NÛREDDÎN ABDELİYYÂNÎ (Abdürrahmân bin Ömer Basrî)

Fakîh ve müfessirlerden. İsmi, Abdürrahmân bin Ömer bin Ebû Kâsım bin Ali bin Osman el-Basrî olup, künyesi Ebû Tâlib, lakabı Nûreddîn’dir. Basra taraflarında bulunan “Abdeliyyâ” köyünde doğduğu için, buraya nisbetle Abdeliyyânî denir. 624 (m. 1227) senesinde doğup, 684 (m. 1285) târihinde Fıtr Bayramı (Ramazan Bayramı) gecesi olan Cumartesi gecesi vefât etti. Ahmed bin Hanbel’in (r.a.) kabrinin yanındaki kabristana defnedildi.

Kur’ân-ı kerîmi, Basra’da 631 (m. 1233) senesinde, meşhûr âlim Hasen bin Düveyre’nin yanında ezberledi. Sonra Bağdad’a geldi. Ebû Hakim Medresesi’nde yerleşti. Burada Ebû Hattâb’ın Hidâye kitabını ezberledi. Müstensıriyye’de âlim oldu. Fakat 634 (m. 1236) senesinde gözlerini kaybetti, a’mâ oldu. Fıkıh ilmi ile meşgûl olmaya devam etti. Nihâyet, 648 (m. 1250) senesinde fetvâ vermesi için kendisine izin verildi.

Bağdad’da; Ebû Bekr Hâzin, Muhammed bin Ali bin Ebî Sehl, Sâhib Ebû Muhammed bin Cevzî ve Basra’da Tirmizî Câmii’nde Hanbelî âlimlerinden Hasen bin Ahmed bin Düveyre’yi dinlemiştir. Müstensıriyye’de, İbn-i Saykal Cezerî’den, 670 (m. 1271) senesinde Makâmât-ı Zeyniyye kitabının başından, Makâme-i Sincâriyye’nin sonuna kadar okudu. İbn-i Saykal, vermiş olduğu icâzette onun için; “Hanbelî talebelerin reîsi” ifâdesini kullanmıştır.

Hocası İbn-i Düveyre Basra’da vefât edince, onun medresesinde ders verme işini üzerine aldı. Basra’da Hanbelî medreselerine ilk önce onun müderris olarak ta’yin edildiği söylenir. Burada bir müddet ders verdi. Çok kimse ondan faydalandı.

Moğol istilâsından sonra, Müstensıriyye’de ders verme işini üzerine alması kendisine teklif edilince, bunu kabûl etmedi. Bunun üzerine büyük âlim Celâlüddîn bin Akber bu iş için getirildi. Nûreddîn Abdeliyyânî ise, 662 (m. 1263) senesinde Hanbelî mezhebine göre ders vermesi için, Beşiriyye Medresesi’nde görevlendirildi. Burada da bir müddet ders verdi.

Onun yanında çok âlim yetişti. Meşhûr âlim Safiyyüddîn Abdülmü’min bin Abdülhak bunlardandır. Safiyyüddîn onun derslerini dinledi. Onun fetvâlarını yazdı. Safiyyüddîn, hocasından, eşine az rastlanır bir âlimdir, diye bahseder.

Nûreddîn Abdeliyyânî’den birçok büyük âlim rivâyette bulunmuştur. O, zekâsı ve ilmi ile herkesi kendisine hayran bırakırdı.

Nûreddîn Abdeliyyânî, Hanbelî mezhebini ve diğer üç mezhebi gayet iyi bilirdi. Çünkü fıkıh mes’elelerini çok geniş incelemişti. Yaptığı ilmî münâzaralarda umûmiyetle onun söylediği kabûl edilirdi.

Nûreddîn Abdeliyyânî’nin hem talebesi ve hem de dâmâdı olan Muhammed bin İbrâhim Hâlidî şöyle anlatır: “Bir defa Müstensıriyye’de âlimler bir mes’ele için bir araya gelmişlerdi. Bu mecliste tanınmış âlimler de bulunuyordu. Mecliste, Nûreddîn Abdeliyyânî’nin yeri, Behâüddîn bin Fahr Îsâ’nın yanında tesadüf etmişti. İbn-i Fahr Îsâ, kâtiblik yapardı. Orada bulunan âlimler, mes’ele üzerinde konuştuktan sonra, Nûreddîn Abdeliyyânî söz aldı. Mes’eleyi en ince teferruatiyle îzâh etti. Onun bu izahı karşısında diğer âlimler onun sözüne döndüler. Bu sırada İbn-i Fahr Îsâ; “Bu âlim zât nereli?” diye sorunca, Nûreddîn Abdeliyyânî; “Basralıyım” dedi. “Hangi mezhebtensin?” deyince, “Hanbelîyim” dedi. İbn-i Fahr Îsâ, Eshâb-ı Kirâmdan ba’zılarına düşmanlığı olan birisi idi. Nûreddîn Abdeliyyânî onun bu hâlini kerâmet olarak anlayıp dedi ki: “Evet, sen benim ilmimi takdîr ettiğinden hayret ettin. Ben ise senin gibi birinin Eshâb-ı Kirâma olan düşmanlığını yakıştıramadığımdan daha çok hayret ettim.” İbn-i Fahr ise hiç cevap veremedi ve sükût etti.

Eserleri: 1. Câmi-ül-ulûm fî tefsîr-i kitâbillah-il-Hayy-il-Kayyûm: Kur’ân-ı kerîmin tefsîridir. 2. El-Hâvî fî fürû’-il-fıkh-il-Hanbelî: Hanbelî fıkhı ile ilgilidir. İki cilddir. 3. El-Kâfi: Hırakî adlı kitabın şerhidir. 4. Vâdıh: Bu da Hırakî’nin şerhidir. 5. Şafiî fıkıh kitabıdır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-5, sh. 161

2) El-A’lâm cild-3, sh. 319

3) Şezerât-üz-zeheb cild-5, sh. 386

4) Zeyl-i Tabakât-ı Hanâbile cild-2, sh. 313

5) Tabakât-ül-müfessirîn (Dâvûdî) cild-1, sh. 277

6) Tabakât-ül-müfessirîn (Süyûtî) sh. 17

7) Târih-i Ulemâ-i Müstensıriyye cild-2, sh. 169