HOCENDÎ

Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinden. İsmi, Ahmed bin Muhammed bin Muhammed bin Muhammed’dir. Künyesi, Ebû Tâhir olup lakabı Celâlüddîn’dir. El-Ehâvî nisbetiyle bilinir. 719 (m. 1319) senesinde Türkistan’da bulunan Hocend’de doğdu. 802 (m. 1400) senesinde Medîne-i münevverede vefât etti. Orada Uhûd şehîdlerinin bulunduğu yerde, kendi eliyle kazdığı kabre defn edildi.

Hocendî’nin annesinin adı Sâfiyye’dir. Annesine, doğumundan bir kaç gece önce, bir erkek çocuğu olacağı ve isminin Ahmed olacağı rü’yâsında müjdelendi. Babasının yanında büyüdü. Altı-yedi yaşlarına geldiği zaman, Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Babası onu, Şam’ın ileri gelen âlimlerinden Mevlânâ Ziyâüddîn’in emrine verdi. Mevlânâ Ziyâüddîn’den; fıkıh, Arabca, sarf, nahiv, ferâiz ilimlerini tahsil etti. Daha sonra Alâüddîn Burhan el-Hocendî’nin yanında uzun zaman kalıp, ondan da; sarf, nahiv, ferâiz ilmiyle ilgili eserleri okudu. Evhâdüddîn el-Münzirî’den; cebir, sarf, Arabca, arûz okudu. Annesinin dayısı olan Seyfeddîn el-Hüsâmi’den; onun “Dîvân” adlı eserini, ayrıca tıbla ilgili Zübdetü muhtasar-ül-Kânun ve Makâmât-ı Harîriyye adlı eserleri okudu. Hocend’deki diğer âlimlerden de ilim öğrendi.

Semerkand’a gidip, Allâme Şems-ül-Eimme bin Hamîdüddîn ez-Zerendî’nin derslerinde bulunup, ondan istifâde etti. Zamanındaki Semerkand’ın meşhûr âlimlerinin ve din büyüklerinin sohbetlerinde bulundu. Orada medfûn bulunan İbn-i Abbâs, Ebû Mensûr Mâtüridî gibi zâtların kabirlerini ziyâret edip bereketlendi.

Birçok büyük zevatın şereflendirdiği Buhârâ’ya gidip, Hân Medresesi’nde Sadr-üş-Şerîa ile karşılaşıp, onun sohbetinde bulundu ve ondan istifâde etti. Buhârâ’da; Seyfüddîn el-Azir’den kelâm, Alâüddîn el-Gâverî’den hadîs ilmi tahsil etti. Buhârâ’da bir sene kalıp, orada; Ebü’l-Hafs el-Kebîr, Şems-ül-Eimme Halvânî, Kerderî, Hâfizüddîn Kebîr, Ebû İshak Kelâbâdî gibi zâtları da ziyâret etti. Daha sonra Harezm’e gidip, orada onbir sene ikâmet edip, Tenkiyye Medresesi’nde; fıkıh, hadîs, tefsîr, usûl, ferâiz gibi ilimleri tahsil etti.

Sonra Saray-Berke’ye giderek, Behâ-ül-Hatabî’nin sohbetinde bulunup, birçok zâtların kabirlerini ziyâret etti. Türkistan’daki Aksaray’a gidip, orada Kutb-ür-Râzî ile karşılaştı. Hâfızüddîn ve Sa’düddîn Teftâzânî ile karşılaşıp, ilmî mütâlâalarda bulundu.

Kırım ve Kefe’ye gidip, orada Ebü’l-Vefâ Osman el-Magribî eş-Şâzilî ile karşılaşıp, onun sohbetiyle şereflendi. Ondan feyz alıp, istifâde etti. Kırım’da iki sene kadar ikâmet etti. Buradan Dımeşk’a gidip, Şihâbüddîn İbn-üs-Serrâc, Behâüddîn Ebü’l-Bekâ, Hüsâm-ül-Mısrî, Seyyid Hasen el-Kaşgarî gibi zâtlarla karşılaşıp, onlarla sohbetlerde bulundu. Hicaz’a gidip, hac farizasını yerine getirip, Peygamber efendimizin (s.a.v.) Kabr-i şerîfini ziyâret ettikten sonra, Medîne-i münevverede yerleşmeye karar verdi.

Fakat daha sonra Kudüs’e gidip, birbuçuk ay kaldı. Kerîmiyye Medresesi’nde Alâüddîn Hâfız’ın hadîs derslerinde bulunup, orada Sahîh-i Buhârî’yi okudu. Tekrar Dımeşk’a gelip, hacca giden kimselerle birlikte Hicaz’a gitmek üzere yola çıktı. Hac ibâdetini yapıp, Peygamber efendimizi (s.a.v.) ziyâret ettikten sonra, Medîne-i münevverede mücavir olarak kalıp kalmama husûsunda tereddüt etmişti. Rü’yâsında, yolculuğa çıkması husûsunda işâret edildi. Bağdad’a gitmek üzere yola çıktı. Hazret-i Ali’nin kabrini ve İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe’nin kabrini ziyâret etti. Meşhed’de dört ay süreyle ikâmet edip, oradaki âlimlerle ilmî müzâkerelerde bulundu. Nihâyet Bağdad’a vardı. Müstensıriyye denilen yerde dörtbuçuk sene kalarak, orada ilim öğretmekle, fetvâ vermekle ve ilmî müzakerelerle meşgûl oldu. Birçok kişilere ilim öğretti. Bu arada Abdürrahmân el-İsferâînî’nin hizmetinde bulundu. Sohbetinden istifâde edip, zikir meclisinde bulundu. Hâlid el Kürdistânî’nin huzûrunda bulunup, ma’nevî kemâlât derecelerine ulaştı. Hâlid el-Kürdistânî ona; insanları iyiliğe sevk etmek, hayrı tavsiye edip, kötülüklerden sakındırma husûsunda icâzet verdi.

Sonra Kerbelâ’da Resûlullahın (s.a.v.) torunu Hazreti Hüseyn’in kabrini ziyâret edip, Medâin denilen yere giderek, Selmân-ı Fârisî ve Huzeyfe el-Yemânî’nin kabirlerini ziyâret etti. Oradan Medîne-i münevvereye gelerek, Resûlullah efendimizin (s.a.v.) yakınında bir yere yerleşti. Medîne-i münevverede kırk yıl kaldı. O zaman içerisinde ders okuttu ve fetvâ vermekle meşgûl olup, emr-i ma’rûf ve nehy-i münker ile insanları hak yola sevk etti. Ondan; Kâdı Şerefüddîn Ali bin Muhammed bin Yûsuf ez-Zerendî, Şerefüddîn Ebü’l-Feth el-Merâgî gibi birçok zâtlar ilim tahsil etti.

İbn-i Hacer Askalânî onun hakkında; “O, Medîne-i münevverede kırk sene insanlara Allahü teâlânın dinini, hakîkati öğretmeye çalıştı, insanlar ondan dinlerini ve çeşitli ilimleri öğrendiler ve çok istifâde ettiler” dedi.

Resûlullah efendimizin (s.a.v.) kabr-i şerîfi yakınlarında bulunan büyük zâtlardan birisi, Resûlullahı (s.a.v.) rü’yâda gördü. Resûlullah efendimiz! “Filâna söyle, buradan ayrılıp yola çıkmasın. Bana çok salevât-ı şerîfe okuyor” buyurdu. O zât, Hocendî’ye gelerek rü’yâsını haber verdi ve salevât-ı şerîfe okuyup okumadığını sordu. Hocendî de, çokça salevât-ı şerîfe okuduğunu bildirdi ve oradan ayrılmadı.

Hocendî, ölümünden birkaç ay önce Medîne-i münevvereden göç etmeyi düşünmüştü. Birgün rü’yâsında, Resûlullah efendimiz (s.a.v.) yanına gelerek; “Benim komşuluğumdan ayrılıyor musun?” buyurdu. Bunun üzerine korkarak uykusundan uyandı. Oradan ayrılmamak üzere kendi kendine söz verdi. Oradan vefâtına kadar ayrılmadı.

Birçok kıymetli eserler yazdı. Eserlerinin ba’zıları şunlardır: 1- Şerhu Kasîdet-ül-Bürde, 2- Şerh-ül-Erba’în en-Nevevî, 3- Risâletün fî ilm-il-kelâm, 4- Firdevs-ül-Mücâhidîn, 5- El-Envâr-üt-tefridiyye fil-Erba’în-it-tevhîdiyye.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-2, sh. 153

2) Ed-Dav-ül-lâmi’ cild-2, sh. 194

3) Keşf-üz-zünûn cild-2, sh. 1265, 1366

4) El-A’lâm cild-1, sh. 225