Şafiî mezhebi fıkıh, âlimi. İsmi, İsmâil bin Ebü’l-Hasen bin Ali bin Îsâ olup, künyesi Ebû Muhammed’dir. Nisbetleri ise; el-Bermâvî el-Kâhirî’dir. 749 (m. 1348) senesinde doğdu. 870 (m. 1465) senesi Cemâzil-evvel ayının ondördüncü günü vefât etti.
Babası, o doğmadan önce vefât etti. Yetim olarak büyüdü, ilimle meşgûl olup, fıkhı, İbn-ül-Bâziglî en-Nihrîrî’den okudu. Sonra Kâhire’ye gitti. Oradaki büyük âlimlerin derslerini dinledi. Sirâcüddîn Bülkînî bunlardan biri olup, onunla görüştü, ders okudu. Onun husûsî talebelerinden oldu. Bülkînî onu ve annesini Bedîriyye Medresesi’ne, Sâlihiyye kapısı mevkiinde bir yere yerleştirdi.
El işi olarak yaptığı ba’zı şeyleri oğluna verip, onun da satmasıyla geçimlerini sağlamaya başladılar. Birgün nasrânî (hıristiyan) birisi gelip, İsmâil bin Ebü’l-Hasen’in sattığı şeylerden aldı. Aralarında yazılı bir anlaşma yaptılar. O anlaşma metni sonuna; bu, Allahü teâlânın falan fakir kuludur diye yazdı. Hıristiyan bunu görünce; “Şimdi hatâ ettiniz. Ehl-i kitaptan olan bir kişi için fakir demeniz doğru değildir. Biz zengin kişileriz, malımız-mülkümüz vardır. Siz fakir olan kişilersiniz. Hâliniz ma’lûm” dedi. O nasrânî, avvâmdan biri olup, İsmâil bin Ebü’l-Hasen’in yazdığı sözün ma’nâsını anlıyacak durumda değildi, İsmâil bin Ebü’l-Hasen anlatır: “Ondan ayrılıp eve geldim. O gece rü’yâmda Îsâ aleyhisselâmı gördüm. Semâdan yere indi. Üzerinde beyaz bir elbise vardı. Kendi kendime; “Eğer üzerindeki elbise Cennet elbisesi ise dikişsiz olması lâzım” dedim. Elimle elbiseye dokundum. Ona; “Siz, nasârânın Allahın oğludur dedikleri Îsâ aleyhisselâm mısınız?” diye sordum. Cevaben buyurdu ki: “Sen Kur’ân-ı kerîmi okumadın mı? Allahü teâlâ Mâide sûresi onyedinci âyet-i kerîmesinde meâlen buyurdu ki: “And olsun ki, “Allah, o, Meryem’in oğlu Mesîh’dir” diyenler şüphesiz kâfir olmuştur.” Yetmişikinci âyetinde meâlen; “Şüphesiz ki, “Allah, Meryem’in oğlu Mesîh’dir” diyenler küfr etmiştir. Hâlbuki Mesih (Hazreti Îsâ) şöyle demişti: “Ey İsrâiloğulları! Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allaha ibâdet edin.
Kim Allaha ortak koşarsa, ona Allah Cennetini haram etmiştir; ve barınacağı yer de Cehennemdir. Zâlimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.” Tevbe sûresi otuzuncu âyet-i kerîmesinde meâlen “Hıristiyanlar da; “Mesih (aleyhisselâm) Allahın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla uydurdukları sözleridir ki, daha önce küfredenlerin (melekler, Allahın kızlarıdır diyenlerin) sözlerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Haktan bâtıla nasıl çevriliyorlar” buyuruluyor.” Sonra uyandım. Sabahleyin o nasrânî geldi ve; “Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. Muhammed (s.a.v.) O’nun kulu ve Resûlüdür”, diye Kelime-i şehâdet getirdi. Sâlih bir müslüman oldu. Onun neden, niçin böyle olduğunu bilmiyorum. Ancak, o gece rü’yâmda gördüğüm Îsâ aleyhisselâmın bereketi ile olduğunu anladım.”
İsmâil bin Ebü’l-Hasen, el-Bülkînî’nin derslerini dinlemekle üstün bir dereceye yükseldi. Fazilet sahibi büyüklerden oldu. Zühd ve vera’ sahibi idi. İbn-ül-Kâri, Ebî Talhâ el-Harâvî’den hadîs-i şerîf dinledi. Kâhire yakınındaki Hâmile Medresesi’nde ders okuttu: Mısır’daki Câmi-i Amr da hutbe okudu. Çok kıymetli eserler yazdı. Birçok ilim dalında söz sahibi oldu. Onun ilminden çok kimseler istifâde ettiler. Zeynüddîn Rıdvan, İbn-i Hıdır, el-Bukâî bunlardan olup, hadîs-i şerîf dinlediler.
Takî bin Kâdı Şühbe, Tabakât’ında; “O, Esnevî’den ilim öğrendi. Uzun zaman da el-Bülkînî’nin derslerine devam etti. Çok ilim dalında bilgi sahibi oldu. Emsallerinden öne geçti. Fıkıh ilminde meşhûr oldu. Çok kimseler ondan ilim aldı” demektedir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Ed-Dav-ül-lâmi’ cild-4, sh. 295