Hanbelî mezhebi fıkıh âlimlerinden. İsmi, Muhammed bin Abdülvehhâb bin Mensûr el-Harrânî’dir. Künyesi Ebû Abdullah olup, Kâdı Şemsüddîn diye tanındı. 610 (m. 1213) senesinin sonlarına doğru, Harran şehrinde doğdu. Bu şehirde, Şeyh Mecdüddîn-i Harrânî’den fıkıh ilmini okuyup öğrendi. Ondan hiç ayrılmadı. Fıkıh bilgilerinde derin bir âlim olarak yetişti. Harran’da herkes tarafından tanınırdı. Şafiî âlimlerinden Kâdı Necmeddîn bin Makdisî’den de usûl-i fıkıh ve hılâf ilimlerini tahsil etti. Bir müddet Şam’da kalarak, usûl ve Arabcanın dil ve edebiyat bilgileriyle meşgûl oldu ve Kâsım el-Kûfî’den çeşitli dînî ilimleri okuyup öğrendi. Sonra Mısır taraflarına seyahatler yaptı. Bir müddet Mısır’da kalıp, Şeyh İzzeddîn bin Abdüsselâm’ın derslerinde hazır bulundu. Mısır diyarının ba’zı bölgelerinde, Kâdı’l-kudât Tâcüddîn İbni bint-il-E’az’in nâibliğini (yardımcılığını) yaptı. Hâlbuki ayrı mezhebe mensûp idiler. Kâdı’l-kudât Tâcüddîn, faziletinin çokluğundan onu kendisine yardımcı seçti. Böylece o, bu zamanda Mısır’da hüküm veren Hanbelîlerin ilki oldu. Şeyh Şemseddîn bin Ammâd el-Hanbelî, Kâdı’l-kudâtlık vazîfesine ta’yin edilince, bir müddet onun yardımcılığını da yaptı. Sonra bu vazîfeyi bıraktı ve Şam’a döndü. Vefâtına kadar, senelerce orada kaldı. Kendisinden fıkıh öğrenmek için gelenler, câmide halka hâlinde etrâfında toplanırlardı. Onlara ders anlatır, fetvâlarını kendi eliyle yazıp verirdi. Mısır’a gitmeden evvel, Medrese-i Cevziyye’ye uzun zaman devam etmişti. Mısır’dan dönüşünde, burada imamlık yapmaya başladı. Bir müddet sonra Şam Câmii’nde Hanbelîlerin imamlığını yaptı. 675 (m. 1276) senesi Cemâzil-evvel ayının altıncı günü Şam’da vefât etti. Bâb-ı Sagîr kabristanına defnedildi.
Büyük bir fıkıh âlimi olan Muhammed Harrânî hazretleri, usûl ve hılâf ilimlerinde de derin bir bilgiye sahipti. Çok güzel yazı yazardı. Mes’eleleri tahkîk ve müzâkere etmesi çok güzeldi. Hakîkat ilimlerinde, ya’nî tasavvuf ma’rifetlerine âit ince bilgilerde de ilim sahibiydi. Allahtan çok korkar, devamlı göz yaşı dökerdi. Kalbi çok yumuşak, dînine son derece bağlı ve çok ibâdet eden bir zât idi. Anlayışı ve hüsn-i zannı (müslümanlar hakkında iyi düşünmesi) çoktu. Ondan pekçok talebe fıkıh ve usûl-i fıkıh dersi okudu.
Arab dili ve edebiyatında derin bir bilgiye sahipti. Şiir söylemede mehâret sahibiydi. Sevilen güzel şiirleri vardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Zeyl-i Tabakât-ı Hanâbile cild-2, sh. 288
2) Şezerât-üz-zeheb cild-5, sh. 348