Hanefî fıkıh, hadîs ve lügat âlimi. İsmi, Hasen bin Muhammed bin Hasen bin Haydar’dır. Künyesi Ebü’l-Fedâil olup, lakabı Radıyyüddîn’dir. 577 (m. 1181) senesinde Safer’in onunda Lahor’da doğup, 650 (m. 1252) târihinde Ramazân-ı şerîf ayında Bağdad’da vefât etti. Hasen Sagânî (r.a.) önce babasından ilim öğrendi. Gazne’ye gidip orada yetişti. 615 (m. 1218) senesinde Bağdad’a gitti. Burada bir müddet kaldı. Bağdad’dan Hindistan’a, daha sonra hacca gitti. Oradan Yemen’e geçti. Sonra Bağdad’a gitti. Bilâhare Hindistan’a geri döndü. Tekrar Bağdad’a gitti. Lügat ilminde çok yükseldi. Hadîs, fıkıh ve zamanın diğer ilimlerinde de geniş bilgiye sahipti.
Eserlerinden ba’zıları şunlardır: 1) Mecmâ’ul-Bahreyn: Yazma olup Süleymâniye Kütüphânesi’nin Şehid Ali Paşa kısmı, 2673 numarada mevcûttur. Lügat ilmine dâir olup iki cilddir. 2) Et-Tekmile: Sıhah-ı Cevherî’ye tekmile olarak yazılmıştır. Altı cilddir. 3) El-Ubâb: Lügat ilmine dâir olup, harf sırasıyladır. Halîfe Mu’tasım’ın veziri Alkâmi için yazılmıştır. 4) Eş-Şevârid fil-lügat. 5) El-Ezdât, 6) Meşârik-ül-Envâr, hadîs-i şerîfleri ihtivâ eder. Abbasî halîfesi Müstensır için yazılmıştır. Beydâvî şarihi Şeyhzâde Muhammed tarafından şerh edilmiştir. 7) Şerh-i Sahîh-il-Buhârî, 8) Dürr-üs-sehâbeti fî mevâdıa vefeyât-üs-Sahâbe, 9) Şerh-u Ebyât-ıl-mufassal, 10) Yef’ül: Süleymâniye Kütüphânesi’nin Şehid Ali Paşa kısmı, 2719/1 numaralı mecmûada yazması mevcûttur. 11) Muhtasar-ül-Vefeyât, 12) Mâ teferrede bihî Ba’dü eimmet-il-lüga, 13) Ubâb-üz-zâhir. Süleymâniye Kütüphânesi’nin Ayasofya kısmı, 4701 numarada mevcûttur. 14) Ferâid-ül-kalâid: Süleymâniye Kütüphânesi’nin Lâleli kısmı, 1883 numarada mevcûttur.
Radıyyüddîn Ebü’l-Fedâil-Hasen bin Muhammed Sagânî, Süleymâniye Kütüphânesi’nin İ. İsmâil Hakkı kısmı, 387 numarada kayıtlı “Meşâruk-ül-envâr” adlı eserinde hadîs-i şerîfleri toplamıştır. Bu eserdeki hadîs-i şerîflerden ba’zılarında, Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
“Bana itaat eden, Allahü teâlâya itaat etmiş olur. Bana isyan eden, Allahü teâlâya isyan etmiş olur. Benim emrime itaat eden, bana itaat etmiş olur. Emrime isyan eden, bana isyan etmiş olur.”
“Bir kimse gusl abdesti alıp, sonra Cum’aya gelir, kendisine mukadder olan namazı kılar, sonra hatîb hutbesini bitirinceye kadar susar, sonra İmâm ile beraber namaz kılarsa, onunla diğer Cum’a arasındaki günahları ile beraber, üç günlük fazlasının günahları da af ve mağfiret olunur.”
“Her kim zalimlik ederek bir yer alırsa, huzûr-i ilâhiye, Allahın gazâbına uğrayarak çıkar.”
“Allahü teâlâya ve âhıret gününe îmân eden, komşusuna eziyet etmesin. Allaha ve âhıret gününe îmânı olan misâfire ikram etsin. Allahü teâlâya ve âhıret gününe îmân eden, ya hayr söylesin veya sussun.”
“Muhakkak doğruluk, insanı iyiliğe (hayra) götürür, iyilik de insanı Cennete götürür. Bir kimse ki doğruluğu kendisine şiar edinirse, o sıddîklık derecesine kavuşur. Yalan ise; insanı fücura (kötülüğe) sürükler. Kötülük de insanı Cehenneme götürür. O kimse ki yalancılığı kendisine şiar edinirse, Allahü teâlâ katında kezzâb (çok yalancı) olarak yazılır.”
“Bir kul, Allahü teâlânın hoşnut olduğu bir kelimeyi (düşünmeden, farkında olmadan) söylese, Allahü teâlâ o kelime sebebiyle onun derecesini yükseltir. Şu bir kul da vardır ki, Allahü teâlânın gazâbına sebep olacak bir kelimeyi düşünmeden, farkında olmadan söylerse, Allahü teâlâ, o kötü söz sebebiyle o kimseyi Cehennemin dibine indirir.”
“Allahü teâlâ, her zaman yumuşak söylemeği sever.”
“Allahü teâlâ, gündüz günah işleyene geceye kadar, gece günah işleyene de sabaha kadar tövbe etmesi için mühlet verir. Bu, güneş batıdan doğuncaya kadar böyle devam eder.”
“Bir kimse evinde güzel bir gusl abdesti alarak Kûba Mescidi’ne gelir de, bu mübârek mescidde namaz kılmaktan başka bir niyeti olmazsa, bir umre etmiş gibi kendisine sevâb verilir.”
“Her kim beni rü’yâsında görür ve muhakkak o, hak ve gerçek olarak beni görmüştür. Çünkü şeytan, benim sûretime ve hilkatime giremez.”
“Bir kimse, Ramazan ayında oruç tutmağı farz bilir, vazîfe bilir ve orucun sevâbını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günahları affolur.”
“Kâfir, bir iyilik yaptığı zaman, ona karşı dünyalık verilir. Fakat mü’mine gelince, Allahü teâlâ onun iyiliklerini âhırete saklar. Dünyada da tâatına göre rızık verir.”
“Bir kimse, bir mü’minin dünyâ üzüntülerini giderip ferahlandırırsa, Allahü teâlâ da onun üzüntülerinden birini giderir. Herkim bir müslümanın ayıbını örterse, Allahü teâlâ da, dünyâ ve âhırette onun ayıbını örter. Her kim, eli dar olan borçluya kolaylık gösterirse, Allahü teâlâ da, dünyâ ve âhırette ona kolaylık gösterir. Bir kul, din kardeşine yardımda bulundukça, Allahü teâlâ da ona yardım eder. Bir kimse ilim tahsili için yola çıkarsa, bundan dolayı Allahü teâlâ ona Cennet yolunu kolaylaştırır. Herhangi bir cemaat, câmilerden birinde toplanıp Kur’ân-ı kerîm okur; onların üzerine sekînet nâzil olup, onları rahmet kaplar, melekler onları kuşatır. Cenâb-ı Hak da onları, nezdinde olan melekler ve Peygamberlerle zikreder. Ameli kendisini geride bırakan kimseyi, nesebi ileri götüremez.”
“İnsanların yaptıklarını yazan meleklerden başka melekler de vardır. Yollarda, sokak başlarında dolaşırlar. Allahü teâlâyı zikredenleri ararlar. Zikredenleri bulunca, birbirlerine seslenirler. Buraya geliniz, buraya geliniz derler. Kanatları ile, onları sararlar. O kadar çokturlar ki, göğe varırlar. Kullarının her işini bilici olan Allahü teâlâ, meleklere sorarak; kullarımı nasıl buldunuz? Yâ Rabbî! Sana hamd ve sena ediyorlar ve senin büyüklüğünü söylüyorlar ve senin ayıblardan ve kusurlardan temiz olduğunu söylüyorlar, derler. Onlar, beni gördüler mi, buyurur? Hayır görmediler, derler. Görselerdi, nasıl olurlardı? buyurur. Daha çok hamd ederlerdi ve daha çok tesbih ederlerdi ve daha çok tekbir söylerlerdi, derler. Onlar benden ne istiyorlar? buyurur. Yâ Rabbî! Cennetini istiyorlar, derler. Onlar, Cenneti gördülermi? buyurur. Görmediler, derler. Görselerdi, nasıl olurlardı? buyurur. Daha çok yalvarırlardı, daha çok isterlerdi. Yâ Rabbî! Bu kulların Cehennemden korkuyorlar. Sana sığınıyorlar, derler. Onlar Cehennemi gördüler mi? buyurur. Hayır görmediler, derler. Görselerdi, nasıl olurlardı? buyurur. Görselerdi daha çok yalvarırlardı ve Ondan kurtulmak yoluna daha çok sarılırlardı, derler. Allahü teâlâ, meleklere; şâhid olunuz ki, onların hepsini affeyledim, buyurur. Yâ Rabbî! O zikr edenlerin yanında, filan kimse zikr etmek için gelmemişti. Dünyâ çıkarı için gelmişti, derler. Onlar benim misâfirlerimdir. Beni zikredenlerle beraberim. Onların yanında bulunanlar da, zarar etmezler, buyurur.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-3, sh. 297
2) Şezerât-üz-zeheb cild-5, sh. 250
3) Fevâid-ül-behiyye sh. 63, 64
4) El-A’lâm cild-2, sh. 214
5) “Meşârik-ül-envâr” Süleymâniye Kütüphânesi, İ. İsmâil Hakkı kısmı. No: 387
6) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh. 1074