İBRÂHİM BİN MUHAMMED EL-UKAYLÎ (İbn-i Adûn)

Hanefî mezhebi âlimlerinden. İsmi, İbrâhim bin Muhammed bin Ömer bin Abdülazîz bin Muhammed bin Ahmed bin Hibetullah bin Ahmed bin Yahyâ bin Zübeyr el-Ukaylî el-Halebî’dir. Lakabı Cemâlüddîn olup, “İbn-i Nâsıruddîn ve “İbn-i Kemâleddîn” diye de tanınırdı, “İbn-i Adûn” diye meşhûr oldu. Haleb’de meşhûr bir aileye mensûbdur. 711 (m. 1311) senesi Zilhicce ayında doğdu. Birçok âlimden ilim öğrendi. Hama’da; el-Haccâr’dan, İzzeddîn İbrâhim bin Sâlih bin Acemî ve Kemâleddîn bin Nühhâs’dan Sahîh-i Buhârî’yi dinledi. “Dürr-ül-muhtâr” adındaki fıkıh kitabını ezberledi. Babasından sonra 752 (m. 1351) senesinde Haleb kadılığına ta’yin edildi. Vefâtına kadar bu vazîfede kaldı. 787 (m. 1385) senesi Muharrem ayında vefât etti.

Hüküm vermede çok akıllı ve âdil bir kadı (hâkim) idi. Hükümleri iyi bilir ve ona göre karar verirdi. İffet sahibi bir kimse olup, vekar ve sükûnet hâli çoktu. Hanefî mezhebi fıkhını birçok medreselerde okuttu. Halâviyye ve Şâdbahtıyye medreseleri, ders verdiği yerlerdendir. O, “Muhtâr” adındaki fıkıh kitabını ezberledi. Onun “Şerh”ini de devamlı mütâlâa ederdi.

İbn-i Hacer diyor ki: “Büyük hadîs âlimi Burhân-ı Halebî’nin el yazısı ile olan bir eserinde okudum. Diyordu ki: İbn-i Adûn kadı iken, bir şahıs gelip, birisinden bir miktar alacaklı olduğunu iddia edip mahkemeye baş vurdu. Alacağını isbât için, borçlunun isim ve imzasını taşıyan ve şahitlerin huzûrunda ikrâr ettiğini gösteren bir vesîkayı da çıkarıp hâkime verdi. Borçlu, bu vesîkadaki ismin kendi babasının ismi olduğunu inkâr edip, kabûl etmedi. Bunun üzerine kadı; “Senin ismin nedir?” diye sordu. O da; “Filân kimseyim” deyip adını söyledi. Sonra; “Babanın adı nedir?” diye sordu. Onun adı da “Filân” dır diye cevap verdi. Kâdı bu işe ara verip sustu. Yanında bulunan bir talebe ile beraber hadîs-i şerîf okumakla meşgûl oldu. Bu hâl bir müddet uzadı. Talebe “Sahîh-i Buhârî’yi okumaya başladı. İlim meclisi dağılınca, kadı, borç senedindeki yazılı olan ismiyle; “Ey filânın oğlu!” diye seslendi. Aniden seslenince, da’vâlı buna cevap verdi. Kâdı da ona; “Da’vâcıya olan borcunu öde!” diye karar verdi. Orada bulunan kimse, bu çâreyi çok beğendi. Nihâyet da’vâlı borçlu da, borcunu i’tirâf etmek mecbûriyetinde kaldı.”

Burhân-ı Halebî diyor ki: “O, doğru yolda olan kadılarından idi. Kâdılık vazîfesini yaparken, beş vakit namazı câmide cemâat ile kılmaya devam eder, cemâati hiç terk etmezdi.”

Tatlı sözlü ve güleryüzlü idi. Faziletleri çoktu. Uzun zaman susardı. Vakûr ve heybetli bir hâli vardı. Sultanların ve emirlerin yanında kadr-ü kıymeti çoktu. Güzel ahlâk ve iyi hâl sahibiydi. Arkadaşlarının ve talebelerinin ıslâhında görüşleri güzel, isâbetli idi.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Tabakât-üs-seniyye cild-1, sh. 235

2) Ed-Dürer-ül-kâmine cild-1, sh. 64, 65