İBRÂHİM BİN MUHAMMED ES-SARÎFÎNÎ

Hanbelî mezhebi fıkıh ve hadîs âlimlerinin büyüklerinden. İsmi, İbrâhim bin Muhammed bin Ezherî bin Ahmed bin Muhammed es-Sarîfinî olup, künyesi Ebû İshâk’dır. Lakabı Takıyyüddîn’dir, 581 (m. 1185) senesinde Muharrem ayının 1. günü Bağdad köylerinden Sarîfîn’de doğdu. 582 senesinde doğduğu da bildirilmiştir. 641 (m. 1243) senesi Cemâzil-evvel ayının 15. günü Şam’da vefât etti. Cenâze namazı için çok büyük bir kalabalık toplandı. Câmi-i Dımeşk’da cenâze namazı kılınıp, Safh-i kasiyûn denilen yerde defn olundu.

Sarifinî, çocuk yaşta ilim tahsiline başladı. Babasından ve Ebü’l-Fadl Avd es-Sarîfinî’den Kur’ân-ı kerîm okudu. Biraz büyüyünce, ilim öğrenmek niyetiyle memleketinden ayrıldı. Bağdad’a geldi. İbn-ül-Ahdâr, İbn-i Taberzed’den ve Ebû Muhammed Abdullah bin Ahmed el-Bevâzihî’den ilim öğrendi. İsfehan’da Ali bin Mensûr es-Sekafi’den, Nişâbûr’da Müeyyed et-Tûsî’den, Merv’de Abdürrahîm bin Sem’ânî’den, Hirat’da Ebû Ravh el-Hirevî’den, Büşenc’de Süheyl bin Muhammed el-Büşencî’den ilim öğrendi. İlim tahsili için çeşitli yerleri gezdi. Zikredilen yerlerden başka, Kerh, Dînever, Nihâvend, Tüster, Musul, Horasan, Dımeşk (Şam) ve başka yerlerde bulunup birçok âlimden ilim öğrendi. Büyük hadîs âlimi Abdülkâdir er-Rühâvî hazretlerinin sohbetlerine devam etti. Kendilinden rivâyetlerde bulundu. Kendisinden ise; Ziyâüddîn el-Makdisî, İbn-ül-Halvâniyye, Ebü’l-Mecd İbn-ül-Adîm Tâcüddîn el-Fezârî, Zeynüddîn el-Fârikî, Ebû Ali İbn-ül-Hilâl, Fahreddîn İbni Asâkir ve başka birçok zât ilim öğrenip rivâyetlerde bulundular.

Ömer bin Hâcib diyor ki: “Takıyyüddîn İbrâhim bin Muhammed es-Sarîfinî (r.a.), hadîs ilminde hafız denilen çok yüksek âlimlerden biridir. O bir ilim deryası idi. Fazîlet ve ihsân sahibi, hayırsever bir zât idi. Dînin emirlerini eksiksiz yapmak husûsunda son derece gayretli idi. Her hâli doğruluk üzere idi. Emîn, güvenilir, sağlam, sözü senet bir âlim idi. Rivâyeti çok fazladır. Gayet ağırbaşlı idi. Vekar ve iffet sahibi idi. Hâl ve gidişatı pek güzel idi. İslâmiyete tam uymanın verdiği güzellik ve tatlılık yüzünde belli olurdu. Kendisi fakir olup, darlık içinde yaşardı. Fakat çok cömertlik yapardı. Başkalarını kendisine tercih eder, ihtiyâcı olduğu hâlde, yanında bulunanı, ihtiyâç sahiplerine verirdi. Böyle hayırlı amelleri yapmağa çok rağbet ederdi. Çok yolculuk yaptı, ilim talebindeki gayret ve çalışkanlığı sebebiyle, memleketinden uzakta, başka memleketlerde dolaştı. Çok ilim öğrendi. İlme âit çok şeyler yazdı. Öğrendiği ilimleri okuttu (başkalarına da öğretti), insanlara çok fâideli oldu. İlminin, evliyâlık yolundaki derecesinin yüksek olmasına rağmen, çok tevâzu sahibi idi. Alçak gönüllü idi. Kalbi (gönlü) ma’nevî kirlerden arınmış, tertemiz idi. Haramlardan, şüphelilerden, dünyâya düşkün olmaktan çok uzak, kendi hâlinde, gönlü hep Allahü teâlâ ile meşgûl olan çok yüksek bir zât idi.”

Şam’da hadîs ilimlerinin okutulduğu Menbic Medresesi’nde müderris idi. Daha sonra Haleb şehrine gidip orayı vatan edindi, orada yerleşti. İbn-i Şeddâd hazretlerinin ders verdiği medresede ilim öğretmeye başladı. Orada hadîs-i şerîf okuttu, hadîs ve fıkıh ilimlerini öğretti. Zeyl-i Tabakât-ı Hanâbile sahibi İbn-i Receb diyor ki: “Nâsıhüddîn İbn-ül-Hanbelî’nin, kendi el yazısıyla yazdığı bir yazıdan okudum ki, Takıyyüddîn Ebû İshâk hazretlerinin Şam’dan Haleb’e intikâlinin sebebi, İbn-i Şeddâd’ın rü’yâsında Resûlullah efendimizi görmesi ve Ebû İshâk’ın Haleb’e intikâline işâret buyurmalarıdır.”

Hâfız Ziya diye tanınan İbn-i Abdilvâhid’e, Ebû İshâk es-Sarîfînî’den sorulduğunda buyurdu ki: “Hâfız (hadîs âlimi), güvenilir bir İmâm (büyük bir âlim) idi. Dînine çok bağlı, kendisine güvenilen, hoş sohbet bir zât idi. Fıkıh ilminde de çok yüksek idi.” Berzâlî, Münzirî, Ebû Şâme ve başka âlimler de buna benzer sözler söylemişlerdir.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Zeyl-i Tabakât-ı Hanâbile cild-2, sh. 227

2) Tezkiret-ül-huffâz cild-4, sh. 1433

3) Şezerât-üz-zeheb cild-5, sh. 209

4) Zeyl-i Ravdateyn sh. 173