Buhârâ’da yetişen evliyânın büyüklerinden. İsmi, Emîr Külân Vâşî olup, Buhârâ yakınlarında bulunan Vâş köyünde doğduğu için Vâşî diye nisbet edilmiştir ve böyle tanınmıştır. Seyyid Emîr Külâl’in (r.a.) en yüksek talebelerindendir. Sekizinci asrın ikinci yarısında vefât etti.
Alâüddîn-i Attâr (r.a.) anlatır: “Ben onaltı yaşlarında iken, Emîr Külân Vâşî’ye yetiştim. Gizli, sessiz zikir yolunda idi. Bana da, gizli zikir ile meşgûl olmamı tavsiye etti. Gizli zikir esnasında, hâlimi gizli tutmamı, benimle, yanyana, dizdize oturanların bile hâlimden birşey anlamamaları, lâzım geldiğini bildirdi. Bu tavsiyelerde çok ısrar etti. Nice zaman bu şekilde zikre devam ettim. Nefsin arzularını yapmamakta ve nefisimin gıdasını kesmekte, ya’nî az yemekte o kadar ileri gittim ki, yüzüm sararıp soldu.
Birgün annem bu hâlimi gördü. Rengimin sararıp solmasını, hasta olduğuma bağladı ve saklamadan söylememi istedi. “Hasta değilim” dedim. Yine ısrar etti. “Eğer bu hâlinin sebebini söylemezsen, verdiğim sütü helâl etmem” dedi. Ben de vaziyeti olduğu gibi anlattım. Bu işin büyüklerin yoluna girmek olduğunu söyledim.
Annem, fevkalâde sevindi Kelime-i tevhîd okumakla meşgûl oldu. Ben, bu gizli sırrı açıklamak zorunda kaldığım için çok üzüldüm. Durumu Emîr Kulan Vâşî’ye arz ettim. Emîr Kulan Vâşî hazretleri tebessüm edip; “Annene de bu yolda çalışmak izni verildi” buyurdu. Annem bir müddet bu zikre devam etti. Birgün erkek kardeşim sahraya gitmişti. Annem beni çağırdı. “Oğlum, kazanı yıka ve temiz su doldur. Bu sana vasıyetimdir” dedi. “Peki” deyip, söylediğini yapmaya başladım. Ben bu işi yaparken, annem abdest alıp iki rek’at namaz kıldı. Beni karşısına alıp zikre devam etmemi söyledi. Okumaya başladım. Kendisi de içinden zikre başladı. Bu vaziyette bir saat ya geçmiş veya geçmemişti ki, annem birden sustu ve öylece kaldı. Baktım rûhunu teslim etmiş idi.
Emîr Külân Vâşî (r.a.), zâhirî ve bâtınî ilimlerde zamanının en ileri gelenlerinden idi. Zühd, vera’ ve takvâ üzere idi. Allahü teâlâdan korkması, O’nun emir ve yasaklarına riâyet etmesi fevkalâde idi. Güzel sıfatlarla kendini süslemişti Haram ve şüphelilerden çok sakınır, dünyâ malına kıymet vermezdi. Çok cömert idi. Devamlı zikr, ibâdet ve tâat ile meşgûl olurdu, İslâmın vekarını korur, bundan tâviz vermezdi. Her haliyle örnek alınacak çok yüksek bir zât idi.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Reşehât ayn-ül-hayât (Arabî) sh. 48
2) Reşehât ayn-ül-hayât (Osmânlıca) sh. 75