Evliyânın meşhûrlarından. Künyesi Ebü’l-Haccâc el-Kuraşî el-Mehdevî’dir. Doğum târihi bilinmemektedir. Mısır’da Aksûr denilen bölgede yerleşmiş ve orada 642 (m. 1244) senesinde vefât etmiştir. Kabri Aksûr’da olup, bilinmekte ve ziyâret edilmektedir. Hocası Şeyh Abdürrazzâk’dır. Tasavvufta yetişmiş, sözleri ve hâlleri meşhûr bir zât idi. Çok talebesi var idi. Tasavvuf yolunda ilerlemek isteyenler için şöyle buyurmuştur: “Bu yola girmek isteyenleri bize gönderiniz. Eğer o kimse sâdık ise, onu maksada kavuştururuz. Şayet gâfil ise, onu uzaklaştırırız. Böylece sâdık olanlara da zararlı olmasın. Çünkü böyleleri, başka şeyleri kendine perde yapmıştır. Mahbûba, Allaha kavuşamaz.”
Zamanında mevki ve makam sahibi emirlerden biri onu küçümseyip, evliyâ bir zât olduğunu kabûl etmemişti. Birgün karşılaştıklarında, o emîre şöyle demişti: “Sen misin evliyâ olan zâtlara i’tirâz eden? Hâlbuki sen, falan kimsenin yanında bir köçek sayılırsın!” Aradan bir müddet geçti, evliyâya karşı edebsizlikte bulunan o emir, mevki ve makamını kaybetti. O hâle geldi ki, köçeklik yapmak durumunda kaldı ve köçeklik yaptı.
Birgün Ebû Ci’rân denilen bir böcekden çok ibret aldığını söyledi. Bunu işitenler, nasıl oldu? dediler. Şöyle anlattı: “Bir kış gecesi uyuyamamıştım, uyanık dolaşıyordum. Bir de baktım ki, Ebû Ci’rân bir kandil üzerine çıkmak için uğraşıyordu. Kandil çok kaygandı. Tırmanıyor, kayıyor, bir türlü çıkamıyordu. Fakat çok azîmli ve kararlı idi. Tekrar tekrar tırmanmaktan yılmıyordu. Yediyüz defa tırmandı ve kayıp düştü, çıkamadı. Çıkamayacak, hâlâ vaz geçmiyor dedim. Sonra sabah namazını kılmak için gittim. Namazdan sonra dönerken bir de baktım ki, tırmanmayı başarmış, kandilin yanında duruyordu. Bu hâdiseden çok ibret aldım.” Böylece, bir işte kararlı olmanın ve sebatın, başarıya ulaştıracağını anlattı.
Ebü’l-Haccâc Aksûrî hazretleri, başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatmıştır: “İlk günlerimde hep “La ilahe illallah” derdim ve bundan hiç gâfil olmazdım. Birgün nefsim bana dedi ki: “Senin Rabbin kim?” Ben de; “Benim Rabbim Allahü teâlâdır” dedim. Bunun üzerine nefsim bana dedi ki: “Senin Rabbin benim, çünkü sen, bana kulluk yapıyorsun. Kimin emrine tâbi oluyorsan, ona kulluk yapıyorsun. Sana, beni doyur diyorum, yiyorsun. Uyu diyorum, uyuyorsun. Yürü diyorum, yürüyorsun. Benim emrettiğimi dinliyorsun. Al dediğimi, alıyorsun. Sen benim her emrimi yerine getiriyorsun. Öyleyse sen bana kulluk ediyorsun, benim emirlerime tâbi oluyorsun.” Bunun üzerine bir müddet iyice düşündüm. Sonra basiretim açıldı ve bana denildi ki: “Allahü teâlânın emirlerine uy, nefse karşı muhalefet et. Uyu derse; Allahü teâlâ, sâlih amel işleyenler için meâlen; “Onlar, geceden pek az (bir zaman) uyuyorlardı” buyurdu. (Zâriyât-17). Ben de böyle yapan sâlih kullardan olacağım de! Nefsin sana ye derse, Allahü teâlâ meâlen; “Yiyiniz, içiniz, isrâf etmeyiniz” (A’râf-31) buyurdu de! Sana yürü diyerek, gurûr ve kibirle yürümeni isterse, Allahü teâlâ meâlen; “Yer yüzünde kibirle ve böbürlenerek yürüme...” (İsrâ-37) buyurdu de! Nefsin bir şeyi almanı isteyince de, ona de ki: Allahü teâlâ meâlen; “Elini boynuna bağlı kılma (cimri olma) ve büsbütün de onu açıp isrâf etme...” buyurdu. (İsrâ-29). “Bunları yapınca neye kavuşurum?” dedim. Denildi ki: “Müttekîlerden, âriflerden ve sıddîklardan, Rabbine kulluğunu tam yapanlardan olursun.”
İlim ve rivâyet ehlinden olup, tevhîd ile ilgili “Manzûmetün fit-tevhîd” adlı bir manzûmesi ve Selef-i sâlihînin yolundan, Ehl-i sünnet i’tikâdından uzaklaşan bid’at ehlinin kötülüğünü ve onlara yaklaşmamayı anlatan başka bir güzel manzûmesi daha vardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tabakât-ül-evliyâ sh. 480
2) Mu’cem-ül-müellifîn cild-13, sh. 309
3) Tabakât-ül-kübrâ cild-1, sh. 158
4) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-2, sh. 291
5) El-A’lâm cild-8, sh. 238