Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Îsâ el-Kürdî’dir. Lazkiye şehrinde talebe yetiştirdiği bir dergâhı vardı. 666 (m. 1267) senesinde vefât etti. Cüsâk yakınında bir yere defnedildi. Babasının ismi ve hayâtı hakkında fazla bir bilgi yoktur, Îsâ el-Kürdî, hâller ve kerâmetler sahibi bir zât idi.
Es-Sirâc, Tûhfât-ül-Ervâh adlı eserinde Îsâ el-Kürdî’nin talebelerinden şu menkıbeyi nakleder: “Birgün Îsâ el-Kürdî’nin huzûruna ağlıyarak bir kadın geldi ve oğlunun Hıristiyanlar tarafından Berc denilen yerde esîr alındığını söyledi. Kurtarılması için yardım dileğinde bulundu. Onun sağ-sâlim geri dönmesini istedi ve; “Allahü teâlânın size bu kuvvet ve kudreti verdiğine inanıyorum” dedi. Îsâ el-Kürdî ona; “Yarın buraya geliniz. İnşâallah oğlunuz da burada olur” buyurdu. Ertesi gün kadıncağız erkenden geldi. Oğlunun elleri ve ayakları bağlı olarak Îsâ el-Kürdî’nin yanında olduğunu gördü. Ayrıca, oğlunun yanında el ve ayakları bağlı başka esîrler de vardı. Onların ellerini ayaklarını çözdüler ve nasıl kurtulduklarını sordular. Onlar; “Gece yarısı zindanın kapısı açıldı. Biz öldürüleceğimizi veya Trablus taraflarına esîr olarak götürüleceğimizi zannettik ki, bu ikincisi bizim için daha büyük azâb olurdu. Biz bu düşünceler içinde iken bir baktık ki, karşımızda Îsâ el-Kürdî hazretleri duruyor. Onun yardımı ve himmetiyle buraya getirildik” diye anlattılar. Kadıncağız oğlunu alıp, teşekkür ederek oradan ayrıldı.”
Muhammed Saydah şöyle anlatır: “Îsâ el-Kürdî, yatsı namazını kıldıktan sonra dergâhından çıkar, bir yere gider, sabah ezanına yakın bir vakitte geri dönerdi. Merak ederek bir gece onu ta’kib ederek arkasından gittim. Yolda dönüp dikkatle bana baktı. O esnada geri ve ileri hareket edemeyip, o gidip gelinceye kadar olduğum yerde çakılı kaldım. Nihâyet geri döndü. O zaman dilim çözüldü, izinsiz ta’kib etmemden dolayı Îsâ el-Kürdî’den af diledim. O da beni af edince, tekrar, yürümeye başladım. Beraberce geri döndük.”
Emîr Seyfüddîn, Îsâ el-Kürdî hazretlerini çok sever ve ona çok hürmet ederdi. Vefâtına çok üzüldü, Îsâ el-Kürdî’nin cenâzesini yalın ayak ve üzüntülü bir hâlde taşıdı. Bulunduğu belde halkı da bu hâdiseye çok üzüldü.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Câmi’u kerâmât-il-evliyâ cild-2, sh. 227