ALÂÜDDÎN YETÎM

Osmanlı devletinde yetişen âlimlerden. İsmi, Alâüddîn olarak bilinmekte ve akranları arasında “Yetîm” lakabı ile tanınmaktadır. Aydın vilâyetindendir. Sultan Murâd Hân zamanında büyük bir veba (tâ’ûn) salgını başgöstermiş, akrabasının hepsi vefât etmişti. Sâdece bir halası kalmıştı. Alâüddîn de yetim kalmıştı. Bülûğ yaşına kadar halasının yanında kalıp, terbiye gördü. Sonra Tire’ye gitti, ilk din bilgilerini ve yazıyı orada öğrendi.

Alâüddîn Yetîm, halasının vefâtından sonra Bursa’ya gidip yerleşti. Ba’zı müderrislerin hizmetinde bulunup, onlardan ilim ve feyz aldı. Kur’ân-ı kerîmin kırâatini öğrendi. Fâtih Sultan Mehmed Hân, İstanbul’da Sahn-ı semân medreselerini inşâ ettirdikten sonra, Alâüddîn Yetîm de bu medreseye gelip, derse başladı. Sonra Tire kasabasına gitti. Mevlânâ Kâdı-zâde, orada müderrislik yapıyordu. Onun hizmetine girip, derslerine devam etti. Müderris Kâdı-zâde de onunla ilgilenip, çok ilim öğretti. Fâtih Sultan Mehmed Hân, Kâdı-zâde’yi İstanbul’da Sahn-ı semân medreselerinden birine ta’yin edince, Alâüddîn Yetîm de onunla beraber İstanbul’a geldi.

Hocası Kâdı-zâde, Bursa’da kadı oluncaya kadar ondan hiç ayrılmadı. Kâdı-zâde, bu yüksek talebesine de bir vazîfe verilmesi için, onu İstanbul’a Sultân’a göndermek istedi. Fakat Alâüddîn Yetîm bunu kabûl etmedi. Bursa’da küçük bir evde oturdu. Vefâtına kadar hiç evlenmedi. Bütün ömrünü ilim öğrenmek ve öğretmek için harcadı. Herkese ders verir, kimseden ücret almazdı. Hergün isteyenlere; sarf, nahiv, hadîs, tefsîr ve daha birçok ilimden ders okuturdu. O, her ilimde mahir ve mütehassıs idi. Allahın rızâsını kazanmaktan başka bir maksadı yoktu. Resmî bir vazîfe kabûl etmedi. Devamlı ilim ve ibâdetle meşgûl oldu. Dünyâ işleriyle meşgûliyeti, ancak nafakasını te’min edecek kadardı.

Taşköprü-zâde, “Şakâyık-ı Nu’mâniyye” adındaki eserinde diyor ki: “Ben, ondan sarf ve nahiv ilimleri okudum. Kendisinden, bülûğ çağından i’tibâren hiçbir namazını geçirmediğini işittim. O, hiç evlenmedi. Asla harama yaklaşmadı. 90 yaşını geçtiği hâlde, ağzından bir dişi eksilmemişti. Gözleriyle, en küçük yazıları bile okuyabiliyordu. Çok güzel yazı yazardı. Eski kitapları satın alıp, cildlerini ta’mir ederdi. Böylelikle, cildcilik san’atıyle de uğraştı ve bu yolla çok kitap topladı. O, 920 (m. 1514) senesinde vefât etti. Yine ondan, gençliğinde Sultan Murâd Hân’ı gördüğünü işittim.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 345, 346

2) Şakâyık-ı Nu’mâniyye cild-1, sh. 378

3) Tâc-üt-tevârih cild-2, sh. 573