İBRÂHİM MASMÛDÎ

Tilmsânda yetişen âlim ve velîlerin büyüklerinden. İsmi, İbrâhim bin Muhammed Masmûdî Tilmsânî’dir. Künyesi Ebû İshak’dır. Doğum târihi ve vefât yeri kaynaklarda bildirilmemektedir. Aslen Sanhâca’dandır. 804 veya 805 (m. 1402) senesinde vefât etti. Tilmsân sultanlarına âit “Ravda-i Âli Zeyyân”da medfûndur.

Sanhâca’da büyüdü, ilim öğrenecek çağa gelince, Fas’ın büyük âlimlerinden ilim öğrendi. Zamanının büyük fıkıh âlimi Mûsâ Abdûsî, meşhûr âlim Muhammed İbilî bu âlimlerdendir. Ebû Abdullah Şerîfin yanında uzun zaman çeşitli ilimleri tahsil etti. Ebû Abdullah’ın vefâtından sonra Taşfîniyye Medresesi’ne gitti. Orada büyük âlim ve kadı, Sa’îd Ukbânî’den ilim öğrendi. Devamlı ilimle, ibâdetle meşgûl olurdu. Vera’, zühd ve takvâ sahibi idi. Herkese çok iyilik ederdi. İlim müzâkere etmeyi çok severdi. Sahâbe-i Kirâmın ve İslâm âlimlerinin yoluna çok bağlı idi. Siyer ilmini, önceki ve sonraki âlimlerin hâllerini, hayatlarını çok iyi bilirdi. İbn-i Merzûk el-Hafîd’in hocalarındandır.

Kerâmetler ve hâller sahibi idi. İslâmiyete çok bağlı olup, duâları kabûl olunurdu. Kerâmetleri çoktur. Talebelerinden biri anlatır: “Ben hocamın evinde idim. Odada bizden başka kimse yok idi. Kur’ân-ı kerîm okuyordu. Tecvîd dersi okutan hocalar gibi, elindeki çubukla vakf yerlerini (durulacak yerleri) işâret ediyordu. Kendi kendime; “Acaba hocam niye böyle yapıyor? Herhalde cinlerden biri Kur’ân-ı kerîm dersi alıyor” diye hatırımdan geçti. Hemen o anda; “Yâ Muhammed!. Ba’zı âlimlerden, cinler Kur’ân-ı kerîm okur ve tecvîd dersi alırlar” buyurdu.

İbrâhim Masmûdî’nin talebelerinin büyüklerinden Ebû Abdullah bin Cemîl anlatır: “Birgün bana bir mes’ele soruldu. Ben, bu husûsta âlimlerin meşhûr kavline uymayı uygun bulmadım. Ancak bu husûsta sıkışınca, âlimlerin meşhûr olan kavillerine uymaya mecbûr kaldım. Mes’eleyi araştırdım. Bu işte İbn-i Habîb’e âit bir cevaz buldum. Sonra onu taklid ettim. Daha sonra annemi ziyârete gittim. Üzerime bir taş düştü ve bana çok fazla acı verdi. Bu hâdiseyi, meşhûr kavli terkedip, meşhûr olmayanı taklid etmemin cezası olarak telakki ettim. Bunu benden başka kimse bilmiyordu. Daha sonra acılar içinde hocamı ziyâret ettim. Bana; “Neyin var?” diye sordu. “Bir şeyim yok, cezamı çekiyorum” dedim. Bana hemen; “Taklid edip, İbn-i Habîb’e uyanlara günah yoktur” dedi. Hâlbuki benim İbn-i Habîb’i taklid ettiğimi kimse bilmiyordu. Bu, onun en büyük kerâmetlerindendir.”

Şöyle anlatılır: “İbrâhim Masmûdî’nin bulunduğu şehrin etrâfında kale olduğundan, akşam belli bir saatte şehrin kapıları kapatılırdı. Birgün kapının kapanma zamanına yetişemeyip dışarıda kaldı. Daha sonra şehirde gezerken görüldü.”

İbrâhim Masmûdî beyaz tenli ve uzun boylu idi. Güzel temiz elbise giyerdi, ilkbahar gelip çiçekler açınca, çiçeklerin çeşitlerine, renklerine, yaratılışındaki hikmetlere dikkatlice bakardı. O anda kendini vecd ve hâl kaplardı. Çiçekleri koklar ve Lokman sûresinin; “İşte bu gördükleriniz, Allahü teâlânın yarattıklarıdır. Haydi gösterin bakalım, Allahü teâlâdan başkası ne yaratmış?” meâlindeki onbirinci âyet-i kerîmesini okurdu.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) El-Bustân sh. 64

2) Ta’rîf-ül-halef cild-2, sh. 16