BİSÂTÎ (Muhammed bin Ahmed)

Mısır’da yetişen Mâlikî mezhebi âlimlerinden ve Kâdı’l-kudât. İsmi, Muhammed bin Ahmed bin Osman Naîm et-Tâî el-Bisâtî el-Kâhiri olup, künyesi Ebû Abdullah ve lakabı Şemseddîn’dir. Bisâtî diye tanınmıştır.

760 (m. 1359) senesi Cemâzil-evvel ayında Garbî Mısır’da bulunan Bisât’ta doğan Bisâti, daha sonra Kâhire’ye yerleşti. Orada yetişti. Meşhûr âlimlerden oldu. 842 (m. 1439) senesi Ramazân-ı şerîf ayının 13. günü Cum’a gecesi Kâhire’de vefât etti.

Bisât’ta doğup büyüyen Şemseddîn Ebû Abdullah Bisâtî ilim tahsiline orada başladı. Kur’â’n-ı kerîmi ve İbn-i Ebî Zeyd’in risalesini ezberledi. Onsekiz yaşında Kâhire’ye göç etti. İlim öğrenmeye orada devam etti. Daha önce öğrendiği ilimleri, amcasının oğlu Süleymân bin Hâlid bin Nü’aym’a dinletirdi. Devamlı ilim ile meşgûl oldu. Nûreddîn el-Cellâvî el-Magribî’nin talebeleri arasına girdi. 12 sene bu zâtın sohbetlerine devam etti. Fıkhî ve aklî ilimleri okudu. Aradaki mesafe uzak olmasına rağmen, hocasının sohbetlerine yürüyerek gelip giderdi. Hocası olan zât, vefâtına yakın Bisâtî’yi çağırarak, İzzeddîn bin Cemâ’a’nın derslerine devam etmesini vasıyyet etti. Bisâtî de bu vasıyyete uyarak İbn-i Cemâ’a’nın derslerine devam etti.

Ayrıca, Şemseddîn Ebû Abdullah er-Rekrâkî, Şemseddîn el-Gamârî, Şihâbüddîn bin Hâim, Nûreddîn ed-Demirî, Ebnâsî, İbn-i Haldûn, Zeynüddîn-i Irâkî ve daha başka âlimlerden ilim öğrendi. İlim öğrenmekte çok gayretli idi” Tefsîr, hadîs, fıkıh, nahiv, lügat, me’ânî, beyân, mantık, hikmet, cebir, tıb hey’et, hendese, hesap ve daha başka ilimlerde âlim oldu. İlimde çok yükseldi. Asrının büyük âlimi oldu. Bir defasında; “Yirmi senede yirmi ilim öğrendim” demiştir.

İlim tahsilini tamamladıktan sonra talebe okutmaya başlayan Bisâtî; Medrese-i Cemâleddîn-i Estâdâr’da, Berkükıyye, Şeyhûniyye ve başka medreselerde ders verdi. Türbe-i Melik-in-Nâsır Medresesi’nin meşîhatinde (idâreciliğinde) bulundu. 823 (m, 1420) senesinde, Mısır diyarının kadılığına getirildi Bu vazîfeden hiç azledilmedi.

Bisâtî hazretleri, bir taraftan kadılık vazîfesine devam ederken, diğer taraftan talebe okutmaya devam etti. Çok talebe yetiştirdi.

Emîr Tatar, Bisâtî’yi çok sever ve hürmet ederdi. Her sefere çıktığında, onu da mutlaka yanında bulundururdu.

Bir sene hacca giden Bisâtî hazretleri, hacdan sonra memleketine dönmeyip, mücavir olarak kaldı. Bir müddet orada ikâmet etti. Devamlı, ibâdet ve tâat ile meşgûl olurdu. Çok Kur’ân-ı kerîm okurdu. İlim talebinde olanlara çok kitap okuttu. Birçok kimse ondan istifâde etti.

Ebü’s-Se’âdât bin Zâhire, Bisâtî’yi şöyle medheder. “Bisâti, aklî ve naklî ilimlerde derin âlim, mütevâzi, yumuşak huylu, yüksek bir zât idi. Çok ince kalbli idi. Allahü teâlânın muhabbeti ile çok gözyaşı dökerdi Her işinde çok ihtiyâtlı davranırdı. Bir işe başladığı zaman, çıkabilecek aksi ihtimâlleri de gözönüne alır, ona göre tedbir alırdı. Gösterişe düşkün olmaktan uzak idi. Her haliyle örnek alınacak bir zât idi.”

Dünyâya düşkün değildi. Çok sâde yaşamayı severdi. Sazlardan hazırlanmış bir yatakta uyurdu. Onun gözünde dünyâ zînetlerinin bir değeri yoktu.

842 (m. 1439) senesi Ramazân-ı şerîf ayının 13. Cum’a gecesi Kâhire’de vefât etti. Bâb-ün-Nasr’da cenâze namazı kılınıp, Saîd-üs-Sü’adâ türbesi yakınındaki Beni Cemâ’a türbesinde, hocası İzzeddîn bin Cemâ’a’nın yanına defn olundu. Definden sonra, büyük âlim İbn-i Hacer-i Askalânî. İzzeddîn bin Cemâ’a ile Bisâtî’nin kabirleri arasında durup; “Ben şimdi, iki ilim deryasının arasında bulunuyorum” demiştir.

Bisâtî hazretleri, tanınmaktan, parmakla gösterilmekten hoşlanmadığı için, kabrine alâmet, olarak taşlarla işâret yapılmamasını, alem olan taşların dikilmemesini vasıyyet etmiştir. Vefâtından sonra, aynen vasıyyet ettiği gibi yapıldı.

Bisâtî’nin cenâzesi gasledilirken (yıkanırken), hafiften bir yağmur yağmaya başladı. Definden sonra bu yağmur şiddetlendi. Herkes, yağan rahmet-i ilâhinin Bisâti hazretlerinin hürmetine olduğunu anladılar.

Şemseddîn Ebû Abdullah Muhammed bin Ahmed Bisâtî, çeşitli ilimlere dâir kıymetli eserler tasnif etmiş olup, ba’zılarının isimleri şöyledir: Metali’ul-envâr (mantık), Şifâ-ül-galî (fıkha dâir olup, tamamlanmamıştır.), Tevdîh-ül-ma’kûl ve tahrir-ül-menkûl (Bu da tamamlanmamıştır). Hâşiyetü alel-Mutavvel, Hâşiyetü alâ şerh-ıl-Muvâkıf (kelâm), Mugnî (fıkıh), Hâşiyetü alâ Şerhi levâmi’ıl-esrâr, Redd-ül-vâfir, Ravdat-ül-mecâlis, Şerh-ül-Elfiye li-İbn-i Mâlik, Şerh-ül-bedî’iyye, Şerh-ut-Tâiyye, Kıssat-ül-Hıdr (a.s.), El-Mefâhıre beyn-ed-Dımeşk vel-Kâhire, Mukaddime fil-kelâm, Mukaddime fil-usûl.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-8, sh. 291

2) Ed-Dav-ül-lâmi’ cild-7 sh. 5

3) Bugyet-ül-vuât cild-1, sh. 32

4) Şezerât-üz-Zeheb cild-7, sh. 245

5) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 192

6) El-A’lâm cild-5, sh. 332

7) Hüsn-ül-muhâdara cild-1, sh. 462

8) İzâh-ül-meknûn cild-1, sh. 339, 357

9) Neyl-ül-ibtihâc sh. 300

10) Keşf-üz-zünûn sh. 475, 1117, 1256, 1327, 1628, 1716, 1717, 1751, 1758, 1893