Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerinden. İsmi, Ebû Bekr bin Muhammed bin Sâbıküddîn Ebû Bekr el-Hudayrî es-Süyûtî’dir. Celâleddîn Abdürrahmân-ı Süyûtî’nin babasıdır. Asıl ismi belli olmayıp, “Ebû Bekr” künyesi ile tanınırdı. Lakabı “Kemâleddîn”, künyesi ise “Ebü’l-Menâkıb” idi. “Süyûtî” nisbeti ile meşhûr oldu. Takriben 804 (m. 1401) senesi Zilka’de ayında Süyût beldesinde dünyâya geldi ve orada yetişti. Fıkıh, usûl, kelâm, nahiv, sarf, me’ânî, beyân, ferâiz, hesâb, mantık ve vesaik (vesîkalar) ilimlerinde derin bilgiye sahipti. Kâhire’ye gitmeden önce, memleketinde kadılık yaptı. Bundan bir müddet sonra Kâhire’ye gitti. Allâme Kayâtî’den hiç ayrılmayıp, ondan çok ilim tahsîl etti. Fıkıh, usûl, kelâm, nahiv, i’râb, me’ânî ve mantık ilimlerini ondan öğrendi. Allâme Kayâtî, 829 (m. 1425) senesinde ders vermesi husûsunda ona icâzet verdi. Şeyh Bâkır ve Hâfız İbn-i Hacer’den hadîs ilmini aldı. İbn-i Hacer ile “Sahîh-i Müslim”i okudu. O, bunu 827 (m. 1423) senesinde Şeyh Burhâneddîn bin Hıdr’ın hattı ile zabt etmişti. Kur’ân-ı kerîmi, Şeyh Muhammed Cîlânî’den okudu. Yine Şeyh İzzeddîn el-Kudsî ve daha birçok âlimden ilim öğrendi. Çok ilim toplayıp, her birinde mütehassıs oldu, her ilimde yükseldi. Çok güzel yazı yazardı. Terki (devlet adamlarının emir ve hükmünü bildiren yazı) san’atında nihâyete ulaşmıştı. Onun inşâ’daki (yazısının güzelliğinde) yüksekliğini gören her kimse, bunu ikrâr ederdi. Asrının bütün âlimleri, bundaki üstünlüğü, kabûl etmişlerdi. Uzun seneler ders okutup fetvâ verdi. Kâhire’de kadılık yapan birçok kimselerin yardımcılığında bulundu. Her yönüyle övülen bir yaşayışı vardı, iffet ve nezâket sahibiydi. Şeyhûniyye Câmii’nde fıkıh derslerini okutmak üzere ta’yin edildi.
Tûlûniyye Câmii’nde hatîblik yapardı. Kendi yazdıklarından hutbe okurdu. Kâdı’l-kudât Şerefüddîn Menâvî, onun yazdığı hutbeleri kendisinden isteyip, kaledeki hâdiseli zamanlarda bunlarla hutbe îrâd ederdi. Halife Müstekfâ-billah’a İmâm oldu. Onun yanında çok i’tibâr görür ve kendisine ta’zim, hürmet ve saygı gösterilirdi. Ondan başka hiçbir kimse bu iltifâta kavuşmamıştı. 855 (m. 1541) senesi Safer ayının ikinci gecesi, akşam ezanı vaktinde vefât etti. Cenâze namazını, Kâdı’l-kudât Şerefüddîn Menâvî kıldırdı. Kabri, Karâfe kabristanında Şemsüddîn İsfehânî’nin yanındadır. Vefâtı üzerine birçok mersiyeler yazıldı.
Oğlu Celâleddîn-i Süyûtî diyor ki: “Kâdılardan birisinden işitmiştim. Onun anlattığına göre, birgün babam, şehrin eşrafından birisini ziyârete gitmiş. Akşama kadar onun yanında kalmış. O kadar çok susamış ki, susuzluğundan nerede ise bayılacak hâle gelmiş. Bunun üzerine demiş ki: “Bugün dolaştık durduk, içecek bir soğuk su dahî ikram eden olmadı. Keşki, bu vaktimi ibâdet ile geçirmiş olsaydım. Bizim için daha çok iyilikler hâsıl olurdu.”
Mekke kadılığına ta’yin edildiği rivâyet edilmekle beraber, bu husûstaki haberler ittifâk hâlinde değildir. Herkesin yanında büyük bir yeri vardı. Dindar bir zât olup, kadı iken hüküm verme husûslarında çok araştırma yapardı. İzzet ve şeref sahibi olup, tek başına bulunmaktan çok hoşlanırdı. Kendisine yapılan eziyetlere çok sabırlı idi. Kur’ân-ı kerîm kırâatına (okumasına) çok düşkündü. Her Cum’a bir hatim tamamlardı.
Eserlerinden başlıcaları şunlardır: 1-Şerh-i elfiye Haşiyesi: İbn-ül-Mûsânnifîn “Elfiye Şerhi”ne yaptığı haşiyedir, 2-Şerh-i Adûd Haşiyesi: Buna “Şerh-ül-Akâid-il-Adûdiyye” de denir. Bundan çok az şey yazmıştır. 3-Edeb-ül-kazâ Haşiyesi, 4-Risâletün alâ i’râbi kavl-ü-minhâc, 5- Ecvibetü i’tirâzât-ı İbn-il-Mukrî alel-Hâvî: İbn-i Mukrî’nin “Hâvî’ye olan i’tirâzlarının cevaplarıdır.
Ayrıca onun, “Kitâbün fis-sarf’ ve “Kitâbün fit-tevkî” adında iki eseri daha vardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-3, sh. 72
2) Hüsn-ül-muhâdara cild-1, sh. 441, 442
3) Keşf-üz-zünûn sh. 95-96
4) Ed-Dav-ül-lâmi cild-11, sh. 72, 73