İSMÂİL BİN YAHYÂ EL-FÂLÎ

Fıkıh ve usûl âlimlerinden ve evliyânın büyüklerinden. İsmi, İsmâil bin Yahyâ bin İsmâil bin Memdûd bin Nîkirûz et-Temîmî eş-Şîrâzî el-Fâlî’dir. Künyesi Ebû İbrâhim ve lakabı Mecdüddîn olan İsmâil bin Yahyâ, Şafiî mezhebi âlimlerindendir. Şîrâz’a bağlı küçük bir kasaba olan Fâl’da yetişti. Bunun için Fâlî diye nisbet olunmuştur. Bu beldenin ismi, Fal yerine Bal olarak da bildirilmiştir. Mecdüddîn el-Fâlî, 662 (m. 1264) senesinde Fâl’da doğdu. 12 Receb 756 (m. 1355)’da 95 yaşında vefât etti.

Fıkıh ilmini babasından öğrenen Ebû İbrâhim el-Fâlî, et-Takrîb alel-Keşşâf isimli eserin sahibi olan Kutbüddîn Muhammed bin Mes’ûd eş-Şîrâzî’den tefsîr ilmini öğrendi. Daha başka âlimlerden de okuyarak, kısa zamanda tahsilini tamamladı. Onbeş yaşında, Fâris Kâdı’l-kudâtı oldu. Bir müddet sonra bu vazîfeden ayrildı. Altı ay sonra aynı vazîfe kendisine tekrar verildi. Yetmişbeş sene kadılık vazîfesi yaptı. Adâletle hüküm vermek, dînin emirlerine bağlılıkta çok gayretli olmak ve güzel ahlâk sahibi olmakla tanınırdı. Çok hayır ve hasenat sahibi idi. Kur’ân-ı kerîmi ezbere bilirdi ve çok okurdu.

Ehl-i sünnet i’tikâdında olup, Eshâb-ı Kirâmın hepsini çok severdi. Zamanında bulunan vâlilerden birisi, Eshâb-ı Kirâmdan ba’zılarına düşmanlık ma’nâsına gelen sözler söylemiş ve bunun yayılmasını emretmiş idi. Buna şiddetle karşı çıkan Mecdüddîn el-Fâlî hazretleri, böyle bir hatâya düşmeyi kat’iyyen kabûl etmedi. Bu sebeble kendisine çok eziyetler edildi. Hattâ elleri ayakları bağlanarak, yırtıcı hayvanların, arslanların bulunduğu bir yere bırakıldı. Burada yırtıcı hayvanların hücumuna uğrayıp parçalanacağı tahmin edilirken, herkesi hayrette bırakan bir hâl oldu. Hayvanlar ona saldırmadıkları gibi, koklayarak ve etrâfında dönerek, sanki sevgi gösterisinde bulunuyorlardı. Bu durumu görenler, onun Allahü teâlânın velî kullarından, seçilmiş, yüksek bir zât olduğunu anlayıp, ona eziyet vermekten vazgeçtiler. Bu hâdise üzerine, herkes onu daha çok sevmeye başladı. Herkesten i’tibâr gördü. Böylece, Eshâb-ı Kirâm düşmanlığı gibi çok bozuk ve tehlikeli bir i’tikâda saplanmış olanlar yardımcısız kalmış oldular ve ba’zıları da tövbe edip hidâyete kavuştular.

Şöyle anlatılır: Bir defasında Şîrâz ahâlisi ile vâli arasında bir anlaşmazlık ve düşmanlık meydana gelmişti. Hattâ bu hâl o kadar ilerlemişti ki, vâli, ordusuyla şehrin dışına çıkıp, şehri kuşatmayı ve ahâli ile harb etmeyi istedi. Bu hassas durum karşısında Kâdı Mecdüddîn ortalığı yatıştırmak ve sükûneti te’min etmek için, herkesin toplanmış olduğu meydana geldi. Kendisi, bir taht-ı revanda bulunuyordu. Ahâli bunu, vâlinin adamı zannedip taşa tuttular. Bu sırada etrâfında bulunan herkes, canını kurtarmak için etrâfa kaçıştılar. O ise yerinden ayrılmadı. Herkes o kadar taş attıkları hâlde, ona bir taş bile isâbet etmedi. Bu, onun bir kerâmeti idi. Bunu gören insanlar, onun iyi niyetli olduğunu, maksadının hâlis olduğunu anlayıp, taşlamaktan vaz geçtiler. İnsanların yaptıkları sebebiyle, onlara iyilik yapmak, aralarında sulhu te’min etmek arzusundan vaz geçmedi. Her iki tarafın ileri gelenlerine te’sîrli sözler söyleyerek, sükûneti sağladı, insanlar, bundan sonra ona çok minnettar oldular.

Ebû İbrâhim Mecdüddîn el-Fâlî’nin üç oğlu vardı. Her üçü de ilim ile meşgûl olarak yetiştiler. Hikmet-i ilâhî, her üçü de, daha hayatlarının baharında, genç yaşta vefât ettiler. Mecdüddîn hazretleri, bütün bunlar için, tam bir teslimiyet ve rızâ gösterdi. Oğullarından her birinin, yıkanıp kefenlenme hizmetini kendisi yaptı. Namazlarını kendisi kıldırdı. Fakat, Allahü teâlânın hükmüne rızâsızlık olur endişesiyle, hiçbirinin arkasından ağlayıp sızlamadı, şikâyette bulunmadı.

Üçüncü oğlu Ahmed Efdalüddîn vefât ettiğinde, birisi; “Vefât eden oğlunuzun yaşı kaç idi?” diye suâl edince, yirmiiki olduğunu söyledi ve şöyle anlattı: “Rü’yâmda bir kimsenin bana 94, oğlum Ahmed’e de 22 dirhem verdiğini gördüm. Veren kimseye, bunların neye alâmet olduğunu sordum. O kimse; “Bunlar sizin yaşlarınıza işârettir” dedi. Ahmed 22 yaşını bitirdi. Vefât etti. Ben ise şu anda 85 yaşındayım. Herhalde 9 sene sonra ben de vefât ederim.” Aynı dediği gibi oldu. Mecdüddîn Ebû İbrâhim hazretleri, bu hâdiseden sonra dokuz sene daha yaşayıp vefât etti.

Yazdığı kitaplardan ba’zılarının isimleri şunlardır: “Fıkh-ül-kebîr”, “Şerhu muhtasar-ı İbn-ül-Hâcib”, “Ez-Zübdetü fit-tasavvuf’, “El-Karâin-ür-rükniyye”, “Muhtasarun fil-kelâm”.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-2, sh. 299

2) Tabakât-üş-Şafiiyye cild-9, sh. 400

3) Şezerât-üz-zeheb cild-6, sh. 180

4) El-Müştebeh cild-2, sh. 496

5) Keşf-üz-zünûn sh. 1855