KÂDI ZEYNÜDDÎN SÜBKÎ (Abdülkâfî bin Ali)

Hadîs ve Şafiî mezhebi fıkıh âlimi. Künyesi Ebû Muhammed olup ismi, Abdülkâfî bin Ali bin Temmâm bin Yûsuf bin Temmâm bin Hâmid bin Yahyâ bin Ömer bin Osman bin Ali bin Süvvâr bin Süleym bin Esleme’dir. Dedeleri, Peygamber efendimizin (s.a.v.) Eshâbından (r.anhüm) olmakla şereflenmiş ve Ensâr (r.anhüm) arasında yer almış Hazrec kabilesi mensûplarından bir mübârek kimseydi. 659 (m. 1261) yılı civârında Mısır’da Sübk-il-abîd denilen yerde doğdu. İlimleri ve ilme hizmetleri ile meşhûr olan Sübkî ailesi arasında yer aldı. Baba ve dedeleri de büyük âlimlerden idi. Memleketine ve ailesine nisbetle Sübkî denildi. Hazrecî, Ensârî ve Mısrî nisbet edildi. Zeynüddîn lakabı verildi. Kâdı Cemâlüddîn İbrâhim bin Hüseyn Sübkî’nin kızı Nâsriyye ile evlendi. Hanımı da kendisi gibi ilim sahibi idi. Oğullarından Ebû Hasen Takıyyüddîn Sübkî, yüzelliden fazla kitap yazdı. Eserlerinde İbn-i Teymiyye gibi doğru yoldan ayrılan kimselere güzel cevaplar verdi. Zeynüddîn Sübkî, 735 (m. 1334) yılında Mısır’da kadılığını yaptığı Mahılle denilen yerde vefât edip, orada defnedildi.

Sübk-il-abîd’de ilim sahibi bir ailenin evlâdı olarak dünyâya gelen Zeynüddîn Sübkî, ilimde belirli bir seviyeye geldikten sonra, Kâhire’ye gitti. Takıyyüddîn Ebü’l-Feth İbn-i Dakîk-ül-Iyd’den fıkıh ilmi öğrendi. Hocası kadı iken ona nâiblik yaptı. İleri gelen yardımcıları arasında yer aldı. Şihâbüddîn Ahmed bin İdrîs Karâfi’den usûl-i fıkıh ilmini, Zâhir Tizmenti’den fürû’ bilgilerini öğrendi. İbn-i Hatîb Mizze, Muhammed bin İsmâil bin Enmâtî, İzz-i Harrânî, İbn-i Kastalânî ve daha birçok âlimden hadîs-i şerîf ilimlerini tahsil edip, hadîs-i şerîf dinledi.

Hadîs ve fıkıh ilimlerinde zamanının ileri gelen âlimlerinden oldu. Mekke-i mükerreme, Medîne-i münevvere ve Kâhire’de hadîs-i şerîf dersleri verdi. Mahılle’ye kadı ta’yin edildi. Ömrünün sonuna kadar Mahılle’de kadılık yaptı. Hadîs-i şerîf ve fıkıh ilimleri öğretti. Birçok talebe yetiştirdi. Oğlu Takıyyüddîn Ebû Hasen Sübkî, torunu ve “Tabakât-üş-Şâfiiyye” yazarı Tâcüddîn Ebû Nasr Abdülvehhâb Sübkî ve Cemâlüddîn Esnevî, talebelerinin meşhûrlarından oldu.

Güzel şiirler yazardı. Şiirlerinde zühdü ve zâhidliği överdi. Şiirlerinin çoğunu, Resûlullaha (s.a.v.) methiye olarak yazan Zeynüddîn Sübkî, ömrünü Allahü teâlânın dînine hizmet ve O’nun rızâsına kavuşmak için harcadı. Bir ânını boşa geçirmez, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına muhalefet etmezdi. Her ân ölebileceğim düşünür, son ânını Allahü teâlânın râzı olacağı bir işle geçirmek için azamî gayret gösterirdi. Vakitlerinin çoğunu ilim öğrenmek, ilim öğretmek ve ibâdet etmekle geçirirdi. İnsanlara sık sık nasihatlerde bulunur, Allahü teâlânın râzı olacağı şeylerle meşgûl olmalarını tenbîh ederdi.

Rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte, Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Kim bir hastanın yanında yedi kerre “Es’elüllahelazîme Rabbel-Arşil-azîm en yeşfiyeke” derse, o hasta sıhhat ve afiyet bulur.”

Bir şiirinde buyurdu ki: “Ey insan! Allahü teâlânın gazâbından rahmetine sığın. Allahü teâlâya sığın. O’nun fadlından iste! Muhakkak ki Allahü teâlâya sığınan kurtulur. Geceyi Allah için ibâdet ve tâatle geçir. Gece Allah için kalk! İbâdetle ihyâ et Bir âyet-i kerîme de olsa Kur’ân-ı kerîm oku! Böyle yaparsan, Allahü teâlâ tarafından bir nûr seni kaplar. Yüzünü Allahü teâlâ için toprağa sür ve secdeye var! Allah için eğilen baş azîzdir!”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Tabakât-üş-Şâfiiyye cild-10, sh. 89

2) El-Bidâye ven-nihâye cild-14, sh. 172

3) Ed-Dürer-ül-kâmine cild-2, sh. 396

4) Şezerât-üz-zeheb cild-6, sh. 110