ÜSTÂD-ÜL-A’ZAM (Muhammed bin Ali bin Muhammed)

Fıkıh âlimlerinden ve evliyânın büyüklerinden. İsmi, Muhammed bin Ali bin Muhammed bin Ali el-Hüseynî el-Hadramî olup, künyesi Ebû Ali’dir. Üstâd-ül-a’zam lakabıyla tanınmıştır. Seyyid olup, Hazreti Hüseyn’in evlâdındandır. 574 (m. 1178) senesinde, Cezîret-ül-Arab’da bulunan Hadramût bölgesinin en meşhûr kasabası olan Terim’de doğdu. 653 (m. 1256) senesinde orada vefât etti. Ba’zı kıymetli risaleleri mevcût olup, “Bedâi’u ulûm-il-mükâşefât-i vet-tecelliyât” bunlardandır.

Ebû Ali Muhammed bin Ali hazretlerinin, İslâmiyetin inceliklerine bağlılığı ve büyüklük hâlleri, daha çocuk yaşta kendisinde görülmeye başlamıştı. Diğer çocuklarla birlikte mektepte okurken birgün kaylûle (öğleden önce, sünnet olduğu için bir miktar uyumak) için yatmıştı. Ezanın okunduğunu duyamadı. Kendisini uyandıran da olmadı. Uyandığında cemâat farza başlamak üzere idi, müezzin ikâmet okuyordu. Hemen yakındaki kuyuda bulunan kovaya işâret etti. Kova, Allahü teâlânın izni ile kuyudan içi su dolu olarak çıktı. O da acele ile abdest alıp, cemâate yetişti.

İslâmın ve müslümanların güzelliklerinin kendisinde görüldüğü, ya’nî İslâmın ve müslümanların tam bir nümûnesi ve kıymetli ecdadının büyüklüğünün timsâli olan bu büyük zât, zamanında bulunan fıkıh âlimlerinin önde gelenlerinden idi. Âlimler arasında husûsî bir yeri vardı. Zâhirî ve bâtınî ilimlerde imamların İmâmı ve evliyâlık yolunda çok üstün derecelerin sahibi idi. İlimde ve tasavvufta çok yüksek olup, engin bir derya idi. Kerâmetler ve faziletler sahibi idi. Bir defa hizmetçisi Afrikıyye’ye uzun bir yolculuğa çıktı. Yolculuğu çok uzun sürdü. Hattâ, ailesine “Öldü” haberi geldi. Ailesi, kat’î olmayan bu haber karşısında ne yapacaklarını şaşırdılar. Nihâyet ümidlerini kesip Hazreti Üstâd’ın yanına gelerek, çok zor durumda olduklarını çok merak ettiklerini, ne yapmaları gerektiğini suâl ettiler. Üstâd-ül-a’zam, başını önüne eğdi. Bir miktar tefekkür ve murâkabe ederek, hiç konuşmadı. Sonra başını kaldırıp; “Hizmetçimiz Afrikıyye’de ölmemiştir.” buyurdu. “Fakat öldüğüne dâir haber geldi” dediler. Bunun üzerine; “Biraz Önce Allahü teâlânın izni ile Cenneti gördüm. Orada hizmetçimizi göremedim. Bizim hizmetimizde bulunan kimsenin Cehenneme gidemiyeceğine ve kendisini Cennette de göremediğime göre talebemiz sağdır, ölmemiştir” buyurdu. Hizmetçinin ailesi, bu zâtın büyüklüğünü ve verdiği haberin yanlış olamıyacağını iyi bildikleri için rahatladılar. Bu hâdiseden az bir zaman sonra, o kimsenin hayatta olduğu haberi ve nihâyet kendisi geldi.

Üstâd-ül-a’zam hazretleri, kerâmet olarak, vefâtından sonra meydana gelecek ba’zı mühim hâdiseleri haber vererek insanları îkâz etmiştir ki, bu mühim haberlerden ba’zıları şunlardır: Bağdad’ın yakılması, Dicle nehrinin taşması ve birçok insanın suda boğulması. Vezirin evinin, halîfenin hazinesinin ve bunlardan başka 330 evin yıkılması. Birçok kimsenin yıkıntılar altında kalarak ölmesi. Bu hâdiselerin 654 senesi Cemâzil-âhır ayında olacağını haber vermesidir. 656 yılında İslâm âleminde bir benzeri daha görülmemiş olan Tatar istilâsının meydana geleceğini, bunların her çirkinliği ve vahşeti işliyeceklerini, bu musibetin etrâfa yayılacağını, Hadramût’ta büyük bir sel olacağını, halîfenin Safer ayında öldürüleceğini bildirdi. Bu haber verdiği şeylerin hepsi, kendisinin 653 yılında 79 yaşında iken vefâtından sonra, bildirdiği zamanlarda meydana gelmiş, aynen dediği gibi olmuştur. Hadramût’ta büyük bir sel meydana geldi. Çok beldeler harâb oldu ve dörtyüzden fazla insan bu musibet ânında öldüler.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-11, sh. 57

2) El-A’lâm cild-6, sh. 282

3) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-1, sh. 127