İslâm âlimlerinin ve evliyânın büyüklerinden. İsmi, Ahmed bin Abdürrahmân es-Sekkâf’dır. Evliyânın büyüklerinden Abdürrahmân es-Sekkâf hazretlerinin oğludur. Doğum târihi tesbit edilememiştir. 829 (m. 1425) senesinde vefât etti. Zamanında bulunan büyük evliyâ zâtların sohbetlerine devam ederek ve çok gayret ederek, tasavvuf yolunda ilerledi. Kısa zamanda yetişerek, büyük âlimlerden ve evliyâdan oldu. Dünyâya düşkün olmayan, gönlünü Allahü teâlâya vermiş bir velî idi. Faziletler, kerâmetler sahibi bir zât olup, birçok üstünlükler kendinde toplanmış idi.
Birgün Ahmed es-Sekkâf, Mûsâ bin Ali Bâcerş isimli büyük âlime bir talebesini gönderip, “(Bize vermeyi niyet ettiğin şeyi getir) dediğimi söyle” buyurdu. O talebe, Mûsâ bin Ali’ye gelip; “Hocam size; “Bize vermeyi niyet ettiğin şeyi getirsin” diyor” dedi. Bu sözü duyunca, çok hayrette kalan Mûsâ bin Ali; “Bu düşünce, biraz önce kalbime gelmişti ve bunu da hiç kimse bilmiyordu” dedi.
Bir defasında, Ahmed es-Sekkâfın küçük kızı, yakınlarında bulunan bir hurma ağacı üzerinde bir güvercin gördü. Güvercin çok hoşuna gittiği için, babasına, o güvercini tutup kendisine vermesini rica etti. O da hizmetçisini çağırarak, güvercini tutup getirmesini emretti. Ağacın üstünde oynamakta, daldan dala konmakta olan güvercin, Ahmed es-Sekkâfın sözlerinden sonra hiç kımıldamadı. Hizmetçi gidip, rahatça güvercini tutarak getirdi. Ahmed bin Abdürrahmân’a verdi. O da küçük kızına verdi. Kızı, güvercinle biraz oynayıp, okşadıktan sonra, salıverdi.
Ahmed bin Abdürrahmân, birgün yanında birkaç kişi ile beraber, abdest almak üzere bir kuyunun başına geldiler. Hem kuyunun suyu çok derinde idi, hem de yanlarında su çekmek için ip ve kova da yoktu. Ahmed bin Abdürrahmân suya işâret etti. Allahü teâlânın izni ile kuyunun suyu yukarıya kadar yükseldi. Hepsi de abdest aldılar. Suya ihtiyâçları kalmayınca, kuyunun suyu yine eski yerine çekildi.
Ahmed bin Abdürrahmân’ın fazla bir geliri yoktu. Birkaç hurma ağacı vardı. O ağaçların hurmalarını satıp, parası ile çocuklarına giyecek alır, kalanı ile de geçimini te’min ederdi. Görünüş i’tibâri ile bu az para, hiç yetmiyecek zannedilirdi. Fakat o paranın bereketi çok olurdu ve o para, bir sene boyunca yeterdi.
Bir sene âfet oldu. Meyvelerin büyük bir kısmı telef oldu. Çok az kısmı kaldı. Ahmed bin Abdürrahmân’ın amcaoğullarından biri; “O, zâten az meyve alıyordu. Parası zor yetiyordu. Bu sene âfet oldu. Bu seneki aldığı ona hiç yetmez” diye düşünüp, onun için başkalarından yardım toplamayı istedi ve bu hâli ona bildirdi. O da; “Lüzum yok, kalan bize kâfi gelir” buyurdu. Hakîkaten o az gelir, o sene de yetti.
Vefâtına yakın hastalanan Ahmed bin Abdürrahmân’a, hâlinin nasıl olduğu suâl edildiğinde; “Dünyâya düşkün olanlar, dünyâ ni’metlerinden lezzet aldıkları gibi, sâlihler de, Allahü teâlâdan gelen belâ ve musibetlerden öyle lezzet alırlar” buyurdu. Bundan sonra abdest aldı. Öğle namazını kıldı. Namazdan sonra kıbleye karşı sağ yanı üzere yattı. Allahü teâlâyı zikir ve tesbih etmeye başladı. Rûhunu teslim edinceye kadar böyle devam etti.
Ahmed bin Abdürrahmân’ın bu haline şâhid olanlar, ona çok gıbta ettiler. Kendi ölümlerinin de böyle hayırlı ve kolay olması için Allahü teâlâya duâ ettiler.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 320