EBÛ BEKR EL-CERÂ’Î

Hanbelî mezhebi fıkıh âlimlerinden ve büyük müfessirlerden. İsmi belli olmayıp, Ebû Bekr künyesi ile meşhûrdur. Babası Zeyd ile, kardeşi Ömer-ül-Mâdî de, aynı künyeler ile tanınırdı. Lakabı Takıyyüddîn idi. Nesebi, Ebû Bekr bin Zeyd bin Ebî Bekr bin Zeyd bin Ömer bin Mahmûd el-Hasenî el-Cerâ’î ed-Dımeşkî es-Sâlihî’dir. “Cerâ’î” nisbeti ile meşhûr oldu. Cerâ’, Nablus’un köylerinden olup, takriben 825 (m. 1422) senelerinde orada dünyâya geldi. 842 (m. 1438) senesinde Şam’a geldi. Kâdılık vazîfesinde bulundu. Kıymetli eserleri vardır. 883 (m. 1478) senesinde Şam’da vefât etti.

Ebû Bekr Cerâ’î, Kur’ân-ı kerîmin kırâatini Yahyâ el-Abdûsî’den okudu. Ayrıca ondan “Umde”, tefsîre dâir “Uzeyri”, fıkıhta “Hırakî” ve “Nizâm-ül-mezheb”, “Milha” İbn-i Mâlik’in “Elfiye”sinin ba’zı bölümlerini, “Cem’ul-Cevâmî”nin üçtebirine yakınını, “Elfiye-i Şa’bân-i Âsârî”nin tamâmını ve daha başka eserleri okudu. 842 (m. 1438) senesinde Dımeşk’a (Şam’a) gelip, Takıyyüddîn bin Kandes’ten fıkıh ilmini tahsil etti. Ondan hiç ayrılmadı ve icâzet aldı. Fıkıh, usûl, ferâiz, Arabîyât, me’ânî ve beyân ilimlerinde ondan çok istifâde etti. Hanbelî âlimlerinden Şeyh Abdürrahmân bin Süleymân ile de devamlı bulundu. Şemseddîn es-Sîlî’den ve başka âlimlerden ferâiz bilgilerini okudu. Devamlı ilimle meşgûl oldu ve çok yükseldi. Nihâyet Şam’daki Hanbelî mezhebi âlimlerinin fâzıllarından, üstünlerinden oldu. Ders ve fetvâ vermekte ve herkese faydalı olmakta çok ilerledi. Kâdı yardımcılığı yaptı. Kıymetli kitaplar yazdı. Bunlardan birisi, “Gâyet-ül-matlab fî ma’rifet-il-mezheb” kitabıdır. Bu eserini, İbn-i Müflih’in fürû’âta (fıkhî mes’elelere) dâir yazdığı eserini ve Hırakî’nin eserini kısaltarak, bir cild hâlinde hazırladı. Ayrıca bir eseri de, “Hılyet-üt-tarrâz fî hıll-il-elgâz”dır. Bunda da, Şafiî âlimlerinden Cemâleddîn-i Esnevî’nin kitabından çok faydalandı. Biri de, “Et-Terşîh fî beyânı mesâil-it-tercîh” kitabıdır.

Ebû Bekr Cerâ’î, Ba’lebek’te Sahîh-i Buhârî’yi dinledi. Şam’a gelince, hocası Takıyyüddîn’e tâbi olarak, hadîs dinlemek husûslarında Şemseddîn-i Sehâvî’ye de arkadaş oldu. Kendi kendine çok kitap mütâlâa etti. 861 (m. 1456) senesinden sonra Kâhire’ye geldi. Orada kaldığı az süre içinde, ba’zı âlimlerin yanına gidip onlardan istifâde etti. Seyyid Nesâbe, Şeyhülislâm Bülkînî, Celâleddîn-i Mahallî gibi âlimlerden çeşitli “Müsned”leri okudu. Hepsinden icâzet aldı. Takıyyüddîn el-Hısnî’den ve Kâdı İzzeddîn’den az miktarda mantık ve başka ilimleri okudu. Kâdı İzzeddîn ona, kendisinin nâibliğini (yardımcılığını) yapmasını teklif etti. Aralarındaki sevginin kopmasından korktuğu için kabûl etmedi. İbn-i Hümâm’ın, derslerinde hazır bulundu. Ondan, Mısırlı birçok âlim, ilim tahsil etti. Kâhire’de çok fetvâ verdi. Çok hac yaptı. 875 (m. 1470) yılında yaptığı hacdan sonra bir müddet Mekke’de kaldı. Burada da çok ilim tahsil etti. Orada, Müsned-i Ahmed İbni Hanbel’in tamâmını, Necmeddîn bin Fehd’in huzûrunda okudu. Müsned’in isnâdlarını nazım hâline getirmiştir. Bu “Kaside”sine şu beyit ile başlamaktadır:

“Bizi hidâyete ulaştıran Allahımıza hamd olsun!
O, bize nice ni’metler ihsân etti.”

Şemseddîn Sehâvî diyor ki: “O, büyük bir âlim, sözleri fasih, dînine çok bağlı, kimseye sıkıntı vermeyen, insanların ihtiyâçlarını gidermeye çalışan, ilim ve amel ile nefsini terbiye etmeye uğraşan bir zât idi.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-3, sh. 62

2) Ed-Dav-ül-lâmi’ cild-11, sh. 32, 33

3) Şezerât-üz-Zeheb cild-7, sh. 337, 338