Şihâbüddîn-i Sühreverdî hazretlerinin yetiştirdiği evliyânın büyüklerinden, halîfelerinin en ileri geleni. İsmi, Ali bin Bergaş eş-Şîrâzî’dir. Babası, i’tibârlı ve zengin bir tüccâr olup, Şam’dan Şîrâz’a giderek, orada evlenip yerleşmiş idi. Bu zât, bir gece rü’yâsında Hazreti Ali’yi gördü. Birlikte yemek yediler. İmâm-ı Ali ona;
“Hak teâlâ sana necîb ve sâlih bir evlâd ihsân buyuracaktır. İsmini Ali koy!” buyurdu. Bir müddet sonra, bir erkek evlâdı dünyâya geldi. İsmini Ali, lakabını Necîbüddîn koydu. Büyük bir hassasiyet ve ihtimâm ile yetiştirdi. Necîbüddîn Ali (r.a.) büluğ çağına geldiğinde, ilim tahsilini tamamlayıp, büyük bir âlim olarak yetişti.
İnsanlara, bilhassa ihtiyâç sahiplerine olan merhametinin çokluğundan ve fakirleri çok sevdiğinden, babasının aldığı güzel ve kıymetli elbiseleri giymez, evlerinde pişen lezzetli yemekleri yemezdi. “Ben bunları giymem ve bu yemekleri yemem” derdi. Gayet sâde elbiseler ve yiyecekler ile yetinir, gösterişten uzak dururdu.
Bir gece şöyle bir rü’yâ gördü. Şeyh-i Kebîr Abdülkâhir Sühreverdî hazretlerinin türbesinden nûr yüzlü bir ihtiyâr zât ve onun arkasından yine onun gibi nûr yüzlü altı zât çıktı. Öndeki zât, tebessüm ederek, Necîbüddîn Ali’nin elinden tuttu, arkasında bulunan zâtlardan birine teslim ederek; “Bu sana, Allahü teâlâ tarafından bir emânettir” dedi. Necîbüddîn Ali, bu rü’yâsını babasına anlattı. O da, bu rü’yânın ta’birini İbrâhim Hıyâl hazretlerinin yapabileceğini söyleyip, kendisine bir kimse ile haber gönderdi. Böyle bir rü’yânın ta’birini kendisine bildirmesini rica etti. İbrâhim Hıyâl; “Bu rü’yâ, Necîbüddîn Ali’den başkasının rü’yâsı değildir” buyurup şöyle ta’bir etti: “Önce gördüğü nurlu ihtiyâr zât, Seyyid Ahmed-i Bedevî hazretleridir. Diğer zâtlar ise onun halîfeleridir. Necîbüddîn Ali’nin kendisine teslim edildiği zât ise, henüz hayattadır ve Necîbüddîn ondan feyz alacaktır” dedi.
Necîbüddîn Ali bu ta’bire çok sevinip, feyz alacağı zâtı merak etmeye başladı. Babasından izin alarak, o zâtı aramak üzere Hicaz’a doğru yola çıktı. Yolda Bağdad’a uğradı. Şihâbüddîn-i Sühreverdî hazretlerini tanıdı. Kendisinin emânet edildiği zâtın bu zât olduğunu anladı. Şihâbüddîn hazretleri de, onun gördüğü rü’yâyı aynen anlattı ve onu talebelerinin arasına aldı. Necîbüddîn Ali (r.a.), hocasının feyz ve bereketleri ile birkaç sene içinde yetişip evliyâlık yolunda kemâl mertebesine ulaştı. Hocası tarafından da me’zûn edilip, insanlara doğru yolu gösterip, onlara feyz ve bereket sunmak üzere memleketi olan Şîrâz’a gönderildi.
Necîbüddîn Ali hazretleri Şîrâz’a geldi. Orada evlendi. Bir tekke yaptırdı. Orada, ilim âşıklarına, Hak yolunu arayanlara, çok te’sîrli va’z ve nasihatler vererek fâideli olmaya çalıştı. Büyüklüğü ve kerâmetleri kısa zamanda her tarafa yayıldı. Herkes her taraftan sohbetlerine gelmeye başladı. Sohbetlerinde ve yazdığı risalelerinde, büyük velî, kerâmetler hazînesi Şihâbüddîn-i Sühreverdî hazretlerinden öğrendiği derin ilmi, ince ma’rifetleri anlattı. Pekçok kimse ondan istifâde etti. 678 (m. 1279) yılında Şîrâz’da vefât etti.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Nefehât-ül-üns trc. sh. 538
2) Tabakât-ül-evliyâ sh. 493