DEHLEVÎ (Seyyid Muhammed bin Ca’fer)

Hindistan’da yetişen Çeştiyye evliyâsının büyüklerinden. Çerağ-ı Dehlevî Nasîruddîn Mahmûd’un en büyük talebelerinden, halîfelerindendir. İsmi, Muhammed bin Ca’fer’dir. Seyyid olup, Hazreti Hüseyn evlâdındandır. Aslen Mekkelidir. Mekkeli olduğu için Mekkî, Seyyid olduğu için Hüseynî, Çeştiyye yolunun büyüklerinden olduğu için Çeştî ve Dehlî’de yetişip orada vefât ettiği için de Dehlevî nisbetleri ile tanınmış ve daha çok Dehlevî diye meşhûr olmuştur.

Kaynak eserlerde doğum târihine rastlanamayan Seyyid Muhammed Dehlevî, 891 (m. 1486) senesinde Dehlî şehrinde vefât etti. Vefâtında yüz yaşını geçmiş idi. Türbesi orada tanınmaktadır.

Zâhirî ve bâtınî ilimlerde yüksek âlim olan Dehlevî hazretleri, tasavvuf yolunda da çok üstün derece ve makamların sahibi idi.

Kıymetli eserler te’lîf etmiş olup, ba’zılarının isimleri şöyledir. Bahr-ül-me’ânî (Bu eserinde; tevhîd hakîkatlerinden, tevhîd ehlinin bilgilerinden ve ma’rifet sırlarından bahsetmekte olup, bu kıymetli yazılarını okuyan adetâ kendinden geçmektedir. Bu kitabında, Dekâik-ül-me’ânî ve Hakâik-ül-me’ânî isimlerinde kitaplar yazacağını da bildirmekte ise de, bu kitapları yazıp yazmadığı tesbit edilememiştir). Bundan başka Penç nikât (Beş nükte), Rûhun Beyânı hakkında bir risale ve Bahr-ül-ensâb isimli risaleleri de vardır. Bahr-ul-ensâb’da, Ehl-i beytten daha sonra gelenlerin, ya’nî Seyyid veya Şerîf olanların, Peygamber efendimize kadar olan neseblerini bildirmekte, bu arada kendi baba ve dedelerinin isimlerini de zikretmektedir.

Bahr-ül-me’ânî isimli eserinde buyuruyor ki: “Uzun seneler, zâhirî ilimler üzerine çok çalışıp gayret ettim. Fakat asıl maksaddan gâfil idim. Ne zaman ki, tasavvuf büyüklerinin, hakîkî İslâm âlimlerinin sohbetlerine kavuştum, İşte ondan sonra ilerlemeye başladım. Son otuz senedir bu yolda ilerlemeye gayret ediyorum. Allahü teâlânın ihsânları ile çok şeylere kavuştum. Otuz senedir diğer insanlar gibi konuşmaya tövbe ettim. Söylediğim her kelimenin, âhırete yarar sözler olmasına dikkat ediyorum.”

Yine bu kitapta; ebdâl, evtâd, aktâb, efrâd diye bilinen evliyâullah ve diğer Allah adamlarının sayıları, isimleri, mertebeleri zikrleri, ömürleri, hâlleri ve kısımları gayet açık ve geniş olarak öyle güzel anlatılıyor ki, daha güzel anlatılması düşünülemez. Bunlar hakkında diyor ki: “Hepsi ile ayrı ayrı görüştüm. Herbirinden çok fâideler elde ettim. Hepsinin makamlarını, mertebelerini de müşâhede ettim.

Ey dostum! Bu yüksek zâtların adedi. belli değildir. Sayılan pekçoktur. Bunlar, insanların gözlerinden saklıdırlar. Ancak seçilmiş, üstün kimseler onları görebilir ve anlıyabilir.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 214

2) İzâh-ül-meknûn cild-1, sh. 166

3) Ahbâr-ül-ahyâr sh. 142