Osmanlı Devleti’nin ikinci sultânı, Sultan Osman Gâzî’nin oğlu olup, Edebâlî’nin torunudur.
Annesi Bâlâ Hâtun’dur. Dedesi Ertuğrul Gâzî’nin vefât ettiği 680 (m. 1281) senesinde Söğüt’te dünyâya geldi. “İ’lâ-yi kelimetullah azmi, iki kıt’aya sığmayacak kadar yüce bir azîmdir” sözüne uygun olarak, ömrünü “İ’lâ-yi kelimetullah” için geçirip, 761 (m. 1359) yılında vefât etti. Bursa’da Gümüşlü Kümbet’e babasının yanına defnedildi.
Orhan Gâzî, küçük yaştan i’tibâren tam bir disiplin ve intizâm ile, istikbâlin beyi olarak yetiştirilmeye gayret edildi. Dedesi Edebâlî’den ve Dursun Fakîh gibi âlimlerden ilim öğrenip, feyz aldı. Babasının arkadaşlarının silâh ta’limleri ile yetişti! “Allah! Allah!” sesleriyle uyanıp, cenk naraları ile neş’elendi. Gazilerin gazâlarını meşhûr İslâm mücâhidlerinin, evliyâ ve âlimlerin menkıbelerini dinledi. Onların halleriyle hallenmek şevki ve cihâd aşkı ile yanıp tutuştu. Devrin silâhlarını mehâretle kullanmasını öğrendi. Küçük yaştan i’tibâren devletin teşkilâtlanması ve müesseseleşmesinde gerekli olacak tecrübelere sahip oldu.
Orhan Bey, gençliğinden i’tibâren, Bizans tekfurlarıyla olan gazâlara katıldı. Muharebelerde gösterdiği muvaffakiyetlerle, babasının ve gazilerin takdîrini kazandı. 697 (m. 1298)’de Bizanslıların tertiplediği, Osman Gâzî’nin de davet edildiği, sû-i kasd plânlı düğüne katıldı; Bizans entrikasının bozulmasında vazîfe aldı. Bilecik tekfuruna gelin gidecek olan Yarhisar tekfurunun kızı Holofira’nın düğününü basıp, esîr aldı. Holofira, İslâmiyeti kabûl edip, müslüman oldu. Nilüfer adını aldı. Orhan Bey, Nilüfer Hâtun’la evlendi Babası Osman Gazî, 699 (m. 1299) senesinde istiklâlini ilân edince, devleti idari bölgelere ayırdı. Orhan Gâzî, 701 (m. 1301)’de Sultanönü (Karacahisar) bölgesinin beyliğine ta’yin edildi. 702 (m. 1302)’de Yenişehir ile İznik arasındaki Köprühisar’ın fethine gönderildi. Köprühisar’ı fethedip, 703 (m. 1303) yılında Germiyanlı ülkesinde oturan Çavdarlı aşiretinin, Osmanlı hududuna tecâvüzlerinin önüne geçti. 715 (m. 1315)’de Çavdar Bey’i esîr alıp, Çavdarlı aşiretinin suçlularını cezalandırdı. 717 (m. 1317)’de Karatekin, Ebesuyu, Karacebiş, Tuzpazarı, Kapucuk ve Keresteci kalelerinin fetih harekâtına katıldı. Muharebelerde gösterdiği muvaffakiyetler, babası ve gazilerin ona güvenini daha da arttırdı. Osman Gazi, 720 (m. 1320) yılından i’tibâren, yaşının ilerlemesi ve romatizmasının şiddetlenmesiyle, oğlunun idâresini görmek istedi. Orhan Gâzî’yi seferde kumandan ta’yin etti. 721 (m. 1321)’de; Mudanya-Gemlik seferinde, Mudanya’yı fethetti. Bursa’nın denizle irtibâtını kesti. 725 (m. 1325)’de Bursa’nın güneyindeki Atranos’u fethedince, şehrin ablukasını daha da şiddetlendirdi. 726 (m. 1326) yılında Bursa’nın Pınarbaşı mevkiine gelerek karargâhını kurdu. Şehrin kalesini kuşattı. 714 (m. 1314) yılından beri abluka altındaki Bursa Kalesi’ni kurtarmaktan ve yardım gelmesinden ümidini kesmiş olan kale kumandanı, teslim şartlarını görüşmeye mecbûr kaldı. Orhan Bey, 2 Cemâzil-evvel 726 (6 Nisan 1326) târihinde Bursa’yı teslim aldı. Kale muhafızı Evrenuz, İslâmiyeti, kabûl ederek, Osmanlı hizmetine girdi. Osman Gazi, Bursa’nın fethini işitince, memnun olup, Orhan Bey’i Osmanlı hânedanına vâris ta’yin etti. Diğer evlâtlarının ve kumandanlarının Orhan Bey’e bî’at edip, ona karşı itaatli olmalarını arzu etti. Orhan Bey’e nasihat edip; halkını ve kumandanlarını üzmemesini, Allahü teâlâya itaat etmesini, doğru yolu gösteren âlimlerin nasihatlerini dinlemesini istedi. Bu nasihatinde şöyle dedi: “Allahü teâlânın emirlerine muhalif bir iş işlemeyesin! Bilmediğini, din ulemâsından sorup anlıyasın! iyice bilmeyince bir işe başlamıyasın! Sana itaat edenleri hoş tutasın! Askerine in’âmı, ihsânı, eksik etmiyesin ki, insan ihsânın kulcağızıdır. Zâlim olma! Alemi adâletle şenlendir ve Allah için cihâdı terk etmiyerek beni şad et! Ulemâya ri’âyet eyle ki, din işleri nizâm bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm göster! Askerine ve malına gurûr getirip, din ehlinden uzaklaşma! Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allahın dînini yaymaktır. Yoksa, kuru gavga ve cihangirlik da’vâsı değildir. Sana da bunlar yaraşır. Dâima herkese ihsânda bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Hepinizi Allahü teâlâya emânet ediyorum.” Bu nasihatleri can kulağı ile dinleyen Orhan Gazi, canını Hakka teslim edinceye kadar, bildirilen nasihatlerden ayrılmamaya niyet etti.
Orhan Bey, babasının 1 Ramazan 726 (1 Ağustos 1326) târihinde vefâtıyla Osmanlı Sultânı oldu. Orhan Bey, dedesi Ertuğrul Gâzî’nin vefât ettiği 680 (m. 1281)’de doğduğu gibi, babasının vefât ettiği 726 (m. 1326) senesinde de oğlu Murâd-ı Hüdâvendigâr doğdu.
Orhan Gâzî sultan olunca, Alâeddîn Paşa’yı vezîr ta’yin etti. Osmanlı Devleti’nin merkezi Yenişehir’den Bursa’ya nakledildi. Askeri, idarî faaliyetlere ağırlık verilip, iktisadî müesseseler düzeltildi. 727 (m. 1327)’de Bursa’da ikinci Osmanlı parası, gümüş akçe olarak basıldı. Orhan Bey’in kestirmiş olduğu bu gümüş sikkenin (akçenin) bir tarafında “La ilahe illallah Muhammedün rasûlullah” ve Hulefâ-i Râşidin’in (r. anhüm) isimleri, ya’nî; “Ebû Bekr, Ömer, Osman ve Ali” (r.anhüm) yazılı idi. Diğer tarafında da; “Orhan bin Osman” basıldığı yer olan “Bursa”, basıldığı târih olan 727 (m. 1327) târihi ve Osmanlıların mensûp olduğu Kayıboyu’nun damgası vardı. Hulefâ-i Râşidîn’in isimlerinin söylenmesi ve yazılması, Ehl-i sünnet’in, ya’nî, Resûlullah (s.a.v.) ve Eshâbının (r. anhüm) yolunda gidenlerin şiarıdır. Osmanlıların ilk bastıkları paralara Kelime-i tevhîdle beraber, bu mübârek isimleri yazmaları, onların tâ başlangıçta Selef-i sâlihînin (r. anhüm) yolu olan Ehl-i sünnet yoluna ne derecede bağlı olduklarını açık-seçik göstermektedir.
Yeni ta’yinler yapılıp, Akça Koca’ya; Kandıra, Kara Mürsel, İzmit Körfezi’nin güneyi ve Abdürrahmân Gâzî’ye de; yeni fethedilen Aydos ve Samandra’nın idâresi verildi. Bu kumandanlar, bulundukları mevkilerde fetihlerle de vazîfeliydiler. Aşiret kuvvetlerine ilâveten, “Yaya” denilen piyade sınıfı da orduya dâhil edildi.
Osmanlıların Boğaz sahillerine kadar genişlemeleri, Bizans’ı telâşlandırdı. Osmanlıların, Sakarya ırmağı sahillerinde Karadeniz istikâmetinde ilerlemesini durdurmak ve İznik kuşatmasını kaldırtmak için, Bizans İmparatoru Üçüncü Andronikos ordu hazırlayıp, 730 (m. 1329) yılında İstanbul’un Anadolu yakasına geçti. Floken’de karargâhını kurdu. Orhan Gâzî, İznik kuşatmasına bir miktar asker bırakarak, sekizbin kişilik kuvvetle Bizans İmparatoru’na karşı harekete geçti. Maltepe (Pelekanon) mevkiinde düşmanla karşılaştı. 729 Receb’inde (1329 Mayıs’ında), meydana gelen Osmanlı-Bizans muharebesi, sabahtan akşama kadar sürdü. Bizans Kayseri, bir günlük muharebenin sonunda, büyük ümidlerle Rumeli’den Anadolu’ya geçirdiği ordusunun, Osmanlılar karşısında dayanamayacağını anladı. Kayser Üçüncü Andronikos, gece karanlığından istifâde ederek, muharebe meydanından, karargâhına doğru çekilmeye başladı. Orhan Gâzî, fırsatı kaçırmadı. Gece muharebe şartlarını iyi bilen Osmanlı Ordusu, Orhan Gâzî’nin emirleriyle düşmanı ta’kibe geçti. Bizans ordusu, gazilerin taarruzu karşısında paniğe kapılarak, birbirine girdi. Bizans Kayseri yaralı olarak kaçıp canını kurtarabildiyse de, ordusu imha edildi.
Orhan Gâzî, Pelekanon Zaferi’ni kazanınca, yıllardan beri muhasara altında olan İznik şehrine baskıyı şiddetlendirdi. Bizanslılar’ın İznik kumandanı, Pelekanon muharebesinin neticesini öğrenince, artık kendisine yardım edilemeyeceğini anlayıp, Osmanlılar’ın adâletine sığınarak teslim olmak istedi. Orhan Gâzî, İznik kalesini teslim aldı. Ahâliden arzu edenlerin, eşyalarıyla birlikte gitmesine müsâade edildi. Ahâlinin çoğu; “Başımızda kardinal şapkası görmektense, Osmanlı sarığını tercih ederiz. Onların âdil idârelerinde rahat ederiz” deyip, Osmanlı idâresini tercih etti. Muharebe ve kuşatmada beyleri ölen kadınlar, Orhan Gâzî’ye müracaat edip, sahipsiz kaldıklarını, müslüman olup, Osmanlılardan isteyenlerle evlenebileceklerini söylediler. Orhan Gâzî, İznik’in yerli kadınlarının arzularını ilân edip, bekârları evlendirdi. İznik’te kalıp müslüman olmayanlara, İslâmiyetin gayr-i müslimlere olan hukuku tatbik edilip, vergilendirildi. Osmanlı Devleti’nin merkezi, geçici olarak İznik’e taşındı, İznik i’mâr edilip, İslâmî eserlerle süslendi. Orhan Gâzî, İznik’in en büyük kilisesini câmiye çevirip, burada Cum’a namazını kıldı. Manastırını da medreseye çevirtti, imâret yaptırdı. Kendi eliyle imâretin mumlarını yakıp, fakirlere ve gazilere aş dağıttı. Ahâlisinden; müslim ve gayr-i müslim, hiçbir kimsenin aç ve açıkta kalmamasına gayret etti. Orhâniye adı verilen medreseye zamanın en meşhûr âlimlerinden hocalar bulup, Dâvûd-i Kayserî’yi de başmüderris ta’yin etti. İstikbâlde, evlâtlarına ışık tutup yol gösterecek âlimlerin, adâletle hükmedecek kadıların yetişmesi için, ilk ilim merkezini kurdu. Şehirde; Orhan Gâzî’nin hayırsever hanımı Nilüfer Hâtun imâret, oğlu Süleymân Şah, medrese ve diğer hayır sahipleri de pekçok sosyal tesisler yaptırdılar, İznik’ten sonra, bölgenin ticarî bakımdan meşhûr şehirlerinden İzmit’in kuşatılması şiddetlendirildi. Bizans Kayseri, deniz yoluyla İzmit’in yardımına geldi. Orhan Gâzî, Osmanlı Devleti’nin ilk sulh andlaşmasını, İzmit’in kuşatılması esnasında, Bizans Kayseri Üçüncü Andronikos ile yaptı. İzmit kuşatmasını kaldırdı. 731 (m. 1331)’de Taraklı, Mudurnu ve Göynük kasabaları Osmanlı ülkesine katıldı. 733 (m. 1333)’de Gemlik, 736 (m. 1336)’da Kirmasti, Mihalıç ve Ulubat kasabaları fethedildi. 730 (m. 1330)’da anlaşma ile kuşatılması kaldırılan İzmit, 737 (m. 1337) yılında Koyunhisar kaleleriyle birlikte kesin olarak fethedildi. Hereke, Yalova ve Armutlu’nun da fethedilmesiyle, Osmanlı Devleti’nin hududu Boğaz sahiline dayandı. Bizans’ın Anadolu ile irtibâtı sâdece Şile ve Boğaziçi’nde kalmıştı. Orhan Gâzî’nin Bizans’ı iyice sıkıştırması Kayser, Üçüncü Andronikos’u andlaşmaya mecbûr etti. 742 (m. 1341) Osmanlı-Bizans andlaşmasına göre, Anadolu’daki Şile ve Üsküdar, Orhan Gâzî’nin akıncılarından emîn olmak şartı ile, diğer yerler Osmanlı Devleti’ne kaldı. Bizansdaki saltanat mücâdelesinde, taht iddiacıları, Orhan Gâzî’nin desteğini sağlamak istediler. Altıncı Yuannis Kantakuzen, kızı Teodora’yı Orhan Gâzî’ye verdi. Orhan Gâzî, beşbin Osmanlı askerini Avrupa kıt’asına geçirip, Kantakuzen’e yardımcı gönderdi. Kantakuzen’e yardım için Trakya’ya geçen Osmanlı askerleri, bölgede keşif yaparak, çevreyi tanıdılar. Orhan Gâzî’nin desteği ile Bizans tahtına sahip olan Altıncı Yuannis Kantakuzen, 1347’de dâmâdını Üsküdar’a da’vet ederek görüştü. Orhan Gâzî, Üsküdar’da üç gün misâfir kaldı. Kantakuzen, Bizans tahtındaki yerini sağlamlaştırınca, Osmanlı Devleti’ne ihânet edip, dâmâdı Orhan Gâzî’ye karşı Papayla gizli münâsebet içine girdi. Akdeniz, Ege, İstanbul ve Karadeniz’de koloni rekâbetindeki Venediklileri, Bizans Kayseri destekleyince, Orhan Gâzî de Cenevizlilere yardım etti. Orhan Gâzî, Bizans’ın papalık ile olan muhâberâtını haber alınca, 753 (m. 1352)’de Üsküdar ve Kadıköy ile Marmara adalarını fethettirdi. Kantakuzen aleyhine Bulgarlar ve Sırplar, batıdan harekete geçince, Osmanlılar’a karşı papalık ile ittifâk içinde olmasına rağmen, döneklik yaparak, Orhan Gâzî’den yardım istedi. Orhan Gâzî, Bizanslılardan Gelibolu yarımadasındaki kalelerden birinin sözünü alınca, oğlu Vezir Süleymân Paşa kumandasında onbin kişilik Osmanlı kuvvetini yardıma gönderdi. Kantakuzen, Osmanlı askerinin yardımıyla Dimetoka’da Bulgar ve Sırplar’a karşı başarılı muharebeler yaptı. Orhan Gâzî’nin oğlu Süleymân Şah, Anadolu’ya dönerken, Bizans Kayseri’nin Gelibolu yarımadasında Osmanlılar’a verdiği Çimbe kalesi’nde asker bıraktı. Osmanlılar’ın 754 (m. 1353)’de Çimbe Kalesi’ne yerleşmeleriyle, Rumeli’deki fetihler için üsse sahip olmaları, bölgenin kontrolünü sağladı. 755 (m. 1354)’de Gelibolu’nun fethi ile, Avrupa kıt’asındaki Osmanlı toprakları devamlı genişledi. Süleymân Paşa kumandasındaki Orhan Gâzî kuvvetlerinin, Bolayır ve Tekirdağı’na kadar bütün Marmara kıyılarına hâkim olmaları, Bizans Kayseri Kantakuzen’i telâşlandırdı. Osmanlıları bölgeden atma faaliyeti içine girdi. Orhan Gâzî ile İzmit’te görüşüp, Çimbe Kalesi’ne onbin altın karşılığı, Osmanlılar’ın Gelibolu’dan çıkmalarını istedi. Orhan Gâzî, teklifleri kabûl etmedi. Kantakuzen, Balkan ve Hıristiyan devletlerle ittifâk kurmak istediyse de müttefik bulamadı. Kantakuzen, 756 (m. 1355)’de Bizans tahtından indirilince; Yuannis, kayserliğe getirildi. Yuannis, Osmanlılar’ın Avrupa kıt’asındaki hâkimiyetine karşı koyulamıyacağını bildiğinden, Orhan Gâzî ile iyi geçinme çârelerini aradı. Orhan Gâzî’nin oğlu Halîl’i korsanlardan kurtarıp, kızını, kurtardığı Osmanlı şehzâdesine vermeyi kararlaştırdı. Yuannis, papalık ile de münâsebetlerde bulunarak, Bizans’ı Ortadoks mezhebinden Katolikliğe geçirmeyi başarırsa, Latin devletlerinden yardım alabileceğini zannetti. Bizansın Osmanlı aleyhindeki faaliyetlerine karşılık, Orhan Gâzî de fetih harekâtını arttırdı. Süleymân Paşa, 757 (m. 1356) senesinde Doğu Trakya’ya geçerek, Malkara ile, Keşan ve Çorlu’ya aldı. Bölgedeki Osmanlı hâkimiyetini kuvvetlendirmek için, Anadolu’dan Türk-İslâm nüfûsu getirilerek, iskân siyâseti tatbik edildi. Rumeli fütuhatında, Osmanlılar’ın yerli ahâliye iyi muâmele edip; din, mezheb ve dil hoşgörüsü ile, can, mal ve ırz emniyeti sağlaması, bölgeye sulh, sükûn, huzûr ve refah getirdi.
Orhan Gâzî, sultan olmasıyla, devlet teşekküllerini kuvvetlendirmeye ve yenilerini kurmaya başladı. Saltanatının üçüncü yılında, ya’nî 729 (m. 1329)’da ilk Osmanlı Akçesini Bursa’da gümüşden kestirdi. Ordu, askerî sınıflara ayrıldı. Atlı aşiret kuvvetleri yanında, devamlı ve ücretli askeri birlikler kuruldu. Askeri birliklerde onluk sistem tatbik edildi. Yaya denilen piyade askerler, onar, yüzer kişilik manga ve bölüklere ayrıldı. Kumandalarına; onbaşı, yüzbaşı ve bin mevcûtlu kuvvetlerin başındakilere de binbaşı rütbesinde, subaylar ta’yin edildi. “Müsellem” denilen süvari kuvvetinin otuz askeri, bir ocak kabûl edildi İlk plânda biner kişilik birlikler hâlinde kurulan “Yaya” ve “Müsellem” askerlerinin sayıları zamanla arttırıldı. Günlük birer akçe olan ücretleri, iki akçeye çıkartıldı. Ayrıca, muharebe dışında işleyebilecekleri araziler de verildi. Tımar sisteminin tatbikiyle, askeri hizmete ta’yin edilenlerin miktarı, tertîb edilen kadroyu çok geçtiğinden, bunların; nöbetle sefere gitmeleri ve sefere gidenlere, gitmeyenlerin yardımcı olmaları kânun hâline getirildi. Sefere gitmeyenlere “Yamak” denildi. Yamaklara yardım karşılığı ücret verilirdi.
Devlet teşkilâtında dîvân kuruldu. Dîvân’a; devlet başkanı pâdişâh ile, icâbında hükümet başkanı vezir başkanlık ederdi. Orhan Gâzî devrinin ilk veziri, âlimlerden, Hacı Kemâleddîn oğlu Alâeddîn Paşa idi. Vezirler “Paşa” ünvanını taşırlardı. Devletin askeri ve idâri bütün işlerinde pâdişâha yardımcı olurlardı. Şehir ve kazalar, kadı ve subaşıların idâresindeydi. Kâdı; idari ve adlî, subaşı da; asayiş ile askeri işlere bakarlardı. Orhan Gâzî devrinde en yüksek kadılık makamı Bursa kadılığı olup, ta’yinlere de bakardı.
Orhan Gazi, oğlu Süleymân Paşa’nın kaza neticesinde vefâtından sonra hastalandı. Veliahdlığa Murâd Bey’i getirdi. Ona nasîhatta bulunup;
“Oğul, saltanatına mağrur olma. Unutma ki dünyâ, hazret-i Süleymân’a kalmamıştır. Unutma ki, dünyâ, saltanatı geçicidir, lâkin büyük bir fırsattır, Allah yolunda hizmet ve Peygamberimizin “aleyhisselâm” şefaatine mazhâriyet için, bu fırsatı iyi değerlendir! Dünyâya âhıret ölçüsüyle bakarsan; ebedî saadeti feda etmeye değmediğini göreceksin. Oğul! Rumeli hıristiyanları rahat durmayacaktır, sen o canibe (tarafa) yürü, Rumeli fethini tamamla! Kostantine’yi (İstanbul’u) ya fethet yahut fethe hazırla! Civardaki Türk beyleriyle mes’ele çıkarmamaya çalış. Ahâli her ne kadar bizi istese de, başlarında bulunan beyler, beyliklerinden geçme taraftarı gözükmez. Daha bir zaman idâre edecekler, lâkin sonunda olmuş meyve gibi avcuna düşeceklerdir. Anadolu’da gaile çıkmazsa, Rumeli işini rahat hâlledersin. Bu yüzden, Anadolu’nun sessizliğini bozmamaya gayret et! Cennet mekân babam Osman Gazi Hân, Söğüt ve Domaniç’ten ibâret bir avuç toprağı beylik yaptı. Biz, Allahın izniyle beyliği hanlığa, sultanlığa ikmâl ettik. Sen daha da büyüğünü yapacaksın! Osmanlı’ya iki kıt’a üstünde hükmetmek yetmez. Zîrâ İ’la-yı kelimetullah azmi iki kıt’aya sığmayacak kadar yüce bir azîmdir. Selçuklunun vârisi biz olduğumuz gibi, Roma’nın vârisi de biziz! Oğul! Kur’ân-ı kerîmin hükmünden ayrılma! Adâletle hükmet! Gazileri gözet! Dîne hizmet edenlere hizmeti şeref say! Fakirleri doyur! Zâlimleri ise cezalandırmakta tereddüt gösterme! En kötü adâlet, geç tecellî eden adâlettir! Sonunda hüküm isâbetli dahî olsa, geciken adâlet zulümdür! Oğul, biz yolun sonuna geldik, sen daha başındasın. Cenâb-ı Mevlâ saltanatını mübârek kılsın” dedi.
Orhan Gâzî, 760 (m. 1359) yılında vefât etti. Kabri, Bursa’daki Gümüşlü Kümbettedir. Devletinin topraklarım altı misli büyüten Orhan Gâzî vefât ettiğinde, Osmanlı Devleti, şu şehir ve kalelere hâkim bulunuyordu: Bilecik, Bursa, Balıkesir, Bolu ve civarı, Kocaeli, Sakarya, Eskişehir, Çanakkale, İstanbul’un birkaç kalesi hâriç Anadolu yakası, Anadolu’da; Ankara, Ayaş, Beypazarı, Nallıhan, Kızılcahamam, Haymana, Polatlı, Soma, Kırkağaç, Domaniç, Bergama, Dikili, Kınık, Marmara adaları, Trakya’da; Tekirdağ, Lüleburgaz, ipsala, Keşan.
Fethedilen beldeler, ilmî, mimari ve sosyal te’sislerle süslendi, İznik’te ilk Osmanlı medresesine ilâveten, câmi, imâret, Bursa’da; câmi, imâret, tabhâne, ribat yaptırıp, kiliseyi medreseye çevirtti. Hanımı Nilüfer Hâtun da, Bursa’da Nilüfer Çayı üstünde köprü ile imâret, sebil hayratları yaptırdı. İznik Medresesi’nin müderrisliğine ta’yin edilen Dâvûd-i Kayserî, zâhirî ve bâtınî ilimlerde de derin âlimdi. Dâvûd-i Kayserî, Şeyh-i Ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin “Füsûs-ül-hikem” adlı eserini, “Matla-ı husûs-il-kilem fî şerh-i Füsûs-ül-hikem” adıyla şerhedip, talebelerine okuttu. Bu eser, tasavvufun Osmanlı ülkesinde yayılmasında etkili olurdu. Orhan Gâzî gazilerin yetişmesinde, yeni fethedilen yerlerin İslâmlaşmasında, fetih öncesi hazırlıkların yapılmasında, cihâd esnasında askerin galeyana getirilmesinde büyük emekleri geçen âlimler ve dervişlere de hürmet edip; onların barınmaları ve hizmetlerini kolayca îfâ edebilmeleri için, tekke ve zaviyeler yaptırdı. Bu dervişlerden Geyikli Baba ve Derviş Murâd meşhûrdur.
Orhan Gâzî’nin şahsiyeti, nesillere örnek mâhiyettedir. Halim, selim olup, son derece merhametliydi. Kolay kızmaz, kızınca da belli etmezdi. Askerlerini ve teb’asını kendisinden fazla korurdu. Muharebelerde zayiat durumuna dikkat ederdi. Zayiata sebep olacak mevkilerin fethini kuşatmayla kolaylaştırıp, teslimini beklerdi. Çok âdildi. Dîni bütün bir müslüman olup, Ülkede İslâm hukukunu tereddütsüz tatbik ettirirdi. Orhan Gâzî’nin İslâm ahlâkına hayran olup, adâletine gıpta eden hıristiyanlar, kendi soyundan ve dininden hânedanların yerine Osmanlı idâresini tercih ederlerdi. İyi bir teşkilâtçı, cesur bir kumandan olduğu gibi, mükemmel bir idâreciydi. İlme, âlimlere ve gönül sultânı ma’nevî şahsiyetlere hürmetkardı. Âlimlerinin sohbetinde bulunup, onlarla istişâre ederdi. İmâr ve iskân siyâsetine önem verip, devrinde fethedilen beldelere Türk-İslâm nüfûsu yerleştirirdi.
Osmanlı ülkesinin nüfuzunu arttırıp devleti müesseseleştirdi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Âşıkpaşa-zâde Târihi
2) Meşâhir-i İslâmiyye cild-1, sh. 72
3) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh. 1056
4) Rıhlet-i İbn-i Battûta, Beyrut 1960, sh. 308
5) Rehber Ansiklopedisi, cild-13, sh. 262