MECDÜDDÎN İSMÂİL BİN MUHAMMED

Evliyânın büyüklerinden. İsmi, İsmâil bin Muhammed bin Hüdâdâd olup, lakabı Mecdüddîn’dir. Doğum târihi bilinmemektedir. 748 (m. 1347) senesi Rebî’ul-âhır ayında vefât etti. Mecdüddîn İsmâil; kadı, İmâm, evliyânın kutbu, zamanın bir tanesi olup, çok kerâmetleri görüldü.

İbn-i Battûta seyahatnamesinde şöyle anlatır: “Irak ve havâlisine Hüdâbende adlı zâlim bir hükümdâr hükmederdi. Eshâb-ı Kirâm düşmanı olan biri yanına gelip, çeşitli yalan ve hîle ile, Hazreti Ebû Bekr ve Hazreti Ömer ve diğer Eshâb-ı Kirâm düşmanlığını ona aşıladı ve kendi gibi inanmasını sağladı. Bu sebeble de, hükümdârın yanında kıymetli bir hâle geldi. Hükümdâr da İslâmiyeti bilmediği için, memleketindeki herkesin Eshâb-ı Kirâm düşmanı olması için, İran, Azerbaycan, İsfehan, Kirman ve Horasan’a mektûplar yazdırdı ve elçiler gönderdi. Elçiler, ilk önce Bağdad, Şîrâz, İsfehan’a doğru yola çıktılar. Bağdad’a gelen elçiler, doğruca Ehl-i sünnet ve cemâat i’tikâdında ve Hanbelî mezhebi üzere olan Bâb-ül-Ezc halkının bulunduğu yere geldiler. Eshâb-ı Kirâm hakkında kötü sözler söylediler. Onların bu söyledikleri karşısında, müslümanlar, îmânları sebebiyle galeyâne gelip; “Biz böyle sözler duymak istemeyiz ve kabûl de etmeyiz” dediler. Elçiler, Cum’a günü müslümanların toplu bulundukları câmiye silâhlı bir vaziyette tekrar gelip, minberde hutbe okuyan hocayı tehdid ettiler. Hutbede Hazreti Ebû Bekr ve Hazreti Ömer ve diğer Eshâb-ı Kirâm aleyhinde konuşmasını ve câmideki yazılı olan isimlerinin de kaldırılmasını söylediler. Hatîb ve oradaki müslümanlar buna üzüldüler ve elçilere karşı geldiler. Neticede hükümdârın adamları çok olduğu için çaresiz teslim oldular. Hükümdâr, Hulefâ-i Râşidîn’in mübârek isimlerinin hutbeden çıkarılmasını, diğerlerinin de kesinlikle söylenilmemesini emretmekle birlikte, Şîrâz, İsfehan ve Bağdad kadılarının da huzûruna getirilmesini istemişti. İlk gelen Şîrâz kadısı Mecdüddîn İsmâil hazretleri oldu. Hükümdâr onun, husûsî olarak insan parçalamak için beslediği ve boyunlarında tasmalar olan vahşî köpeklere atılmasını emretti. Köpeklere bakan adam, onları çözüp, oraya getirilmiş olan Kâdı Mecdüddîn’in üzerine gönderdi. Köpekler, gürültüyle yanına geldiklerinde sâkinleştiler ve kuyruklarını sallamaya, kulaklarını oynatmaya başladılar. Hücumdan vazgeçip, uysallaştılar. Bu durum hükümdâra bildirilince, inanmayıp derhâl oraya geldi ve durumu gördü. Hemen hâli değişti. Kâdı Mecdüddîn’in ayaklarına kapandı. Elbisesini çıkarıp ona verdi ve sarayına götürdü. Geniş bir şekilde İslâmiyetin emirlerini öğrenip, sâlih bir müslüman oldu. Sonra da etrâfa mektûplar yazıp elçiler gönderdi. Bütün şehirlerde Ehl-i sünnet i’tikâdı üzere olunmasını, Hulefa-i Râşidin’in isimlerinin hutbelerde zikredilip, mübârek isimlerinin yazılmasını ve onlara ve diğer Eshâb-ı Kirâma hürmet edilmesini ferman buyurdu. Bütün bu hayırlı işler, Kâdı Mecdüddîn’in bereketi ile oldu. Allahü teâlânın yardımı onun üzerinde idi.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 357