Evliyânın büyüklerinden ve fıkıh âlimi. İsmi, Ali bin Ahmed bin Ca’fer bin Ali bin Muhammed bin Abdüzzâhir bin Abdülvelî bin Hüseyn’dir. Nesebi (soyu) Peygamber efendimizin amcası Ebû Tâlib’e ulaşmaktadır. 638 (m. 1240) senesinde Kûs şehrinde doğdu. 701 (m. 1302) senesi Receb-i şerîf ayının yirmiikinci günü Ihmîn denilen yerde vefât etti.
İbn-i Abdüzzâhir, fıkıh ilmini, Şeyh Mecdüddîn İbni Dakîk-ıl-Iyd’den öğrendi. 657 (m. 1259) senesinde icâzet (diploma) aldı ve fıkıh ilminde ders vermeye başladı. Ebü’l-Hasen Ali bin Hibetullah bin el-Cümmeyzî, Ebü’l-Hasen Ali bin Vehb bin Mu’tî’ el-Kuşeyrî’den hadîs-i şerîf dinledi ve rivâyette bulundu. Kâhire’de Şeyh İbrâhim el-Ca’berî ile görüştü. Kûs şehrinde, takvâ, zühd ve vera’ sahibi Şeyh Ali el-Kürdî ismindeki zât ile görüşüp, ma’nevî hâllere kavuştu. Daha sonra Ihmîn denilen yere yerleşip, orasını vatan edindi. Ihmîn’de bir dergâh bina etti. İlmi, güzel ahlâkı ve te’sîrli sözleri ile insanlara ilim öğretti, doğru yolu gösterdi. Çok talebesi oldu ve birçok kerâmetleri görüldü.
Zeynüddîn el-Kamûlî şöyle anlatır: “Bir sene hac için niyet edip hazırlığımı yaptım. Sonra da Ihmîn’e İbn-i Abdüzzâhir’i ziyârete gidip, bu niyetimi arzettim. İbn-i Abdüzzâhir buyurdu ki: “Allahü teâlâ bilir ki, bu sene hacca gitmek size müyesser olmayacaktır.” Bu sözüne çok üzüldüm. İçimden, maksadımdan dönmiyeceğim, diye geçirdim. İbn-i Abdüzzâhir bana; “Kardeşim, hikmet-i ilâhî. Bu sene gidemiyeceğinize üzülmeyiniz. Ondan sonraki sene ve daha sonraki seneler de hac edersiniz” diyerek, sekiz defa tekrar ettiler. Hakîkaten o sene hacca gidemedim. Fakat ondan sonraki sene ve tekrar ettiği adet kadar, ya’nî sekiz kere hac etmek nasîb oldu.”
İbn-i Abdüzzâhir şöyle anlatır: “Önceleri çok ibâdet ve zikr ettim. Bir ara aklıma; “Sen artık yetiştin” düşüncesi geldi. O günlerde bir yolculuğa çıktım. Yol arkadaşım da hıristiyan bir genç idi. Beraberliğimiz sebebiyle birbirimize alıştık. Onun müslüman olmadan yanımdan ayrılmasına çok üzüldüm. Nihâyet Ihmîn’e döndüm. Bende hâlâ bu üzüntü vardı. Doğruca o beldenin meşhûr âlimi Miâd bin Abdüzzâhir’in huzûruna gittim. O, her zamanki âdeti üzere sohbet etti ve bana bakıp; “La ilahe illallah. Burada kendisini yetişmiş sayan, üstün olduğunu zannedenler var. Hâlbuki bunlar, avamın da avamıdır. Herkesten daha aşağı derecededirler” buyurdu ve Nûr sûresinin otuzuncu âyet-i kerîmesini okudu. Ben onun bu kerâmetini anladım, içimden geçen bu düşünceye tövbe ettim.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tabakât-üş-Şâfiiyye (Sübkî) cild-10, sh. 130
2) Hüsn-ül-muhâdara cild-1, sh. 523
3) Ed-Dürer-ül-kâmine cild-3, sh. 11
4) Tabakât-üş-Şâfiiyye (Esnevî) cild-2, sh. 184
5) Tabakât-ül-kübrâ cild-1, sh. 159