RÛYÂNÎ

Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Nasrullah bin Abdürrahmân bin Ahmed bin İsmâil el-Acemî’dir. Künyesi Ebü’l-Feth olup, lakabı Celâlüddîn’dir. Er-Rûyânî nisbetiyle meşhûr oldu. Nesebi Eshâb-ı Kirâmdan Enes bin Mâlik’e kadar ulaşmaktadır. 766 (m. 1365) senesinde, İran’ın Taberistan taraflarında bulunan Rûyân beldesinin Kücûr kasabasında doğdu. 833 (m. 1430) senesinde Kâhire’de vefât etti ve orada defnedildi.

Memleketinde büyüyüp, orada çeşitli ilimleri tahsil etti. 800 (m. 1397) senesinde Kâhire’ye gitti. Orada da ulemânın ve meşâyıhın ileri gelenleriyle görüşüp, onlardan istifâde etti. Hikmet ve tasavvuf ilimlerinde yükseldi. Hat yazmada meşhûr oldu. Çok güzel yazı yazardı. Arabî ilimleri öğrendi. Arabca, Farsça ve Türkçe lisanlarını çok iyi bilirdi.

Kâhire’de devlet adamlarıyla ve zamanının ileri gelenleriyle karşılaşıp, onlardan çok fazla iltifât ve ihsân gördü, ilme olan bağlılığından, kıymetli kitapları topladı. Mensûriyye Medresesi’nde yüksek maaşla müderrisliğe ta’yin edildi. Halîlî dergâhının yanındaki evini vakfetti. Fakirlerin ve garîblerin kalabileceği zaviye hâline getirdi. Bu dergâh “Zâviyetü Nasrullah” diye meşhûr oldu. Zaviyeden yol tarafına, sâdece küçük bir pencere açtırdı. Orada, Muhyiddîn-i İbni Arabî’nin Füsûs-ül-Hikem ve diğer eserlerini okuttu.

Melik Nasır, ona bir ara sır kâtipliğini teklif etti. O ise kabûl etmedi. Buna benzer dört teklifte bulunmasına rağmen kabûl etmedi. Bunun üzerine Melik Nasır ile arası açıldı. Bundan dolayı çok üzüldü. Veba (tâ’ûn) hastalığına tutuldu ve bu hastalıktan vefât etti. Halîlî dergâhının yakınındaki dergâhına defnedildi.

Ondan, Şemsüddîn eş-Şirvânî gibi birçok zâtlar ilim öğrendi ve sohbetlerinde bulundu.

Nasrullah Rûyânî; çok fasih konuşan, araştırıcı, dünyâ mes’elelerini iyi bilen, ma’nevî ilimlerde yüksek dereceye sâhib bir zât idi. Fıkıh ilmini de bilirdi. Garîbleri ve fakirleri korur, onları yedirip giydirmeyi severdi. Ona ihtiyâç içinde gelenlerle ilgilenir, onların işlerini görür ve ihtiyâçlarını pazardan te’min ederdi. Elinde olanları dâima ihtiyâç sahiblerine dağıtmayı gaye edinmişti. Çevresindekilerle iyi geçinir, gerek hareketleri, gerekse sözleriyle kimseyi üzmezdi. Çok edebli ve hoşsohbet idi. Fakirler için evini dergâh hâline getirmiş ve o dergâh için de büyük bir araziyi vakfetmişti.

İbn-i Tagriberdî onun için diyor ki: “Onun değişik ilimlerde birçok eserleri vardır. Kıymetli ma’denî eşyalar yapma san’atında da mahir idi. Bir defasında babası için, yılanın üzerine konulduğu zaman, ya öldüren veya kaçıran bir yüzük yapmıştı. Babası buna çok hayret edip, ona birçok hediyeler verdi. Bu nev’inden olarak, büyük bir arazisini de ona hediye etti. Şimdi o arazinin, Halîlî dergâhı yanındaki dergâhı için vakfolduğunu zannediyorum. Onun devlet erkânı yanında çok i’tibârı vardı.”

Nasrullah-i Rûyânî’nin “Gunyet-üt-tâlib fimâ iştemele aleyhi el-Vehmi min el-Metâlib” ve “İ’lâm-üş-şühûd bi Hakâik-il-vücûd” adlı eserleri vardır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-13, sh. 96

2) Ed-Dav-ül-lâmi’ cild-10, sh. 198

3) Şezerât-üz-zeheb cild-7, sh. 206

4) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 493

5) El-A’lâm cild-8, sh. 30

6) İzâh-ül-meknûn cild-1, sh. 103