Şafiî âlimlerinden. Künyesi, Ebü’l-Kâsım, lakabı Takıyyüddîn’dir. İbn-i bint-il-Eaz diye bilinir. 695 (m. 1296) senesi Cemâzil-evvel ayının onyedisinde vefât etti.
Abdürrahmân bin Abdülvehhâb, asırlarca büyük âlimler yetiştirmiş bir aileye mensûptur. Kendisi de, büyük bir âlim, fesahat ve belagat sahibi idi. Dînin emir ve yasaklarını yerine getirmekte pek dikkatli idi. Çok talebe yetiştirdi. Tevâzu ve yüksek ahlâk sahibi, seçkin bir zât idi.
Babasından, İzzeddîn bin Abdüsselâm’dan ilim aldı. Karâfî’nin yanında usûl ilmini okudu.
İki hadîs hâfızı (âlimi) olan Münzirî ve Reşîd el-Attâr’dan hadîs-i şerîf rivâyetinde bulundu. Dimyatî “Mu’cem” adlı eserinde onun şiirlerinden bir kısmını toplamıştır.
Büyük bir fakîh olan Abdürrahmân bin Abdülvehhâbı (r.a.), aynı zamanda iyi bir nahiv âlimi ve edebiyatçı idi. Kâdılık da yapmış, hüküm vermekte asla adâletten ayrılmamıştır. Hükümlerinde pek isâbetli idi. 685 (m. 1286) senesi Rebî’ul-âhır ayında, Sultan Mensûr tarafından kadılık vazîfesi ile görevlendirilmiştir. Sonra kadılık vazîfesini büyük âlim Takıyyüddîn bin Dakîk-il-Iyd’e bırakmış, mâliye işlerine ta’yin edilmiştir. Bundan sonra da, kendisine vezirlik verilmiştir. Daha sonra vezirlikten istifâ edip, Sâlihiyye Medresesi’nde ders vermeğe başlamıştır. Abdürrahmân bin Abdülvehhâb’a ayrıca aynı medresenin idâreciliği de ona verilmiş, Câmi-ül-ezher’de hatîblik yapmış, Kâhire’deki Şafiî medreselerinden olan Şerîfiyye Medresesi’nde ders vermiştir.
Abdürrahmân bin Abdülvehhâb, Mısır’daki Eşrefiyye devletinin kuruluşunun ilk yıllarında pekçok sıkıntılarla karşılaştı. Bu sebeble iftiralara ma’rûz kaldı. Bunlar, Sultan Eşrefin veziri, İbn-i Sel’ûs Dımeşkî’nin tertîbiyle meydana geliyordu. İbn-i Sel’ûs daha babasının yerine geçip sultan olmadan önce, Sultan Mensûr’un oğlu Eşref ile arkadaşlıkları var idi. Sultan Mensûr’un oğlu Eşref, sultan olunca, İbn-i Sel’ûs onun veziri oldu. İbn-i Sel’ûs, vezirliği sırasında zulüm ve taşkınlık yapmaya başlayınca, Kâdı’l-kudât Abdürrahmân bin Abdülvehhâb onun bu zulmüne karşı çıktı. Sultan Eşrefin babası Mensûr ile görüşüp, bu durumu ona anlattı. Mensûr, oğlu Sultan Eşrefi vezirle görüşmekten menetti. Bu sebeble, İbn-i Sel’ûs, Abdürrahmân bin Abdülvehhâb’ın aleyhinde çalışıp, onun için çeşitli çirkin iftiralar tertîb etti. Abdürrahmân bin Abdülvehhâb, bütün iftirâlara karşı kendisini çok güzel müdâfaa etti. Bedrüddîn Muhammed bin İbrâhim bin Cemâa, onun yerine vekîl ta’yin edildi.
Abdürrahmân bin Abdülvehhâb, kaleden hapishâneye kadar yaya olarak götürüldü. Sonra kadılıktan azledildi. Vezirin onu öldürmesinden korkuldu. O gece büyük âlim Ebû Hayyân onunla beraber kaldı. Sonra hapishâneden çıkarıldı. Bir müddet Karâfe denilen yerde ikâmet etti. Burada İmâm-ı Şafiî hazretlerinin kabrine yakın bulunan ve İmâm-ı Şafiî’nin ders verdiği medresede bir müddet ders verdi.
Abdürrahmân bin Abdülvehhâb, Karâfe’de bir müddet kaldıktan sonra Hicaz’a gitti. Resûlullahı (s.a.v.) medheden bir kaside yazdı. Resûlullahın (s.a.v.) huzûrunda durup, O’nu vesile ederek Allahü teâlâdan yardım istedi. Kâdılık vazîfesi kendisine iade edilinceye kadar memleketi olan Mısır’a dönmiyeceğine yemîn etti. Nihâyet, Sultan Eşref ve vezirinin öldürüldüğü haberi gelince, tekrar Kâhire’ye döndü. 693 (m. 1293) senesinin başında tekrar kadı oldu. Vefâtına kadar bu vazîfede kaldı.
Resûlullah için yazdığı kasidenin tercümesi:
“İnsanlar, O’nun medhine dâir çeşitli güzel
kasideler yazdılar.
Hepsi güçlerinin yettiği kadar anlatabildiler.
Zihinler, senin yüksek sıfatlarını ve Allahü teâlânın sana olan lütuf ve ihsânlarını saymaktan âcizdir. Akılları hayrette bırakan bu ma’nânın hakîkatini ve mahiyetini kim idrâk edebilir. Basiret sahipleri bu ma’nâya birazcık olsun nüfuz ettikleri zaman, ondaki bitmeyen güzellikleri görürler. Sağlam gözler, saçtıkları ışık ile zaif gözlerin görmesine yardımcı olurlar. Hâlbuki, hevâsına ve arzularına düşkün olanların, gözünde ve kalblerinde hastalık vardır. Bu hastalık ve ânza onların doğru yolu görmesine mâni olur. Nûru, ışığı apaçık görülen ve parlayan bir zâhireyi (kandili), inkâr ederler. Vah ona, onun bu inkârı se’âdetine mâni olmaktadır. Allahü teâlânın tevfîkına kavuşan kimse, dâima senin yüksek ahlâkına uyar.”
Başka bir şiirinden;
“Bir insan, dünyâda keder ve sıkıntı olmayan bir hayat isterse, imkânsız birşeyi istemiş olur.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tabakât-üş-Şâfiiyye (Sübkî) cild-8, sh. 172
2) El-Bidâye ven-nihâye cild-13, sh. 346
3) Hüsn-ül-muhâdara cild-1, sh. 415 cild-2, sh. 168
4) Şezerât-üz-zeheb cild-5, sh. 431
5) Fevât-ül-vefeyât cild-2, sh. 279
6) Tabakât-üş-Şâfiiyye (Esnevî) cild-1, sh. 151