Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerinden ve meşhûr kadılardan. İsmi, Muhammed bin Abdilberr bin Yahyâ bin Ali bin Temmâm bin Yûsuf bin Mûsâ bin Temmâm bin Hâmid es-Sübkî’dir. Künyesi Ebü’l-Bekâ, lakabı da Behâüddîn idi. “İbn-i Abdilberr” diye meşhûr oldu. 707 (m. 1307) senesi Rebî’ul-evvel ayında doğdu. Birçok âlimden ders aldı. Tefsîr, fıkıh, usûl, edebiyat, lügat ve nahiv ilimlerinde büyük bir âlim olarak yetişti. Dımeşk, Trablus ve Mısır diyârı kadılıklarına ta’yin edildi. Kadıaskerlik vazîfesinde de bulundu. Bir aralık, Beyt-ül-mâl işlerine vekâlet vazîfesini de yürüttü. Kıymetli eserler te’lîf etti. 777 (m. 1375) senesi Rebî’ul-âhır ayının onüçüncü günü Dımeşk’da (Şam’da) vefât etti.
İbn-i Abdilberr, asrındaki âlimlerin arasında en üstün ilme sahip olanı idi. Yüksek bir zekâya ve çok derin bir tefekküre sahipti. Her mes’eleye vâkıf olup, delîlleri çok sağlam ve kuvvetli idi.
İbn-i Hacer diyor ki “O, Şeyhülislâm kabûl edilen büyük âlimlerden olup, herkes tarafından kadrü kıymeti bilinirdi. Kâdılık işlerini yürütürken verdiği hükümler çok sağlam, kuvvetli idi. Sanki o, âdil karar vermek husûsunda bir sabah yıldızı gibiydi. Dinde bir güneş ve ay mesabesinde idi. Her türlü ilimde büyük bir âlim olup, sanki ilim denizi idi. Şafiî mezhebindeki âlimlerin İmâmı kabûl edildi. Zamanındaki âlimlerin reîsliği kendisine verilmişti. Mezhebinin nakkaşı sayıldı. Tefsîr, lügat, nahiv ve edebiyat ilimlerinde tam bir huccet, kaynak idi. Usûl ve fıkıhda kendisine tâbi olunan bir âlimdi. Çok ibâdet edenlerdendi. Her memlekette ve her şehirde meşhûr olmuştu. Selef-i sâlihînin, kendisinden önce yaşayan doğru yoldaki âlimlerin yolundan hiç ayrılmadı. Ders verir ve herkese faydalı olmaya çalışırdı. Fetvâları ile herkese doğru yolu gösterirdi. Mısır ve Şam’daki kadılık vazîfesini en güzel şekilde yürüttü.”
Zehebî, “Mu’cem”inde diyor ki “İbn-i Abdilberr, ilimde derya gibi olan bir âlimdir. Her ilimde basireti, ince ve derin bilgisi çok olup, münâzaralarda karşısında duran kimse olmazdı. Arab dili ve edebiyatına tam hâkimdi. Din bilgilerine vâkıf ve tasavvufda da yüksek idi.”
Yine İbn-i Hacer diyor ki: “O, büyük bir âlim ve münâzara ehli idi. Çeşitli ilimleri kendisinde toplamıştı. Birçok eserler tasnif etti. Fıkıh ilmini; Kutb-üs-Sinbâtî’den, Mecd-üz-Zenkelûnî’den, Allâme Konevî’den, Zeyn-ül-Ketnânî’den öğrendi. Ayrıca yakını, akrabası olan Takıyyüddîn-i Sübkî’den, Ebü’l-Hasen eh-Nahvî’den, Vâlid İbni Mülakkîn’den, Celâl-ül-Kazvînî’den ilim tahsîl etti. Ebû Hayyân’dan hiç ayrılmazdı. O, Sitt-ül-vüzerâ, Haccâr, Hatanî, Vânî ve daha başka âlimlerden hadîs-i şerîf dinleyip rivâyet etti. O, Dımeşk’a geldiğinde, akrabası Takıyyüddîn-i Sübkî’ye kadılık işlerinde yardımcılık yaptı. Onun oğlu Tâcüddîn’in kadılıktan ayrılmasından sonra, tek başına kadılığa (hâkimliğe) ta’yin edildi. Sonra Trablus kadılığına getirildi. Bir müddet sonra Kâhire’ye döndü ve Kadıasker (Kazasker) olarak ta’yin edildi. Ayrıca Beyt-ül-mâl işlerini de vekâleten yürüttü, İbn-i Cemâ’a’dan sonra kâdı’l-kudâtlığa getirildi. Bundan sonra da Dımeşk kadılığına ta’yin edildi. Şeyh Cemâlüddîn el-Esnevî, onu, zamanının âlimlerinin önünde tutuyor ve yükseltiyordu.”
İbn-i Abdilberr, cedel ilminde de mehâret sahibi idi. Sık sık latife yapardı. Bilhassa fıkıh derslerinde ayrı bir tatlılık ve güzellik vardı.
Ebû Hâmid bin Zâhire, onun oğlu Bedreddîn’den rivâyet ederek diyor ki: “İbn-i Abdilberr’in çok çeşitli ilimlerden elde ettiğine, asrında hiç kimse sahip olamamıştı. Çok zeki olup, sağlam bir zihne sahipti. Çok dikkatli idi. Her mes’eleyi anlatması çok güzel olup, muarızlarını sustururdu. Aleyhinde ve lehinde konuşanlar hep böyle söylerdi.
Başlıca eserleri şunlardır: 1-Muhtasar-ül-matlab: Şerh-ül-Vesît’in muhtasarı olup, Şafiî fıkhı hakkındadır. 2- Şerh-ul-Hâviy-is-sagîr: Kazvînî’nin filan ilmine dâir eserinin şerhidir. 3- Kıt’atün min şerhi muhtasar-ı İbn-i Hâcib.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-10, sh. 125
2) Bugyet-ül-vuât cild-1, sh. 152
3) El-A’lâm cild-6, sh. 184
4) Ed-Dürer-ül-kâmine cild-3, sh. 490
5) Keşf-üz-zünûn sh. 625