HUBEYŞÎ (Abdürrahmân bin Ömer)

Yemen’de yetişen Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerinin büyüklerinden. İsmi, Abdürrahmân bin Ömer bin Muhammed bin Abdullah bin Seleme el-Hubeyşî el-Yemenî olup, künyesi Ebû Muhammed’dir. Kaynaklarda doğum târihi bildirilmiyen Hubeyşî, 780 (m. 1378) senesinde vefât etti. Zamanında bulunan İslâm âlimlerinin önde gelenlerinden, yüksek bir zât idi. Devamlı olarak ibadet ve tâat ile meşgûl olurdu. Hep oruç tutardı. Kur’ân-ı kerîmi çok okurdu. Talebe yetiştirirdi. Birçok kimse ondan istifâde edip, ilim öğrendi. Bir ara kadı oldu. Doğruluk ve takvâ üzere hareket ederdi. Verdiği kararlarda çok isâbet etmekle tanınmıştır. Ahâli, onun gibi hâli, yaşayışı güzel olan bir kadıları olduğu için Allahü teâlâya hamd ederlerdi. Hubeyşî (r.a.), hiçbir şeyden ve hiçbir kimseden çekinmeden, hakkı, hakîkati söyleyen ve söylediğiyle amel eden, iyiliğin emredilmesi ve kötülüğün yasak edilmesi için çalışan, bunları yaparken kınayan olursa, onların kınamalarına aldırmadan vazîfesine devam eden çok yüksek bir zât idi.

İmâm-ı Şircî (r.a.) diyor ki: “Ebû Muhammed el-Hubeyşî (r.a.), sâlih rü’yâlar görmekle de tanınmıştır.” Bu rü’yâlardan birisini kendisi şöyle anlatır: “Bir sene hacca gitmiştim. Kendi kendime kadılığı terk etmeye niyet ettim. Bu niyetimi Harem-i şerîfte tekrarladım. Bu kararımda sabit olup, sekiz ay kadar iki kişi arasında hüküm vermedim. Bir gece rü’yâmda Resûlullah efendimizi gördüm. Benim hüküm vermek için oturduğum yerde oturuyordu. Etrâfında da Eshâb-ı Kirâmdan ba’zıları vardı. Onlardan Hazreti Ebû Bekr’i tanıdım. Resûlullaha (s.a.v.) yakın bir yere oturdum. Benim o sırada ba’zı müşkil mes’elelerim vardı. Kendi kendime; “Resûlullah (s.a.v.) efendimiz bu müşkil mes’eleleri hâlleder” diye düşündüm. Daha sonra bu mes’eleleri Resûlullaha (s.a.v.) sormaya başladım. Bana, bu mes’elelerin cevâbını tek tek açıklıyordu. Sonra ben huzûrunda diz üstü oturduğum hâlde, başımı eğdim. Bu arada kadılığı bırakmak niyetimin uygun olup olmadığını onlara anlatmaya çalışıyordum. Ben bu şekilde otururken, iki kişi bana geldi Onlardan biri diğerinden da’vâcı oldu. O iki kimseye; “Ben uzun zamandır hüküm Vermeyi (kadılığı) bıraktım. Hem burada, her şeyin kendisinde son bulduğu asıl vardır. Niçin O’na değil de bana soruyorsunuz?” diyerek, Resûlullahı işâret edip, gösterdim. Resûlullah (s.a.v.) bana; “Aralarında hüküm ver!” buyurdu. Bu durum bana çok ağır geldi Huzûrlarında birşey söylemekten, hele hüküm vermekten çok utanıyor ve sıkılıyordum. Bununla beraber, Resûlullahın (s.a.v.) emrine itaat ettim. Aralarında hüküm verdim. Sonra uyandım. Bu rü’yâdan, Resûlullah efendimizin, benim kadılığa devam etmemi arzu ettiklerini anladım ve kadılığa devam ettim.

Yine bir başka gece rü’yâmda fıkıh âlimlerinin meclisinde idim. Birden bana, Resûlullah efendimizden açık bir mektûp geldi Mektûbu aldım. Mektûpta beş satır yazı olup, hüküm vermeye devam etmemi ve bu işte sebat göstermemi emrediyordu. Ben mektûbu okurken, Resûlullah efendimiz sanki yakınımızda bir yerde idi ve sanki ben O’na bakıyor gibiydim.”

Hubeyşî hazretlerine, vefâtından iki sene önce, rü’yâsında, vefât edeceği yer ve zaman bildirilmiştir. 780 (m. 1378)’de vefât ettiği zaman, cenâzesinde hazır bulunanlardan bazıları; “Biz onun cenâzesinde bulunmakla, çok nûrlar, apaçık işâretler, hayra alâmetler ve güzel hâller gördük demişlerdir.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Câmi’u kerâmat-il-evliyâ cild-2, sh. 58

2) El-A’lâm cild-3, sh. 319