Hanbelî mezhebi fıkıh âlimlerinden. Künyesi Ebû Bekr, lakabı Takıyyüddîn’dir. 668 (m. 1269) senesinde doğdu. 729 (m. 1329)’da vefât etti. Yedi yaşında iken Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Sonra hadîs-i şerîf ve fıkıh ilmini öğrenmeye başladı, İsmâil bin Tıbâl’dan, Muhammed bin Nasır bin Halâve’den, Ebû İnân Tîbî’den, Fâtıma binti Ebî’l-Bedr’den ve diğer âlimlerden hadîs-i şerîf işitti. Bağdad’da zamanın fıkıh âlimlerinden fıkıh ilmini öğrendi. Şeyh Müfidüddîn el-Harbî onun fıkıh ilmini öğrendiği âlimlerdendir. Bu tahsilinden sonra Dımeşk’a gitti. Orada Zeynüddîn bin Mencâ’dan ve Mecdüddîn Harrânî’den Hanbelî mezhebi fıkıh bilgilerini öğrendi. Sonra memleketine döndü. Fıkıh, usûl-i fıkıh, hılâf, ferâiz ve buna bağlı bilgilerde iyi yetişmiştir.
İ’tikâd bilgilerinde, hadîs ilmi ve buna bağlı ilim dallarında, Arabcada âlim idi. Irak’ta fıkıh âlimlerinin meşhûrlarından idi. Fıkıh ilmine dâir, “Hırâkî” ve “Hidâye” adlı kitapları ezberlemişti. “El-Mu’nî” adlı eseri yirmiüç defa okumuştur. “Muharrer” kitabının şerhine başlayıp, başından bir bölümü şerhetmiştir. Ayrıca kadılık vazîfesi yaptı. El-Beşîriyye’de ve Müstensıriyye’de ders verdi. Bu müderrislik vazîfesi ölünceye kadar devam etti. Derslerinde son derece tecrübeli ve fâideli idi. Zamanında Bağdad’da ilim husûsunda kendisine müracaat edilen en meşhûr ve başta gelen bir âlim idi. Ehl-i sünnet i’tikâdına muhalif olan fırka mensûplarıyla yaptığı ilmî münâzaralarda onları tamamen susturmuş, doğru olan i’tikâdı anlatmıştır. Hattâ onun ilimdeki üstünlüğü, bizzat muhalifleri tarafından i’tirâf edilmiştir. Müstensıriyye Medresesi’nin meşhûr müderrisi Şeyh Şemsüddîn Berzebî onun hakkında şöyle demiştir: “Müstensıriyye fethedileliden beri, fıkıh ilminde ondan daha âlim bir kimse burada ders vermemiştir.”
Abdullah bin Muhammed Bağdâdî’den pekçok kimse fıkıh ilmini öğrenmiş, onun derslerinde yetişmiş ve çoğu ondan icâzet almıştır. O vefât ettiği gün, Mâlikî mezhebinin o zamanki en meşhûr âlimi Şeyh Şihâbüddîn Abdurrahmân bin Asker şöyle demiştir: “Bağdad’da din ilimlerini sormak üzere kendisine müracaat edilecek onun gibi bir âlim kalmadı.” Vefât ettiği gün, insanlar büyük bir kalabalık hâlinde toplanıp cenâze namazını kılmışlar ve onun vefâtı sebebiyle çok göz yaşı döküp ağlamışlardır. Kabri İmâm-ı Ahmed Kabristanı’nda Kâdı Ebû Ya’lâ’nın kabrinin yakınındadır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Zeyl-i Tabakât-ı Hanâbile cild-2, sh. 410
2) Dürrr-ül-kâmine cild-2, sh. 289
3) Şezerât-üz-zeheb cild-6, sh. 89