin İsmâil bin Ebî Bekr el-Hâşimî el-Kureşî el-Magribî el-Gamârî olup, künyesi Ebü’l-Hasen’dir. 854 (m. 1450) senesinde doğdu. Doğum yeri belli değildir. 917 (m. 1511) senesinde Şam’da vefât etti. Vasıyyeti üzerine, hiçbir şahsın mülkü olmayan Mecdeli Meûş denilen yere defnedildi.

Ali bin Meymûn, İşbiliyyeli Muhammed’in oğludur. Babası, İbn-i Meymûn diye tanınır. Endülüs’te ve Fas’ta zamanın âlimlerinden okudu. Fas’ta ilimle meşgûl oldu. Ders okutup talebe yetiştirdi. Bir müddet kadılık yaptı. Daha sonra tasavvuf büyüklerinden İbn-i Arefe el-Kayrevânî ve Ebi’l-Abbâs Ahmed et-Tûzî Debbâsî’nin sohbetlerinde yetişti. Mısır’a gitti. Hac vazîfesini yaptıktan sonra, Şam’a geldi. Orada çok kimseleri irşâd etti. Hak yolu gösterdi. Sonra Bursa’ya gidip, bir zaman kaldı. Tekrar Şam’a dönerek, irşâd vazîfesine devam etti. İslâmiyete uymakta çok titiz davranırdı. Buyurdu ki: “Yanıma gelen Sultan Bâyezîd de olsa, İslâmiyetin bildirdiği şekilde davranırım.” Kim olursa, olsun, ziyâretine gelenlere ayağa kalkmaz, kendisi için de kalkılmasını istemezdi.

Ali bin Meymûn, talebelerini yetiştirmede çok titiz davranırdı. Yanına bir ilim sahibi gelse, ona hürmeten altına bir koyun postu koyardı. Bid’atten son derece kaçar ve kimsenin kınamasından çekinmezdi. Dâima hakkı söylerdi. Heybetli olup sert bir mizaca sahipti. Talebelerinin en ufak gevşekliğine müsamaha etmez, gördüğü her eksikliği hemen düzeltirdi. Hiç bir resmî vazîfe kabûl etmedi. Devlet adamları ve halktan asla hediyye almadı. Bununla birlikte, hergün yirmi kadar talebesine yemek çıkarırdı. Bir kimsenin kendisini övdüğü veya kötülediği veya câhildir, fâsıktır, bid’at sahibidir dediğini, haber alsa önem vermez, çok kerre de sükût eder ve o sözleri te’vil ederdi. Çok kıymetli söz ve vasıyyetleri vardır.

Buyurdu ki: “Hâlinin ondadokuzu susmak, biri de konuşmak olsun.”

“Ev, ancak içinde olana fayda verir.”

“Kendin müflis (iflâs etmiş) iken, tüccârın malını, parasını saymakla meşgûl olma. Hakîkatleri karıştırma.” “Kendisine kurtuluşa ermiş bir kimsenin nazarı (bakışı) erişip de iflah olmayan kimseye şaşarım!”

“Sizden biriniz, kendi gözündeki parçayı görmez de, din kardeşinin gözündeki çöpü görür.”

Ali bin Meymûn’un çok kerâmetleri görüldü. Bunlardan ba’zıları şöyle anlatılır: Bir zaman iki kişi ders okumak için geldi. Ali bin Meymûn, onları talebeliğe kabûl etti. Bir müddet sonra birisi gitmek istedi. Arkadaşı her ne kadar kalmasında ısrar etti ise de, o yine gitmekte kararlı göründü ve gitti. Aradan çok geçmeden ağlıyarak geri döndü. Arkadaşı sebebini sorduğunda; “Ben falan yere gittim. Ali bin Meymûn hazretleri ile karşılaştım. Onu çok heybetli gördüm ve korktum. Tekrar geri geldim” dedi. O talebe, tahsilini tamamlayıncaya kadar oradan ayrılmadı.

913 (m. 1507) senesinde, Dımeşk’a epey zaman yağmur yağmadı. Kuraklık devam ettiği için, insanlar ve hayvanlar perişan oldular. Ali bin Meymûn, Dımeşk’da bulunan talebesine bir mektûp yazdı. Dımeşk’daki talebesi Seybây isminde bir zât idi. O mektûp ile beraber Emevî Câmii’ne geldi. Ramazân-ı şerîfin dördünde Cum’a günü idi. O mektûbu, Dâr-ül-adl müftîsi Kemâleddîn bin Hamza, Şafiî kadısı İbn-i Ferfûr, Mâlikî kadısı Hayrüddîn, Hanbelî kadısı Necmeddîn bin Meflâh’a okudu. İçinde, ba’zı âyet-i kerîmelerin ve hadîs-i şerîflerin tefsîri vardı. Onlar da onu, bütün fıkıh âlimlerine ve kadılara naklettiler. Evkaf malıyla yemek hazırladılar. Selef-i sâlihînin âdeti üzere yağmur duâsına çıktılar. Ali bin Meymûn hazretlerinin talebesi olan Seybây, mektûptaki yazıyı okudu ve hüngür hüngür ağladı. Tam o esnada, Allahü teâlânın izniyle yağmur yağmaya başladı. Her yer suya kandı.

Alvân Hamevî şöyle nakletti: Dımeşk’ın eşrafından, aynı zamanda ilimde ve ders okutmada önde gelen âlimlerinden birisi dedi ki: “Ne zaman ki Ali bin Meymûn hazretlerine tâbi oldum. Himmeti ile yüksek ma’nevî derecelere yükseldim.”

Alvân, Tuhfe kitabında anlatır: Mecdeli Meûş, Ali bin Meymûn hazretlerinin ikâmet ettiği köy olup kabri de buradadır. Bir zaman o köyün civarındaki asmaların hepsi kurudu, üzümler helak oldu. Birgün Ali bin Meymûn bağa girdi ve duâ etti. Allahü teâlânın izni ile asmalar yeşerdi ve üzüm verdiler.

937 (m. 1530) senesinde, birkaç âlim, Ali bin Meymûn’un kabrini ziyâret etmek istediler. Aralarından birisinin kalbine; “Kerâmetini görmediğimiz bir kimsenin kabrini ziyârete gidiyoruz” diye geçti. Kabrin yanına vardıklarında, bir avcıyı köpeğiyle birlikte bir geyiği kovalarken gördüler. Geyik, kabrin yanında durdu. Başka yere gitmedi. Avcı da gelip onu yakaladı. Orada bulunanlar, bu kabrin yanına gelmiş bir hayvanı bırakmasının iyi olacağını söylediler. Avcı dinlemeyip, geyiği yakaladı, daha sonra da kesip etini pişirdi ve yedi. Çok geçmeden de hastalanıp öldü. Cenâzesini yıkadıklarında, avcının etlerinin parça parça olduğunu gördüler.

Alvân Hamevî anlatır: “Hama şehrinde vâ’iz idim. Ben de diğer vâ’izler gibi, va’zımı kâğıda yazar okurdum. Birgün Ali bin Meymûn hazretleri yanıma geldi ve buyurdu ki: “Ey Alvân, artık va’zını kâğıda bakmadan yap.” Ben eski âdetim üzere yine kâğıttan okudum. Tekrar aynı şeyi söyledi. O Allahü teâlânın velî kulunun duâsıyla, kâğıda bakmadan daha güzel va’z etmeye başladım.”

Ali bin Meymûn, birçok eser yazdı. Eserlerinden ba’zıları şunlardır: 1-Beyân-ül-ahkâm fis-seccâdeti vel-hırkati vel-a’lâm, 2- Beyânü gurbet-ül-İslâm, 3- Ta’zîm-üş-şeâir min-el-cevâmi’ vel-mesâcid vel-menâsir, 4- Tenbîh-ül-gabî fî tenzihi İbn-i Arabî, 5- Tenzlh-üs-Sıddîk an vasf-iz-zendîk, 6- Risâlet-ül-ihvân min ehl-il-fıkh ve hamelet-il-Kur’ân, 7- Er-Risâlet-ül-Meymûniyye fî tevhîd-il-Cürûmiyye, 8-Sefînet-ün-necât, 9-Şerhu erbeîn en-Neveviyye, 10- Şerhu Mukaddimet-ül-Cezûliyye, 11- Akd-üş-Şeref fit-târihiyye, 12- Gurbet-ül-İslâm fil-Haleb veş-Şam, 13- Keşf-ül-emâre fî hakk-ıs-seyyâre, 14- Mebâd-is-sâlikîn ilâ makâmât-il-ârifîn, 15- Müteh-it-taleb fî eş’âr-il-Arab, 16- Mevâhib-ür-Rahmân fî keşfi avret-iş-şeytân.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-7, sh. 251

2) El-A’lâm cild-1, sh. 271

3) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-2, sh. 188

4) Kevâkib-üs-sâire cild-1, sh. 271

5) Sicilli Osmânî cild-3, sh. 495

6) Mir’ât-ı Kâinat cild-3, sh. 101

7) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 741

8) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 357

9) Nefehât-ül-üns sh. 682

10) Keşf-üz-zünûn cild-1, sh. 261, 498, 992, cild 2, sh. 1488, 1901

11) İzâh-ül-meknûn cild-1, sh. 297, 329 cild-2, sh. 573

12) Brockelmann Sup- 2, sh. 153