HÜSEYN (Ebû Ali)

Mısır’da yetişen evliyânın büyüklerinden. İsmi Hüseyn, künyesi Ebû Ali’dir. Doğum tarihi ve hâl tercümesi hakkında kaynaklarda malûmat bulunamıyan Ebû Ali, 790 (m. 1388) senelerinde vefât etmiş olup, Nil nehri sahilinde bulunan Bulak kasabasında, talebelerine ders okuttuğu dergâhının bahçesinde defn olundu. Zamanında bulunan büyük velilerin önde gelenlerinden idi.

Garîb hâller ve kerâmetler sahibi idi. Ba’zı zaman yanına varıldığında, huzûrunda askerlerin bulunduğu, ba’zı zaman varıldığında huzûrunda yedi tane âlim olup onlara ders verdiği görülürdü. Ba’zan huzûrunda bir fil bulunduğu görülürdü. Ba’zan da sohbetinde çocuklar bulunurdu. Buna benzer daha değişik hâlleri görülürdü. Huzûruna girenler, gördükleri bu kimseleri tanımazlardı. Çünkü hiç görmedikleri, bilmedikleri kimseler idi. Kendisinde dünyalık birşey bulunmazdı. Birşey istemek için gelen olursa, yerden taş toprak parçalarını alırdı. Bu şeyler, Allahü teâlânın izni ile onun elinde altın ve gümüş haline gelirdi. Altın ve gümüşleri o ihtiyâç sahibine verir, kendisinde birşey bulundurmazdı. Bu halini görenler, “Siz evliyâ mısınız?” diye sorarlardı. Bunlara karşılık olarak kendi halini gizlerdi ve; “Bunlar, Allahü teâlânın izni ile oluyor” derdi.

Rivâyet edilir ki, Hüseyn Ebû Ali hazretlerinin talebelerine ders verdiği dergâhı, ihtiyâca cevap veremiyecek hâle gelince, kendisini tanıyıp seven ve bu işten anlayan birisini çağırarak, şimdikinden daha büyük ve geniş bir bina inşâ etmesini emredip, şeklini ve plânını da ta’rîf etti. Mimar olan o kimse; “Efendim! Çok güzel ta’rîf ediyorsunuz ve pek alâ bir plân söylüyorsunuz. Lâkin bunun çok masrafı olur. Masrafı karşılayamamamızdan korkarım” dedi. Hüseyn Ebû Ali de; “Siz bildiğiniz şekilde yapmaya başlayın. Masrafı düşünmeyin, İnşâallah biz onu te’min ederiz” buyurdu. Hakîkaten pek şahâne bir bina yapıldı. Müslümanların kuvvetlenmesini, çoğalmasını, İslâmiyetin yükselmesini istemeyenler, bu binayı gördükçe, kendi kendilerine kahroluyorlar, mâni olamadıkları için de adetâ kendi kendilerini yiyorlardı. Nihâyet aralarında çirkin bir karar alıp, Ebû Ali’yi öldürmeye niyet ettiler. Bir gece Ebû Ali hazretlerinin evine girdiler. Bir odada yalnız başına oturmakta olduğunu gördüler. Hemen, o gördükleri kimseyi, kılıçlarıyla parça parça ederek öldürdüler. Sonra götürüp bilinmeyen bir yere attılar. Bu işleri karşılığında, kendilerini bu işe teşvik edenlerden bin dinar (altın) ücret aldılar. Bundan sonra, bir de ne görsünler. Hüseyn Ebû Ali hazretleri karşılarında! Hepsi hayretler içinde, ne yapacaklarını şaşırdılar. Onlara; “Ay sizi aldattı. Ya’nî siz, ben zannederek bana çok benzeyen ve başka bir âlemden olan bir kimseyi öldürdünüz. Karanlıkta iyi seçemediniz buyurdu. O kimseler birbirlerine bakıştılar ve “İyi ama, biz bu işi çok gizli yapmıştık. Hiç kimse bizi görmemişti” diyerek, hayretlerini bildirdiler. Sonra, bu zâtın, kalb gözü açık, kerâmet sahibi, Allahü teâlânın veli kullarından biri olduğunu kabûl ederek, ondan özür dilemeye mecbûr oldular. Hattâ daha sonra bu zâtı sevenlerden ve talebelerinden oldular. Ebû Ali hazretleri, kendisine sorulan bir suâle hemen cevap vermezdi.

Suâli dinledikten sonra, havadan birşey alır gibi yapardı. Elini açtığında, üzerinde, sorulan suâlin cevâbı yazılı bir kâğıt bulunurdu. O kâğıdı suâl sahibine verir, o da suâlinin cevâbını böylece öğrenmiş olurdu. Hüseyn Ebû Ali’den bana benzer daha nice kerâmetler ve hârikalar görülmüştür.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 404