Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinden. İsmi, Lütfullah olup, “İbn-i Habîb” ve “Emîr Kâtib” diye de bilinirdi. Babası Emîr Ömer, dedesi de Emîr Gazi idi. Künyesi Ebû Hanîfe olup, “Kıyamüddîn” lakabı ile tanınırdı, “İtkânî” nisbeti ile meşhûr oldu.
Fârâbî nisbeti ile de bilinirdi. Fârâb, Türkistan şehirlerinden büyük bir şehrin adıdır. İtkân, bu şehrin kasabalarındandır. 686 (m. 1286) senesi Şevval ayının ondokuzuncu Cumartesi gecesinde, İtkân’da doğdu. Önce memleketinde ilim tahsili ile meşgûl oldu ve çok yükseldi. 720 (m. 1320) senesinde Şam’a geldi. Burada ders okuttu ve birçok ilmî münâzaralarda bulundu. Böylece birçok faziletleri ve üstünlükleri ortaya çıktı. Oradan Mısır’a geçti. Sonra geri dönüp, Bağdad’a geldi. Şehrin kadılığına (hâkimliğine) ta’yin edildi. Sonra 747 (m. 1346) senesinde nâib olarak ikinci defa Şam’a geldi. Zehebî’nin vefâtından sonra, Dâr-ül-Hadîs-iz-Zâhiriyye Medresesi’ne müderris olarak ta’yin edildi. Genciyye Medresesi’nde ders okuttu. 751 (m. 1350) Senesinde tekrar Dımeşk’dan (Şam’dan) ayrılıp, Mısır diyarına gitti. Mısır’a gelince, Sargatmuş adındaki Mısır Sultânı onu karşılayıp çok ta’zim ve hürmet gösterdi. Onu, inşâ ettirdiği medresesinin şeyhliğine ta’yin etti. Sultânın iyiliklerini medheden, öven bir kasîde yazdı. Medresede ders vermeye başladıktan sonra, 758 (m. 1357) senesinde vefât etti.
Zamanındaki Hanefî fakihlerinin reîsi olan İtkânî’nin, Arab dili ve edebiyatında da üstün bir yeri vardı. Münâzara ilminde pek mütehassıs idi. İbn-i Hacer hazretleri şöyle anlatır: “İtkânî, Mısır’a geldiği zaman, Nâib Yelbüga ile beraber namaz kılmıştı. İmâmın, rükû’ya inerken ve kalkarken, iki elini kulaklarına kaldırdığını gördü. Bunun Hanefî mezhebinde caiz olmadığını, Kâdı Takıyyüddîn es-Sübkî’ye bildirdi. Bunu isbât eden bir “Risale” yazdı. Bu husûstaki rivâyetini, Mekhûl-i Nesefî’ye dayandırdı. Onun da böyle söylediğini bildirdi O da İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretlerinden nakletmişti. Nâib, bunları sonuna kadar dinledi ve İtkânî’nin sözü ile amel etti.
İbn-i Habîb diyor ki: “İtkânî, İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretlerinin mezhebinde, zamanının en büyük âlimi idi. Lügat ve Arabî ilimlerinde çok yükselmişti. Şaşılacak hâlleri çoktu.”
İbn-i Hacer diyor ki: “İtkânî, büyük bir fakîh, faziletler sahibi ve çeşitli. İlimlerde mütehassıs bir âlimdir. Arab edebiyatını çok iyi bilirdi. Aklî ilimlerde mahirdi. Bağdad’da, İmâm-ı a’zamın kabri yanında bulunan bir medresede ders verirdi. 721 senesi Ramazan ayında Şam’a geldi. Bir sene sonra Irak’a döndü.”
Ebü’l-Velîd Muhammed İbni Şâhe de şöyle anlatır: Hocamız Hâfız Ebü’l-Vefâ bize şöyle haber verdi. “Emîr Sargatmuş en-Nâsırî bir medrese yaptırmayı ve Şeyh Alâüddîn el-Akrâb’ı da oraya müderris olarak ta’yin etmeyi kararlaştırmış, fakat onun vefâtı sebebiyle bu mümkün olmamıştı. Bunun üzerine yaptırdığı medreseye Kıvamüddîn el-İtkânî’yi ta’yin etti. O, Mısır’a geldiği zaman, sultan onunla karşılaşmış, ilim ve faziletinin üstünlüğüne bizzat şahit olmuştu. Sultan, ona karşı son derece hürmet ve ta’zim gösterirdi. Medresede dersin başladığı gün, Emîr Sargatmuş, Şeyh İtkânî’nin evine kadar gidip, derse başlaması için ricada bulundu.”
İtkânî’nin ilmi ve fazileti emsalsizdi. Kimse onun ilminden şüphe etmezdi. Nesir ve nazım ile yazdığı eserleri kıymetlidir. “Gâyet-ül-beyân” adındaki “Hidâye” kitabının şerhi meşhûrdur. “Tıbyân” adında bir eseri daha vardır ki, o da “Ahsîykesî”nin şerhidir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tabakât-üs-seniyye cild-2, sh. 221
2) Ed-Dürer-ül-kâmine cild-1, sh. 414
3) Bugyet-ül-vuât cild-1, sh. 459
4) Hüsn-ül-muhâdara cild-6, sh. 470
5) Şezerât-üz-zeheb cild-6, sh. 185
6) El-Fevâid-ül-behiyye sh. 50
7) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh. 137, 1026
8) Tabakât-ül-Fukahâ (Taşköprüzâde), sh. 126