Tefsîr, hadîs, usûl ve Şafiî mezhebi fıkıh âlimi. İsmi, Muhammed bin Muhammed bin Abdürrahmân bin Ali bin Yûsuf bin Mensûr olup, lakabı Kemâlüddîn’dir. İbn-i İmâm-ı Kâmiliyye diye meşhûr oldu. Cum’a günü, 18 Şevval 808 (m. 1405) senesinde Kâhire’de doğdu. 15 Şevval 864 (m. 1460) senesinde hacca giderken, Re’sü sugreti Hamîd denilen yerde vefât etti. Kabri oradadır.
İlim öğrenecek yaşa gelince, önce Kur’ân-ı kerîmi öğrendi. Kur’ân-ı kerîme âit ilimleri; Şihâbüddîn Benebî, Sa’düddîn Aclûnî, Garsuddîn Halîl Hüseynî ve başka âlimlerden öğrendi. Zerâtitî’den tecvîd ilmi öğrendi. “Tenbîh” kitabının bir kısmını, “Verdiyye” ve “El-Mülha” kitaplarının tamâmını ezberledi. Şümûs el-Bûsîrî, Bermâvî, İbn-i Hasen el-Beycûrî, Şihâbüddîn Tantedâî, Nâsıruddîn Bârenbârî, Şerefüddîn Sübkî gibi âlimlerden fıkıh öğrendi. Bu âlimler içerisinde en çok Şerefüddîn Sübkî’den istifâde etmiştir. Veliyyüddîn Irâkî ve Nûreddîn bin Lü’lü’nün derslerine devam etti. Nahiv, ferâiz, hesab ilimlerini Şemsüddîn Hicâzî’den öğrendi. Bu ilimleri, yukarıda adı geçen; Sübkî, Bârenbârî ve Nûreddîn Kımenî’den de öğrendi. Kâyâtî’den nahiv tahsil etti. Aynî’den kırâat ilmini ta’lim etti. Kâyâtî ve Venâî’den usûl-i fıkıh, yine Kâyâtî ve Bisâtî’den kelâm dersleri aldı. Bârenbârî ve İzzeddîn bin Abdüsselâm el-Bağdâdî’den mantık ilmi öğrendi. İbn-i Hacer Askalânî’nin fıkıh, tefsîr, hadîs derslerine devam etti. İbn-i Hacer Veliyyüddîn Irâkî, İbn-i Cezerî, Bermâvî, Vâsıtî, İbn-i Nâzır es-Sâhibe, İbn-i Bürdes, Hicâzî ve başka âlimlerden hadîs-i şerîf dinledi. Hattâ bu maksadla ba’zı şehirlere de gitmiştir. Mekke’de; Ebü’l-Feth el-Merâgî ve Takıyyüddîn Fehd’den, Kudüs’de; Takıyyüddîn Kalkaşendî ve başkalarından, Medîne-i münevverede de ba’zı âlimlerden hadîs-i şerîf dinledi. Hadîs-i şerîf dinlemeyi çok severdi. Hattâ bu husûsta rağbeti çok fazlalaştı. Bu arzu ile Kütüb-i sitte denilen altı meşhûr hadîs kitabını (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn-i Mâce ve Neseî) dinledi. Hattâ diğer hadîs cüzleri ve iki müsnedi baştan sona dinledi. İbrâhim Üdkâvî, Yûsuf Safi, Gamrî, Kemâlüddîn Meczûb gibi âlimlerle sohbet etti. Bu zâtlar, tasavvuf ehli kimseler olup, bunların yanında yüksek derecelere kavuştu.
Bermâvî, onun küçüklüğünü şöyle anlatır: “Çok zekî olup, anlayış ve bir mes’eleyi hemen kavrama kabiliyeti çok fazla idi. İlim tahsil ederken hocalarına sorduğu suâller, kabiliyetli bir talebe olduğunu göstermekteydi.”
Hayâtında birçok talebe yetiştirdi. Kutbiyye’de muhaddislere ders verdi.
Celâlüddîn bin Mülakkın’ın vefâtından sonra, Kâmiliyye’de Şafiî fıkhı okuttu. Zeynel’âbidîn bin Menâvî’den sonra İmâm-ı Şafiî’nin medresesinin vakıfları idâreciliğinde bulundu. Kendisine böyle bir vazîfe verilmesinden dolayı çok sevindi. Sultan tarafından, Kudüs’ün Salâhiyye Medresesi’nde müderrislik yapması teklif olundu. Bu teklife cevap vermedi. Mısır’da Şafiî kadılığı yapması teklif edildi. Aksarâyî’nin ısrarlarına rağmen bu vazîfeyi de kabûl etmedi.
Birçok defa hacca gitti. Hac esnasında Mekke’de bir müddet kalırdı. Aynı şekilde Kudüs’e giderek, orada Beyt-i Makdîs’i defalarca ziyâret etti. Sâlih kimseleri, velîleri ve âlimleri ziyâret etmek maksadıyla Kuzey Afrika şehirlerine gitti. Çocukluğunda buralara babasıyla gitmişti. Aklı ve anlayışı çok fazla, hafızası kuvvetliydi. Sâlih kimselerle beraber bulunmayı çok severdi. İnsanların arasını bozan, fitne çıkaran geçimsiz kimselerden nefret eder, uzak dururdu. Doğru ve kuvvetli bir i’tikâda sahipti. Çok mütevâzî olup, gayet sâde yaşar, lüksten, gösterişten çok sakınırdı. Dînimizin emir ve yasaklarına çok bağlı olup, asla ta’viz vermezdi. Allahın rızâsı olmadığı bir şeyde, insanların rızâsına bakmazdı. Yanında haram işlenmesine mâni olurdu. Mâni olamaz ise, derhâl orayı terk ederdi.
Dînin yasak ettiği şeylerden son derece uzak durduğu gibi, insanlara da emr-i ma’rûf yapardı. Sâlih ameller, güzel hâller sahibi idi. Devlet adamlarından, makam sahiblerinden uzak durur, onlarla fazla görüşmezdi. Çok tatlı bir konuşması vardı. Mâlâya’nî (dîne ve dünyâya faydası olmayan) işlerden uzak dururdu. Fakirlere, yoksullara iyilik ve ihsânlarda bulunurdu, ömrünün sonlarına doğru talebeleri hayli çoğalmıştı, ihtiyâr ve bedeni zayıf olmasına rağmen, hacca gitmek için yola çıktı. Yolculuk esnasında vefât etti.
Eserlerinden birkaçı şunlardır: 1-Şerh-ül-Verekât li İmâm-il-Haremeyn: Fıkıh usûlüne dâirdir. 2- Şerhu alâ envâr-it-tenzîl lil-Beydâvî, 3- Risâletü fî hayati Hızır, 4- Şerhu alel-Erba’în lin-Nevevî, 5- Şerhu alâ muhtasarı İbn-i Hâcib, 6- Şerh-ül-Buhârî lil-Halebî, 7- Şerh-ül-Umde, 8- Tabakât-ül-Eşâ’ire.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-11, sh. 231
2) Ed-Dav-ül-lâmi’ cild-9, sh. 93, 95
3) Keşf-üz-zünûn cild-1, sh. 194, 547, 862