OSMAN BİN ABDÜLKERÎM ET-TİZMENTÎ

Mısır’da yetişen fıkıh âlimlerinden, müderris ve kadı. İsmi, Osman bin Abdülkerîm bin Ahmed bin Halîfe es-Sinhâcî et-Tezmentî olup, künyesi Ebû Amr’dır. Lakabı Sedîdüddîn’dir. Aslen, Cezayir’de bulunan meşhûr Sınhâce kabilesinden olup, 605 (m. 1208) senesinde Mısır’da Nil nehri kenarında bulunan köylerden Tizment’te doğdu. 674 (m. 1276) senesi Zilka’de ayında, Mısır’da Kâhire’de vefât etti.

Tizment’te doğup yetişen Sedîdüddîn hazretleri, ilim öğrenmek için Kâhire’ye geldi. Orada ilim öğrenmekle meşgûl oldu. Mısır hatîbi olarak bilinen Ebû Tâhir el-Ensârî’nin ve Sultân-ül-ulemâ İzzeddîn İbni Abdüsselâm’ın talebesidir. Bunlardan başka âlimler ile de görüşüp, sohbetlerinde bulundu. İstifâde etti. Kendisi de Fâkîh-üz-zemân Ebü’l-Abbâs İbn-ür-Rifâ hazretlerini ve başka âlimleri yetiştirdi. Bilhassa fıkıh ilminde çok yüksek olan Tizmenti hazretleri, Fâdıliyye (Kutbiyye) Medresesi’nde müderrislik (ya’nî öğretim üyeliği) yapardı. Dört mezhebin inceliklerini bilmekte, müşkilleri halletmekte fevkalâde idi. Birbirlerine husûmet, düşmanlık besliyenleri tatlı dil, güler yüzle çok güzel idâre ederek aralarını bulur, kırgınlık ve dargınlıklara son verirdi. Kâdılık da yapmıştır. Kâdı Kemâleddîn Ahmed bin Îsâ bin Rıdvan, el-Âlem-ez-zâhir fî menâkıb-il-fakîh Ebi’t-Tâhir isimli eserinde şöyle anlatıyor “Birgün, medresede İzzeddîn İbni Abdüsselâm, dersi anlatıp bitirdikten sonra, Sedîdüddîn-i Tizmenti’ye dersi tekrar etmesini söyledi. O da dersi açıklayarak tekrar etmeye başladı. Dinliyenler hep âlim ve fâdıl zâtlar idi. Öyle güzel anlatıyor, ibâresi o kadar hoş idi ki, dinliyenler çok hayret ediyor, adetâ zevklerinden coşuyorlardı. Kendisini hased eden, kıskananlar ve ba’zı tuzaklar hazırlamaya çalışanlar için de; “Onlara de ki! Siz elbette muhakkak, yakında mağlûp olacaksınız...” (Âl-i İmrân-12) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okurdu.” Tâcüddîn-i Sübkî hazretleri buyuruyor ki: “Sedidüddîn hazretleri; ilim, edeb, çok güzel konuşma, çok güzel ikna etme gibi kabiliyetler ve yüksek dereceler bakımından yukarıda bahsedildiği gibi, hattâ daha ziyâde vasıflara sahip idi. Kâdılık yapmayı, insanlara adâlet ve şefkat ile muâmele ve hükmetmeyi severdi. Vefât ettiği zamanda Kâhire’de kadı idi.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Tabakât-üş-Şâfiiyye (Sübkî) cild-8, sh. 336

2) Tabakât-üş-Şâfiiyye (Esnevî) cild-1, sh. 318

3) Hüsn-ül-Muhâdara cild-1, sh. 416