Fıkıh ve usûl âlimlerinden. Künyesi Ebû Muhammed ve Ebü’l-Mehâsin, lakabı Muhyüddîn’dir. İbn-ül-Cevzî ismiyle tanınmıştır. 580 (m. 1185)’de Bağdad’da doğdu. 656 (m. 1258) senesinde vefât etti. Ayrıca tefsîr ve hadîs ilminde de âlim, vâ’iz ve şâirdir. Önce babasından, sonra; Yahyâ bin Bûş, Zâkir bin Kâmil, İbn-i Kuleyb, Ebû Mensûr Abdullah bin Abdüsselâm, İbn-ül-Ma’tûş ve Ebü’l-Hasen bin Muhammed bin Yeîş’den ilim öğrendi, hadîs-i şerîf dinledi. Vâsıt’ta Ali bin Bâkıllânî’den kırâat ilmini ve kırâat-i aşereyi öğrendi. On yaşından sonra, Şeyh Ziyâüddîn Abdülvehhâb bin Sekine ona icâzet verip, hırka giydirdi. Fıkıh, usûl, hılâf ilimlerinde iyi yetişti. Daha küçük yaşta iken babasının yerine va’z etmeye başladı.
İbn-i Sâî onun için şöyle demiştir: “Yûsuf bin Abdürrahmân, İbn-üd-Dâmigânî’nin yanında bulundu. Bağdad tarafında hisbe vazîfesi aldı, umûmî vakıflara nezâret ve Sultan Câmiî vakfına nezâret vazîfeleri yaptı. Sonra bu vazîfelerden ayrılıp, evinde va’z ve ders verdi. Bundan sonra bir müddet daha hisbe vazîfesi yaptı. O, faziletli, meşhûr ve büyük bir âlim idi. Daha küçük yaşından i’tibâren çok ni’metlere ve Allahü teâlânın ihsânına kavuştu. Babası onunla çok ilgilendi. Ona hadîs-i şerîf dinletti. Va’z verilmesini öğretti, yetiştirdi. O da bildirilenlere tam uydu, saadete kavuştu.”
Daha o onyedi yaşında iken babası vefât etti. Babasının yerine va’z etti. Fıkıh dersleri verdi. Halife onu sevip çok alâka gösterdi. Hattâ ölünce cenâzesini onun yıkamasını vasıyyet etti. Onu çevredeki meliklere elçi olarak gönderdi. Çok mal kazandı. Dımeşk’da bir medrese yaptırdı. Medresenin masrafını karşılamak üzere vakıf kurdu. Ayrıca Bağdad’da bir medrese inşâsına başlattı, fakat tamamlanamadı.
Bağdad’ın Harbiye mahallesinde Kur’ân-ı kerîmin öğretilmesi için bir medrese (Dâr-ül-Kur’ân) yaptırdı. Sonra Müstensıriyye’de müderrislik yaptı. Hülâgu askeri tarafından şehîd edilinceye kadar bu vazîfeyi yaptı. Moğol İmparatoru Hülâgu’nün Bağdad’ı istilâsı sırasında onu da üç oğluyla birlikte şehîd ettiler.
Hanbelî mezhebi âlimlerinden idi. İmâm-ı Zehebî onun hakkında şöyle demiştir: “O, Hanbelî mezhebi fıkıh bilgilerinde derin âlim, çok ilmî mes’ele ezberlemiş, emsalini geçmiş bir âlim idi.” Akıllılığı meşhûr ve vakûr bir âlim idi. Muhammed bin Sekrân şöyle anlatmıştır: Vefâtından sonra onu rü’yâmda gördüm. “Allahü teâlâ sana ne muâmele yaptı” dedim. “Şehîd olarak affedildik dedi.”
Yûsuf bin Abdürrahmân’dan; Abdüssamed bin Ebi’l-Ceyş, Hâfız Ebû Abdullah Muhammed bin el-Kesâr, Ed-Dimyâtî, İbn-i Zâhiri, Ebü’l-Fadl Abdürrezzâk bin el-Fûtî icâzet yoluyla rivâyette bulundular. Ondan en son rivâyette bulunan Zeyneb binti Kâmil el-Makdisî’dir.
Eserleri şunlardır: “Meâdin-ül-İbriz fî tefsîr-i Kitâb-il-azîz”, “Ez-Zeheb-ül-Ahmed fî mezheb-il-Ahmed”, “El-İzâh Likavânîn-il-İstilah fil-Cedel” ve şiirlerini içine alan bir dîvânı vardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-13, sh. 307
2) Şezerât-üz-zeheb cild-5, sh. 286
3) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 555
4) Zeyl-i Tabakât-ı Hanâbile cild-2, sh. 258
5) Târih-i Ulemâ-i Müstensıriyye cild-1, sh. 148