Din ve fen âlimi. Aslen Tokatlı olduğu için Tokadî nisbet edildi. Doğum târihi ve İstanbul’a nasıl geldiği bilinmeyen Molla Lütfî, “Tazarrûnâme” sahibi Sinân Paşa’nın talebesi ve Fâtih’in musahibi olmakla tanınırdı. 900 (m. 1494) yılında İstanbul’da vefât edip, Eyyûb Sultan semtindeki Defterdar Mahmûd Çelebi Câmii yanındaki türbesine defnedildi.
Arabî ve edebî ilimleri Sinân Paşa’dan, matematik ve fen ilimlerini Ali Kuşcu’dan tahsil etti. Devrinde, Türk ilim âlemine şeref veren âlimlerden oldu. Hocası Sinân Paşa’nın sayesinde Saray Kütüphânesi me’mûrluğuna ta’yin edildi. Burada, birçok âlimin elde edemediği en nadide eserleri mütâlâa etmek sûretiyle, muasırlarına karşı üstünlük elde etti. Hoşsohbet olması ve ilminin çokluğu sayesinde, Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın sohbet meclisine dâhil oldu. Daha sonra hocası Sinân Paşa ile birlikte Sivrihisar’a gitti.
Fâtih Sultan Mehmed’in vefâtından sonra İstanbul’a döndü. Sultan İkinci Bâyezîd Hân zamanında; Bursa’daki Sultan Murâd Hân, Filibe ve Edirne Dâr-ül-Hadîs medreselerine, daha sonra da İstanbul’daki Sahn-ı Semân Medresesi’ne müderris olarak ta’yin edildi. Orada Uzun seneler müderrislik yaptı. Devrin allâmesi olan İbn-i Kemâl gibi âlimleri ders halkasında yetiştirdi.
Molla Lütfî, hergün ders başlamadan önce bir hadîs-i şerîf okuyup, onu Şerh ve îzâh ederdi. Yine böyle bir hadîs-i şerîfi okuduktan sonra, bir münâsebetle; “Hazret-i Ali (r.a.) bir harpde okla yaralandı. Ok çıkarılamadı ve cerrahlar tarafından çıkarılmak istenince de, acısına dayanamadı. Okun, namazda iken çıkarılmasını arzu etti. Hazreti Ali namaz kılarken ok çıkarıldı. Hazreti Ali, hiç acı hissetmediğini söyledi, işte, namazın hakîkati budur. Bizim kıldığımız ise, eğilip bükülmedir” dediği meşhûrdur.
Molla Lütfî, her sabah hayvanına binip medreseye gelir, hayvanını kendi eliyle yemler ve medresenin kapısındaki halkaya bağlardı, ikindi namazına kadar medresede ders okuturdu, ikindiden sonra hayvanına biner, Şeyh Ârif-i billah İbn-ül-Vefâ hazretlerinin dergâhına giderdi. Orada akşam ezanına kadar Sahîh-i Buhârî okuturdu.
Lütfullah Tokâdî hazretleri Bursa’da müderris iken, birgün arkadaşlarıyla birlikte Uludağ’a çıktılar. Orada bir müddet oturdular. Bu sırada, çevre köylerin birinden, elinde bir hayvan yuları ve sırtında çantası bulunan bir adam geldi. Molla Lütfî, biraz düşündükten sonra arkadaşlarına; “Bu adam, İbn-i Kül’ün kasabasındandır. Hayvanını bu dağda kaybetti. Şimdi hayvanını arıyor. Onun çantasında; yarım ekmek, biraz peynir, üç tane soğan vardır” dedi. Arkadaşları, bu sözlere hayret ettiler. Sonra adama varıp; “Sen nerelisin? Burada ne arıyorsun?” diye sordular. O da, “Ben İbn-i Kül’ün kasabasındanım, bu dağda hayvanımı kaybettim. Onu arıyorum” dedi. Çantasında olanları çıkarttırdılar. O çantada; yarım ekmek, bir miktar peynir ve üç adet soğan olduğunu gördüler. Bu duruma son derece şaştılar.
Molla Lütfî, ilmî yönden eksik oldukları hâlde eksikliklerini bilmiyenleri tenkid eder, eksikliklerin telâfisini arzu ederdi. Açık sözlü bir zâttı. Dîni siyâsete âlet etmek istiyenleri. bu sûretle mevki, ikbâl peşinde olanları çekinmeden tenkid ederdi. Bu yüzden kendisine düşman olanlar çoğaldı. Kendisine yapılan iftira ve ithamların sonunda idâm edildi.
Molla Lütfî, hayâtı boyunca birçok eser yazdı. “Hâşiyetü Şerhu Metali”, “Hâşiyetü şerhu Miftâhı Seyyîd Şerîf’, yüz çeşit ilmin mevzûlarını ta’rîf eden “Mevzûat”, Seyyîd Şerîfe (r.a.) sorduğu yedi suâlini içine alan “Es-Seb’u Şidâd” adlı eserleriyle birlikte “Haşiye alâ şerh-in-Nesefiyye”, Risale fî tahkîk-il-Îmân”, “Risale fil-ilm-il-âdâb”, “El-Metâlib-ül-İlâhiyye” ve hendeseye dâir Arabca “Ta’zif-ül-mezbuh”, eserlerinden ba’zılarıdır. Güzel şiirler de yazan Molla Lütfî’nin şiirlerinden biri şöyledir:
Geçmedi aşkdan heves nidelim? Olmadık ona destires nidelim? Hele biz vasfın iltimas idelim, Can bağışlar eğerçi bir nefesin Bize irmez o bir nefes nidelim? Lütfî’yi Kârban-ı vaslından, irmez avâze-i ceres nidelim? öldürmeyince mihr-ü-vefâ eylemem demiş, Ger eyler ise mihr-ü-vefâ öldürün beni.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye cild-1, sh. 312
2) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 295
3) Mu’cem-ül-müellifîn cild-8, sh. 154
4) Şezerât-üz-zeheb cild-8, sh. 23-24
5) Esmâ-ül-müellifîn cild-1, sh. 839-840
6) El-A’lâm cild-5, sh. 242
7) Kevâkib-üs-Sâire cild-1, sh. 301-302
8) Tâc-üt-Tevârih (ulemâ kısmı)