ALÂÜDDÎN BUHÂRÎ

Meşhûr Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinden. İsmi, Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Muhammed Buhârî olup, lakabı Alâüddîn’dir. Ba’zısı isminin Ali olduğunu söylerse de, bu yanlıştır. 779 (m. 1377) senesinde, İran taraflarında doğduğu rivâyet edilir. 841 (m. 1438) senesinde Şam bölgesinde, Müzze denilen yerde vefât etti.

Alâüddîn Buhârî, Buhârâ’da büyüdü. Babasından ve dayısı Alâüddîn Abdürrahmân’dan ilim öğrendi. Sa’düddîn Teftâzâni’den edebiyat ve aklî ilimleri okudu. Daha genç yaşta iken, ilim öğrenmek için memleketinden ayrılıp, başka beldelere gitti. Fıkıh, usûl-i fıkıh, Arabî ilimler, lügat mantık, cedel, beyân, bedî’ ve daha başka aklî ve naklî ilimlerin tahsilini yaptı. Tasavvuf yoluna da giren Alâüddîn Buhârî, bu yolda da yüksek derecelere kavuştu. Edebiyat sahasında söz sahibi âlimlerden oldu.

İlim tahsilini tamamlayan Alâüddîn Buhârî, Hindistan taraflarına giderek, Kelberca denilen yere yerleşti. Burada, aklî ve naklî ilimleri okuttu. Tasavvuf yolunu yaydı. Bu bölgenin sultânı da ondan ders aldı. İlminin yükseldiği, zühd, takvâ ve vera’ının çokluğu, sultânın yanında i’tibârı ve kıymeti pek fazla idi. Daha sonra buradan ayrılarak Mekke-i mükerremeye gitti. Burada bir müddet kaldı. Bu sırada, Mekke-i mükerremede bulunan âlimler ve halk, ondan çok istifâde ettiler.

Mekke’den sonra Kâhire’ye gitti. Kâhire’de senelerce kaldı. Dört mezhebin âlimleri ondan istifâde ettiler. Büyük, küçük herkes ona hürmet etti ve kıymet verdi. Kâdılar, onun sağında ve solunda oturdukları zaman, o onların arasında, sanki kadılar sultânı gibi oluyordu. Devlet ileri gelenleri yanına gelince, onlara va’z ve nasihatte bulunurdu. Onlarla sultâna haber göndererek, birçok zulüm ve haksızlığın ortadan kalkmasına vesile oldu.

Sonra Kâhire’den ayrılan Alâüddîn Buhârî, Hindistan’a gitti. Mısır Sultânı, onun Kâhire’de kalması için çok çalıştı ise de, başarılı olamadı. Bunun üzerine, Alâüddîn Buhârî Kâhire’den ayrılmadan önce, Mısır Sultânı, Hindistan Sultânı’na Alâüddîn Buhârî oraya geldiğinde, yanında bulunan talebelerine dağıtılmak üzere çok miktarda para gönderdi. Hindistan Sultânı, Alâüddîn Buhârî oraya gelince, bu paraları ona teslim etti. O da bu paraların bir kısmını fakirlere dağıttı. Bir kısmını da borcu olanlara, borçlarını ödemesi için verdi. Kendisine âit olan kısmını da fakirlere dağıttı ve talebelerinin bütün ihtiyâçlarını karşıladı.

Bir müddet sonra Hindistan’dan ayrılan Alâüddîn Buhârî, Şam’a gitti. Burada ona İbn-i Teymiyye hakkında suâller soruldu. Bunun üzerine o, İbn-i Teymiyye’nin hatâlarını ortaya koydu. Delîl ve senetleriyle onun Eshâb-ı Kirâm yolundan ayrıldığını isbât etti. Alâüddîn Buhârî’nin “Fâdihât-ül-mülhidîn ve narîhât-ül-muvahhidîn” ve muhtelif konularda eserleri vardır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-11, sh. 294

2) Ed-Dav-ül-lâmi’ cild-9, sh. 291

3) Şezerât-üz-zeheb cild-7, sh. 241

4) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 35

5) Keşf-üz-zünûn cild-2, sh. 1215