Şafiî mezhebi âlimlerinden. İsmi, Ömer bin Rislân bin Nasır bin Sâlih bin Abdülhâlık bin Abdülhak el-Kenânî el-Kâhiri’dir. Künyesi Ebû Hafs, lakabı Sirâcüddîn’dir. Aslen Askalanlı olup, tefsîr, hadîs, usûl, fıkıh, kelâm ilimlerinde âlim idi. 724 (m. 1324) senesinde, Mısır Vadisi köylerinden olan Bülkîn’de doğdu. 805 (m. 1403)’de Kâhire’de vefât etti. Kabri, Hirat’ta kendi yaptırdığı medresenin yanındadır.
Yedi yaşında iken Kur’ân-ı kerîmi ve Şâtıbiyye, Muharrer, Kâfiye, Şâfiiyye, Muhtasar-ül-usûl adlı kitapları ezberledi. Bundan sonra, babası onu oniki yaşında iken ilim öğrenmesi için Kâhire’ye gönderdi. Orada ezberlediği kitapları, Takıyyüddîn Sübkî ve Celâleddîn Kazvînî gibi âlimlere dinletti. Zekâsının keskinliği, Hâfızasının kuvveti ve çabuk kavrayışlılığı ile tanındı. Sonra babası onu bir müddet yanına aldı. Bundan sonra da tekrar Kâhire’ye gidip, orada yerleştiler. Kâhire’de zamanın meşhûr âlimlerinden, bilhassa İzzeddîn bin Cemâ’a İbn-i Adlân’dan ilim öğrendi ve icâzet aldı. Bütün ilimlerde akranını geçinceye ve iyice yetişinceye kadar, Kâhire’de bulunan âlimlerden ders aldı.
İbn-ül-Kamâh, İbn-i Galî, Şihâbüddîn bin Keşta’dî, Ebü’l-Ferec bin Abdülhâdî, Hasen bin Sedîd, İsmâil bin İbrâhim et-Tiflisî, Abdürrahîm bin Şahid-ül-Ceyş Meydûmî, Ebü’l-İshâk İbrâhim Kutbî, Ebü’l-Abbâs Ahmed bin Muhammed bin Ömer Halebî’den hadîs-i şerîf dinledi.
Behâeddîn bin Ukayl’ın derslerinde çok bulunup, ondan çok istifâde etti ve bu hocasının kızı ile evlendi. Fıkıh ilminde hocası, Takıyyüddîn Sübkî’dir. El-Müzzî ve Zehebî’den, Şihâbüddîn Ahmed bin Ali bin Cezerî’den, İbn-i Nebâta’dan ve diğer âlimlerden icâzet aldı. İbn-i Hacer Askalânî ondan, rivâyet etmiş olduğu kırk hadîs tahrîc etmiştir. Veliyyüddîn Irâkî de, onun rivâyet ettiği bir cüz’ü tahrîc etmiştir.
Babası ile beraber 740 (m. 1339) senesinde, daha sonra yalnız olarak hacca gitti. Beyt-i Makdis’i ziyâret etti. Bir müddet Kâmiliyye’de oturdu. Kâmiliyye Nâzırı’nın huzûruna çıkıp, kendisine bir ev verilmesini istemişti. Nâzır’ın yanında iken, tam o sırada Şâir Nasır da Kâmiliyye Nâzırı’nın yanına gelip, yazmış olduğu bir kasideyi okudu. O da şiiri dinledi. Bitince, Sirâcüddîn Bülkînî, Kâmiliyye Nâzırı’na; “Ben bu şiiri ezberledim” dedi. Nâzır, “Eğer gerçekten ezberlediysen sana bir ev vereceğim dedi. Şiiri ezberden baştan sona okudu. Nâzır ona bir ev verdi. Ayrıca ona imamet, fetvâ ve ders vermek üzere izin verdi. Ona çok hürmet ve ikram gösterdi. İbn-i Ukayl’a dâmâd olması sebebiyle, kadı vekîlliği yaptı. Haşabiyye’de, Câmi-i Ömer’de, Bediriyye Medresesi’nde, Hicâbiyye, Hurûbiyye, Bedriyye, Mâlikiyye medreselerinde ders verdi. İbn-i Tûlûn Câmii’nde tefsîr dersleri verdi. Behâeddîn Sübkî’nin yanında Dâr-ül-adl’de fetvâ verme vazîfesi yaptı. Bundan sonra da Şam kadılığı yaptı.
İbn-i Akil, Sirâcüddîn Bülkînî için; “O, fetvâ verme husûsunda zamanının en üstün âlimi idi. Şemseddîn Muhammed bin Abdürrahmân el-Osmânî Tabakât’ında onun için şöyle demiştir: “O, zamanının en büyük âlimi, imâmı idi. Fıkıh ilminde meşihat (reîslik), onunla sona erdi. İlimde coşan bir deniz gibi idi.” İbn-i Hıccî de onun için; “Şafiî mezhebini, zamanında en iyi bilen âlim o idi. Dımeşk’da bize kadılık yaptı. Genç yaşlarında idi. Hâfızasının kuvveti, ibâresinin güzelliği, ilminin çokluğu ile insanlar arasında üstün oldu. Meşhûr âlimler, ilmini ve faziletim methettiler. Etrâfında çok talebe toplandı. Onun derslerinde yetişip, daha o hayatta iken, beldelerinin en meşhûr âlimleri oldular...” Ezraî de; “Şafiî mezhebinin delîllerini ondan daha iyi bilen birini görmedim” demiştir Burhâneddîn Halebî de şöyle demiştir: “Onu, asrının biricik âlimi olarak gördüm. Fıkıh ilmini ve ahkam hadîslerini ondan daha iyi bilen bir kimse görmedim. Kurtubî’nin Müslim muhtasarını okuturken, defalarca derslerinde bulundum. Onu, Mâlikî mezhebinden bir zâtı okutuyordu. Dört mezhebin fıkıh âlimlerinden de huzûruna gelip dinleyenler vardı. Sâdece bir hadîs-i şerîfin açıklaması üzerinde sabah erkenden öğle vaktine kadar konuşur, izahlar yapardı. Çok kere öğle ezanı okunur, o hâlâ izahına devam ederdi.” Bu hâli ilimdeki üstün derecesini gösterir. Zamanının hıfzı ençok ve ilmi en geniş âlimi olduğu husûsunda ittifâk vardı.
İlimde şöhreti her tarafa yayılmış olup, darb-ı mesel hâline gelmişti. Kendisine fetvâ sormaya gelenlere mutlaka cevap verirdi. Fetvâlarında isâbetli idi. İkindi namazından sonra oturur, akşam namazına kadar fetvâlarını ezberden yazardı. İlminin çokluğundan ve hafızasının fevkalâde kuvvetli olması sebebiyle, hiç kitaba müracaat etme ihtiyâcı duymazdı. Kendisine sorulan hiçbir fetvâyı, araştırmak üzere te’hir etmemiştir.
Heybetli, hilm ve himmet sahibi, vakûr, talebelerine ve etrâfında bulunanlara yardımcı idi. İnsanlardan gelen sıkıntılara katlanan, dostluğu iyi bir zât idi.
Alâeddîn Buhârî, İzzeddîn Senbâtî’nin şöyle dediğini nakletmişti: “Sirâcüddîn Bülkînî’den ders alan bir talebesi yanımıza gelmişti. Ondan hocasını sorduk. O, fıkıh ilminde büyük bir âlimdir dedi. Tefsîr ve hadîs ilminde de böyledir.”
En meşhûr eserleri şunlardır. 1-Tercüman Şa’b-ül-Îmân, 2-Hâşiyetün alel-Keşşâf: Zemahşerî tefsîrinin haşiyesi olup, üç cilddir. 3-Ma’rifet-ül-Mülemmât bi redd-il-mühimmât: Şafiî mezhebi fıkıh bilgilerini ihtivâ eder. 4-El-Urf-üş-şer’î alâ Câmi’ıt-Tirmizî, 5-Zehr-ür-rebî’: Me’ânî, beyân ve bedi’ ile ilgilidir. Ayrıca şiirleri de vardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-7, sh. 284
2) Ed-Dav-ül-lâmi’ cild-6, sh. 89
3) Şezerât-üz-zeheb cild-7, sh. 51
4) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 792