Yemen’de yetişen Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerinden. Kırâat ve edebiyat ilimlerini de iyi bilirdi. İsmi, Osman bin Ömer bin Ebî Bekr bin Ali bin Muhammed bin Ebî Bekr bin Abdullah bin Ömer bin Abdürrahmân bin Abdullah’dır. Yemen’deki Naşiri sülâlesinden olduğundan, nisbeti Naşiri olup, lakabı Afifüddîn’dir. 804 (m. 1401) senesinde doğdu. 848 (m. 1445) senesi Zilhicce ayının ondokuzunda, tâ’ûn (veba) hastalığından, İbbe (veya Âb) şehrinde vefât etti.
O henüz dört yaşında iken, babası vefât etti. Büyük âlim olan amcası Veliyyullah Şihâbüddîn Ahmed bin Ebî Bekr Nâşirî’nin yanında az bir müddet kaldı. Bu amcasının vefât etmesi üzerine, öbür amcası Şeyh-ül-İslâm Şemseddîn Ali bin Ebî Bekr Nâşirî’nin yanına gitti, önce Kur’ân-ı kerîmin tamâmım ezberledi. Daha sonra henüz yirmi yaşına gelmeden, kırâat âlimi Şihâbüddîn Ahmed bin Muhammed Eş’arî’nin yanında “Kırâat-i seb’a”yı okudu. Arab dili ve edebiyatı ile ilgili ilimleri; Şeyh İsmâil bin İbrâhim Bûme, İmâm-ı Makdisî ve diğer âlimlerden öğrendi. Hadîs ve fıkıh ilimlerini de zamanının büyük âlimlerinden öğrendi. Amcası Şeyh-ül-İslâm Şemseddîn Ali bin Ebî Bekr ve amcasının oğlu Şeyh-ül-İslâm Tayyib bin Ahmed Nâşirî bu âlimlerdendir. Kırâat, nahiv, fıkıh, hadîs, usûl ve diğer ilimleri öğrendiği hocaları da şunlardır: Nefisüddîn Alevî, asrının hadîs hafızı Şihâbüddîn İbni Hacer Askâlânî, Şerîf Takıyyüddîn Mâlikî, Vecîheddîn Berşekî, Fakîh Şerefüddîn İsmâil Mukrî, Fakîh Cemâleddîn bin Hayyât Mukrî, Şemseddîn Şer’abî. İlim öğrendiği âlimlerden icâzet aldı. Kırâat âlimlerinden Şemseddîn Muhammed bin Muhammed Cezerî Yemen’e geldiğinde, ondan da “Kırâat-i aşere”yi okudu ve icâzet aldı. Bir ara hacca gitti. Medîne-i münevverede Peygamber efendimizi (s.a.v.) ziyâret etti. Bir müddet Mekke’de ilim ve ibâdetle meşgûl oldu. Yemen’e dönüşünde Zebîd medreselerinde müderrislik yaptı. Buradan Ta’iz şehrine gitti. Sultan Zâhir tarafından Zâhiriyye ve Mürşidiyye medreselerinde müderrislik yapmak üzere görevlendirildi. Burada pekçok talebe yetiştirdi. Aynı zamanda Zâhiriyye’de imamlık yapardı. 848 (m. 1445) senesinde burada siyâsî karışıklıkların çıkması üzerine, İbbe şehrine gitti. Şeyh Şihâbüddîn Ahmed bin Leys tarafından çok iyi karşılandı. Esediye Medresesi müderrisliği ve imamlığı vazîfesi de Nâşirî’ye verildi. Ahmed bin Leys, ona çok ihsânlarda bulundu ve maaş bağladı. Bunun yanında, Celâliyye de ba’zı medreselerin müderrisliği de ona verildi. Buralarda ders okutmaya ve fetvâ vermeye başladı. Fakat İbbe (veya Âb) şehrine gelişinin üzerinden fazla zaman geçmeden, en verimli çağında vefât etti. Cenâze namazına pekçok insan katıldı. Böyle büyük bir âlimin vefâtına herkes çok üzüldü.
Fakîh ve muhakkik âlimlerden idi. Fıkıh, kırâat ve ferâiz ilimlerinde büyük âlim olmakla birlikte, edebiyat ve şiir söylemede mahir idi. Çok zekî olup, gayet güzel ve te’sîrli konuşurdu. Anlayışının kuvveti ve zekâsı ile meşhûr idi. Güzel huyları kendinde toplamıştı. Zühd sahibi olup, çok ibâdet ederdi. Bir şiirinin tercümesi şöyledir:
“Bana, ömrünü zayi ettin,
Muharrem ayı geliyor,
bu aya hazır ol dediklerinde,
ben de onlara derim ki:
Muharrem ayında uyumamak,
ibâdetle geçirmek, benim âdetimdir.”
Eserlerinden ba’zıları şunlardır: 1-El-Bustân-üz-zâhir fî tabakâtı ulemâi Beni Nâşir: Adından da anlaşılacağı üzere, Nâşirî ailesinden yetişen âlimlerin hayatlarından bahsetmektedir. 2-El-Hidâye fî tahkîk-ir-rivâye, 3-Ed-Dürrün-Nâzım fî rivâyeti Hafs an Âsım, 4- Şerh-ül-Hâvî 5- Şerh-ül-irşâd.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-6, sh. 265
2) El-A’lâm cild-4, sh. 211
3) Ed-Dav-ül-lâmi’ cild-5, sh. 134
4) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 656
5) Tabakâtü Sulahâ-il-Yemen sh. 113, 114, 316