Fıkıh, usûl ve hadîs âlimlerinden. İsmi, Muhammed bin Ali bin Muhammed bin Ya’kûb bin Muhammed’dir. Lakabı Şemseddîn, künyesi Ebû Abdullah’dır. Yaklaşık olarak 785 (m. 1383) senesinde Behensâriyye’nin köylerinden olan Kayât’da doğdu. Muharrem ayının onsekizinde, 850 (m. 1446) senesinde Kâhire’de vefât etti.
Kur’ân-ı kerîmin bir kısmını memleketinde okudu. Sonra babası onu Kâhire’ye götürdü. Amcası Muhammed Nâsırî orada idi. Amcasının yanında Kur’ân-ı kerîmin tamâmını okudu. Minhâc kitabını, İbn-i Hâcib’in usûl kitabını, Elfiyet-ün-nahv, Teshil kitaplarını ezberledi. Bu kitapları bir grup âlimin huzûrunda okudu. Bülkînî’nin, Ebnâsî’nin ve İbn-i Mülakkın’ın derslerine devam etti. Amcasından fıkıh ve ferâiz ilmi öğrendi. Amcası, ferâiz ilminde çok büyük âlimdi. Ayrıca Şemsüddîn Garâkî, Takıyyüddîn bin İzz Hanbelî, Şihâbüddîn el-Amilî’den de ferâiz öğrendi. Fıkıh ilmini Şemsüddîn Kalyûbî, Bedrüddîn Tanbedî, Nûreddîn Âdemî’den öğrendi. Bu iki âlimden usûl-i fıkıh ve nahiv ilmi de öğrendi. Kanber el-Acemî’den de usûl ilmi öğrendi. Kutb-ül-ebrukûhî ve Hümâm Acemî’nin derslerine devam etti. Sarf, nahiv ve usûl dersleri aldı. Hümâm Acemî’den Keşşâf kitabını da okudu. Şettanûfî’den, İzzeddîn bin Cemâ’a’dan da uzun zaman ilim öğrendi. Bisâtî’den ve Alâüddîn Buhârî Kâhire’ye geldiğinde ondan; mantık, cedel, usûl, me’ânî, beyân ve bundan başka aklî ve naklî ilimleri öğrendi. Hattâ sefere çıkıncaya kadar ondan ayrılmadı. İlimde ileri bir mertebeye yükseldi. O zamanda, onun seviyesinde başka bir âlim yok gibiydi. Ebnâsî ve Venâî ile beraber Dimyât’a gittiler. Orada bir müddet kaldıktan sonra tekrar geri döndüler.
Ba’zı kırâat âlimlerinden Kur’ân-ı kerîm kırâatini öğrendi. İzzeddîn bin Cemâ’a’dan ve Cemâl Abdullah el-Hanbelî’den hadîs-i şerîf dinledi. İbn-i Hişâm’ın Sîret adlı eserini okudu. Şihâbüddîn Vâsıtî ve Veliyyüddîn Irâkî’nin derslerine devam etti. İbn-i Hacer Askalânî’den hadîs-i şerîf aldı. Bülkînî’den Sahîh-i Buhârî’yi dinledi. Zeynüddîn Irâkî, İbn-i Mülakkın, Takıyyüddîn Decvî, Bedrüddîn Tanbedî ve daha başka âlimlerden hadîs-i şerîf dinledi. Bütün ilimlerde büyük bir âlim oluncaya kadar çok gayret gösterdi. Sâlih Câmii’nin medresesinde ders verirdi. Buradan ayrılıp bir müddet sonra Müeyyidiyye’de ve Nûreddîn Kumnî’den sonra Berkûkiyye’de hadîs-i şerîf müderrisliğinde bulundu. Bundan sonra da Eşrefiyye’de Şafiî fıkhını okuttu. Emîr Çakmak onu Kâhire’de Şafiî kadılığına getirinceye kadar, Şerefüddîn Sübkî’den sonra Gurâbiyye müderrisliğinde bulundu. Buradan ayrılarak vakıfların idâresine baktı. Vakıflara âit malları, binaları güzelce ta’mir ettirdi. Vakıf gelirlerinin güzel bir şekilde gerekli yerlere harcanmasını te’min etti. Bu vazîfesinin yanında Venâî’den sonra Şeyhûniyye ve Selâhiyye’de fıkıh dersleri okuttu. Buradan da Baybarsiyye müderrisliği vazîfesine getirildi.
Kayâtî, zamanının büyük âlimlerindendi. Çok araştırıcı, keskin zekâlı, ilmî mes’eleleri çok iyi bilen, müşkil mes’eleleri halleden bir âlim idi. Devamlı olarak ilim öğrenmek ve öğretmekle meşgûl oldu. Çeşitli beldelerden birçok kimse, ilim öğrenmek için ona gelirlerdi. Çok fazla talebe yetiştirdi. Daha hayatta iken, talebeleri büyük âlimlerden oldular, içlerinde çeşitli yerlerde vazîfe alanlar ve fetvâ verenler vardı.
Kayâtî, çok akıllı, dindar, tevâzu sahibi idi. Yumuşak huylu, güzel ahlâklı idi. Kâhire’de vefât ettiğinde, cenâze namazına; sultan, âlimler, devletin ileri gelenleri ve çok kalabalık bir cemâat katıldı. Sa’îd-üs-süadâ türbesine defnedildi. Böyle büyük bir âlimin vefâtına insanlar çok üzüldüler ve ağladılar.
Birçok kıymetli eser yazmış olan Kayâtî’nin eserlerinden ba’zıları şunlardır: 1- Şerh-ül-Minhâc, 2- Zeyl-ül-mühimmât, 3- En-Nüket alâ kût-il-kulûb.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-11, sh. 61
2) Ed-Dav-ül-lâmi’ cild-8, sh. 212
3) Şezerât-üz-zeheb cild-7, sh. 268
4) Keşf-üz-zünûn sh. 1873
5) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 196