Hanefî mezhebi âlimlerinden. İsmi, Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Mahmûd İbni Şihâbüddîn Gâzî bin Eyyûb bin Hüsâmeddîn Mahmûd (Şıhnei Haleb) bin Hatlû bin Abdullah es-Sekafi el-Halebî’dir. Babası ve dedeleri gibi “İbn-i Şıhne” diye meşhûr oldu. Çünkü büyük dedelerinden Hüsâmeddîn Mahmûd, Haleb şehrinin şıhnesi, ya’nî asayiş ve zabıta me’mûru idi. 804 (m. 1401) senesi Receb ayında Haleb’de dünyâya geldi. Annesi de, Halebli Mûsâ isminde bir zâtın soyundandır. Haleb’de doğup büyüyen İbn-i Şıhne, önce memleketinde Şemseddîn Gâzî’nin yanında ilim tahsiline başladı. Sonra babası ile beraber Mısır’a gitti. Burada ve Şam’da, birçok âlimden çeşitli ilimleri tahsil etti. Birçok âlim ona icâzet verdi. Hanefî mezhebinin fıkıh bilgilerinde asrının en büyük âlimlerinden oldu. Bu konuda çok kıymetli kitaplar yazdı. Ayrıca târih ilminde de büyük bir üstâd idi. 836 (m. 1432) senesinde Haleb kadılığına ta’yin edildi. Bir müddet sonra Mısır’a gitti. Orada iken, 857 (m. 1453) senesinde sır kâtipliğine ta’yin edildi. Bu vazîfede az kaldı. Bir ara Beyt-ül-makdîs’e (Kudüs’e) gönderildi. 862 (m. 1457) senesine kadar orada kaldı. Oradan Haleb’e dönmesine izin verildi. Sonra Mısır’a döndü. 866 senesinde tekrar sır kâtipliği görevine getirildi. Ayrıca bu vazîfesine ilâveten Hanefî kadılığı da kendisine verildi. 877 (m. 1472) senesinde bu vazîfesinden ayrıldı. Çok sıkıntılarla ve şiddetli elemlerle karşılaştı. Felç hastalığına yakalandı. Kâhire’de Şeyhûniyye Hânekâhının şeyhliğini, idâreciliğini yaparken vefât etti. 890 (m. 1485) senesi Muharrem ayının onaltıncı Çarşamba günü, Bâb-ı Nâsır’da cenâze namazı kılındı. Zâhir Berkûk’un yanına defnedildi.
İlim tahsili için, daha on yaşını tamamlamadan, babası ile memleketlerinden ayrılıp Mısır’a doğru sefere çıktılar. Şam’da Şihâbüddîn-i Bâbî’nin, Kâhire’de Berdîni’nin yanında okuyup icâzet aldı. Az bir müddet İbn-i Tâceddîn ve Abdullah-i Şerîfî’nin yanında kalıp, çok güzel olan hattı (yazısı) ile onlardan dinlediklerini yazdı. Sonra Haleb’e döndü. Orada Alâüddîn-i Gülzî’nin yanında Kur’ân-ı kerîmin kırâatini öğrendi. Usûl-i dînde (kelâm ilminde) “Umdet-ün-Nesefî”yi ve başka eserleri, Kırâate dâir İbn-i Cezerî’nin “Tayyibe” adındaki eserini, hadîs ve siyer ilimlerinde Irâkî’nin iki “Elfiye”sini, fıkıhta “Muhtâr” ve sonra “Vikâye”yi, ferâizde “Yâsımîniyye”yi, usûl-i fıkıhta “Menâr” kitabını, nahivde “Milhâ”, “Elfiye” ve “Şüzûr-üz-zeheb” kitapları ile, İbn-i Hişâm’ın “Tavdîh”inin ba’zı kısımlarını, İbn-i Mu’tî’nin “Elfiye”sini, mantıkta “Tecrîd-i Şemsiyye”yi, me’ânî ve beyân ilimlerinde “Telhis” ile babasının ve başkalarının büyük ve uzun manzûmelerini ezberledi. Şemseddîn Sehâvî dedi ki: “O, birşeyi çabuk ezberlemekte çok sür’atli olup, bu sahada parmakla gösterilecek kadar yüksekti. Çok kuvvetli bir hafızaya sahipti. Şöyle ki; hadîs ilmine dâir yazılmış bin beyitlik bir manzûmeyi, ya’nî “Elfiye”yi 10 günde ezberlemişti. Hemen nahivde bir “Elfiye”ye başlayıp, onun yarısını da beş günde ezberledi. Bunun ikinci yarısını da, kolayca ezberledi. Ezberlediklerinden ba’zılarını amcası Ebü’l-Büşrâ ile İzzeddîn-i Hâdirî ve Bedreddîn bin Sellâme’ye arz etti. Bunun üzerine amcası, onu medheden, öven beyitler söyledi.
İzzeddîn-i Hâdirî ve Bedreddîn bin Sellâme’den de fıkıh ilmini öğrendi. İbn-i Sellâme’den faydalanması daha çok oldu. Ondan usûl-i din (kelâm), usûl-i fıkıh ve fıkıh ilimlerini tahsil etti. Mantıktan da “Tecrîd-i Şemsiyye”yi, müellifi Ahmed Cündî’den okudu. Bedreddîn bin Sellâme’nin ona yardımı çok oldu ve uzun zaman ondan ayrılmadı. Ayrıca bu iki âlimden, amcası Ebü’l-Büşrâ’dan ve Şihâbüddîn bin Hilâl gibi başka âlimlerden; Arabîyi, dil ve edebiyat ilimlerini de öğrendi. İbn-i Hilâl’dan “Hâcibiyye” kitabını okudu. Zekâsının kuvveti, İbn-i Arabî’nin zekâ derecesinden daha fazla idi. Vefâtına kadar da zekâsından birşey kaybetmedi.
İbn-i Şıhne, o zamanlarda beldesinin en büyük hadîs âlimi olan Hâfız Burhâneddîn’in yanında uzun zaman kaldı. Ondan hadîs-i şerîf dinleyip, öğrenmişti. Ondan istifâdesi çok oldu. Hadîs-i şerîf dinlemek için başka beldelere gitmedi. Fakat ondan az hadîs-i şerîf tahrîc etti. (bildirdi). Çünkü bu sırada, mantık ilmi ile daha çok meşgûl oluyordu. Nâsıriyye Câmii hatîbinin oğlu Alâüddîn ile sihri akrabalık kurdu, onun kızı ile evlendi. Ondan çok faydalandı ve çok şey yazdı. Şeyh İbn-i Hacer Askalânî Âmid’e (Diyarbakır’a) geldiği zaman da, ondan bir miktar ilim tahsil etti. İbn-i Hacer, 820 (m. 1417) senesinde ona icâzet verdi. Ayrıca ona; Ba’lebek’ten Burhâneddîn bin Mürhıl,” Kâhire’den Şihâbüddîn-i Vâsıtî, “Şâbb-üt-tâib” diye tanınan Şihâbüddîn de icâzet verdiler. Kendi memleketinde Şihâbüddîn Ebû Ca’fer bin Acemî, İbn-i Seffâh, Ebü’l-Hasen Ali bin Muhammed bin İbrâhim eş-Şâhid gibi âlimlerin derslerini dinleyip hadîs-i şerîf öğrendi. Hama’da, amcası ile hacca giderken karşılaştığı Nûreddîn Mahmûd İbni Hatîb-i Dehşe’den de ilim aldı. 834 (m. 1430) senesinde Kâhire’ye geldi. O zaman Şam’da, Âlâüddîn bin Sellâm ve Şihâbüddîn bin Habbâl ile karşılaştı. İbn-i Habbâl ile çok hâtıraları vardır. Ona birçok mes’eleler hakkında suâl edip, tatmin edici cevaplar aldı.
İbn-i Şıhne ilim öğrenmek için; Haleb, Kâhire ve Şam civârındaki ba’zı beldelerde bir süre ikâmet etti. Dolaştığı yerlerdeki birçok âlimden icâzet aldı. Aruz ve nazım ile çok az meşgûl oldu.
İbn-i Şıhne, İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretlerinin menâkıb’ını anlatan Harezmî’nin “Câmi-i Mesânîd-i İmâm-ı Ebi Hanîfe”sini, Zeyneddîn Kâsım’ın bizzat kendisinden dinledi. Uzun zaman ondan istifâde etti. Ayrıca Bedreddîn bin Ubeydullah’dan da, küçük oğlunun bu iki hocasından ders alması esnasında okuduklarını dinlemek sûretiyle istifâde etti. Ayrıca bu âlimden, kâtibiyle konuşarak, mektûplaşarak ve ona gelip giderken, daha başka şekillerde de istifâde etti.
İbn-i Şıhne’nin ta’yin edildiği ilk vazîfe, kardeşi Abdüllatîf ile beraber, babalarının bıraktığı İştakmeriyye, Cerdekiyye, Halâviyye ve Şâzbahtıyye medreselerindeki dersleri okutmak oldu. Bu, babasının vefâtından önce olmuştu. 820 (m. 1417) senesinde, İştakmeriyye Medresesi’nde tek başına ders okutmaya başladı.
Tâceddîn bin Hâfız, Sultan Melik el-Müeyyed’e onun Kadıasker olmasını teklif etti. Sultan da, ordusu ile Haleb’e geldiğinde, bu teklifi kabûl etmesiyle, memleketi olan Haleb’e kadıasker olarak ta’yin edildi. Haleb kadısı Yûsuf-i Kûfî’nin oğlundan sonra da, Şâzbahtıyye Medresesi’ne müderris oldu. Sonra 836 (m. 1432) senesinde memleketinde Hanefî kadılığına getirildi. Ancak onun bu göreve ta’yini, Sultan Eşrefin ordusu ile Haleb’e gelmesinden sonra gerçekleşti. Sonra Sultân’ın sır kâtipliğine ta’yin edildi. Buna ilâveten Zeyneddîn bin Rüssâm’ın yerine Mısır ve civarı zımmîlerinin işlerine de bakıyordu. Hem çalışkanlığı ve hem de Velvelî Sıftî’nin yardımı ile bu vazîfe kendisine verilmişti. Çünkü o, daha önce evlendiği İbn-i Hatîb-i Nâsıriyye’nin kızının ölümünden sonra, Sıftî’nin kızı ile evlenmişti. Yine o, ordunun, kalenin ve Câmi-i kebîr’in işlerini de beraberce yürütüyordu. Keza Câviliyye ve Haddâdiyye medreselerindeki dersleri ile imamlık ve hatîblik vazîfelerini aksatmadan idâre ederdi. O, emsalleri arasındaki bu yüksek vasfı ile, Haleb diyârının bu kadar çok işini yürütmekten zevk duyardı. Bu hâl, onun büyüklüğünü ve şöhretini daha da çok arttırdı. Şöhreti her yerde duyuldu. Kâdılık, müderrislik, nâzırlık ve müftîlik vazîfeleri çok uzun süre devam etti. Bu hizmetlerinde çok sıkıntılar çekti. Hattâ bir ara, Mısır’dan Kudüs’e gönderildi. Tekrar memleketine ve Mısır’a dönmesine izin verildi. Sultan Eşrefin sır kâtipliğine ta’yin edildi. Vefâtına kadar bu hizmetlerine devam etti.
Hadîs dersleri, fıkıh, usûl ve diğer ilimleri okuttu. Çok talebe yetiştirdi. Va’z ve nasîhatları çok te’sîrliydi. Çok fetvâ verirdi. Bir müşkil ile karşılaşan herkes, hemen ona müracaat eder, fetvâ isterlerdi. Kıymetli eserler yazdı. Başlıca eserleri şunlardır:
1-Tabakât-ül-Hânefiyye: Muhtelif sayıda cildler hâlinde basılmıştır. 2-Nüzhet-ün-nevâzır fî ravd-ıl-menâzır: Babasının “Târih”ine bir şerh gibi hazırladığı bir eserdir. 3-El-Müncid-ül-mugîs fî ilm-il-hadîs, 4- Nihâyet-ün-nihâye fî şerh-ıl-Hidâye: Burhâneddîn-i Mergınânî’nin, Hanefî fıkhında meşhûr olan “Hidâye” kitabının şerhi olup, “Gusl” babına kadardır. Beş cild hâlinde veya daha azdır. 5-Menâkıb-ı Nu’mâniyye: İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe Nu’mân bin Sâbit’in menkıbelerini içine almaktadır. 6-Sîret-ün-Nebeviyye, 7-Tenvîr-ül-menâr: “Envâr” kitabının muhtasarıdır. 8-Muhtasar-un-Neşr: İbn-i Cezerî’nin kırâat çeşitlerine dâir yazdığı “Neşr” kitabının muhtasarı, kısaltılmışıdır. 9-El-Cem’u beyn-el-Umde; Akâid (kelâm) ilminde meşhûr bir eser olan “Umde” kitabı ile, “Şerh-ı Akâid” kitabının arasını birleştirmiş olup, uzun ve çok faydalı bir kasidedir. 10-Tertîbü mübhemât-ı İbn-i Beşkuvâl alâ esmâ-is-Sahâbe: Hocasının işâreti ile başladığı bu eserini 826 senesinde tamamladı. 11-Menzûmetün ayniyye-tün fî salât-il-vüstâ: “Salât-ı vüstâ” hakkında, âlimlerin sözlerini beş beyit hâlinde toplayıp, ondan sonra bunları şerh edip bir kitap hâline getirdi. 12-El-Kelâmü alet-Telhîs: Bu eserini tamamlayamamıştır. 13-Elfiyetün fil-ferâiz: “Şerhu mîet-ü-ferâiz” adı verilen bu eser, babasının “Elfiye”sinden, ferâiz ilmine dâir yüz beytin şerhidir. 14-Elfiyetün fî aşeret-i ulûm: “Mecmû” adı verilen bu eser, çeşitli mevzûlar hakkında yazılmış manzûm bir te’lîftir. 15-El-Erba’în: Hadîs hocalarından topladığı kırk hadîs-i şerîfi yazdığı bir eserdir. 16-Ed-Dürr-ül-müntehab fî târih-i memleketi Haleb: Bu eser, başkalarına da nisbet edilmektedir. Ayrıca İbn-i Şıhne’nin “Mecâlisün min tefsîr-i İbn-i Kesîr” adında bir eseri daha vardır.
Sözleri ve yazıları fasîh ve beliğ olup, gayet açık ve anlaşılır bir tarzda idi. Aklı ve zekâsı fevkalâde olup, zihni ve anlayışı çok kuvvetli idi. Nazım ve nesir olarak yazmada gayet sür’atli olup, bütün edebî san’atları pek mahir bir şekilde kullanırdı. Lügat ve diğer edebî ilimlere hâkimiyeti pek fazla idi. Hadîs ilmi ile uğraşmayı ve hadîs âlimlerini çok severdi.
Kuvvetli bir mantığa sahip idi. Adâb-ı Muaşerete riâyeti ve sohbetleri çok güzeldi. Sözleri, gönülleri cezbederdi. Latif ve nâdir olan nükteler sahibiydi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-11, sh. 294
2) Ed-Dav-ül-lâmi’ cild-9, sh. 295, 305
3) Şezerât-üz-zeheb cild-7, sh. 349
4) El-A’lâm cild-7, sh. 51
5) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 213
6) Keşf-üz-zünûn sh. 1826, 1866, 1868, 1949, 1950, 2036
7) İzâh-ül-meknûn cild-1, sh. 121 cild-2 sh. 78, 574