İBN-İ KUDÂME (Abdürrahmân bin Muhammed)

Hanbelî mezhebi fıkıh, usûl ve hadîs âlimlerinden. Ebû Muhammed, Ebü’l-Ferec, İbn-i Şeyh Ebû Ömer künyeleri vardır. Lakabı Şemsüddîn’dir. 597 (m. 1200) senesi Muharrem ayında, Dımeşk’da Kâsiyûn eteklerinde doğup, Rebî’ul-âhır ayının sonunda yine Dımeşk’da 682 (m. 1283)’de vefât etti. Kâsiyûn eteklerinde bir yere defnedildi.

İbn-i Kudâme (r.a.), babasından ve amcası büyük âlim Muvaffaküddîn’den ilim öğrendi. Amcası Şeyh-ül-İslâm Muvaffaküddîn’in yanında âlim oldu. Amcasının yazdığı Muknî’ adlı esere şerh yazdı. Bunu amcasına arz etti. Bunun üzerine amcası Muknî’ kitabını okutması, düzeltilmesi gereken yerleri düzeltmesi için kendisine izin verdi. İbn-i Kudâme bundan sonra onu on cild hâlinde şerh etti (açıkladı).

İbn-i Kudâme, daha başka birçok âlimden ilim öğrendi. Amr bin Taberzed, Ebû Yemen Kindî, Ebû Kâsım bin Hârestânî, İbn-i Mülâib, İbn-i Kâmil, Kâdı Es’ad bin Müncâ, İbn-i Bennâ, Bekrî, Celâcilî, Şems-i Buhârî bunlar arasındadır.

Saydalânî, İbn-i Cevzî ve başka birçok âlim kendisine icâzet (diploma) verdi. Bizzat kendisi, meşhûr âlim Silefî’nin (r.a.) talebelerinden ders aldı. Usûl ilmini Amîdî’den (r.a.) öğrendi. İbn-i Zebîdî, Ca’fer Hemedânî, Ziya Makdisî gibi büyük âlimlerin yanında okudu. Mekke-i mükerremede Ebü’l-Mecd Kazvînî, İbn-i Basiveyh, Medîne-i münevverede; Ebû Tâlib Abdülmuhsin, Ebü’l-Âmid Hafifî’nin ilim meclislerinde bulundu. Kendisinden de; Ebû Menâvî, Ebû Fadl bin Kudâme el-Hâkim, Hârisî, İbn-i Attâr, Müzzî, Şeyh Burhânüddîn, İsmâil Harrânî ve daha birçok âlim ilim öğrendi. Fetvâlar da veren İbn-i Kudâme, uzun müddet ilim okuttu. Herkes kendisinden istifâde etti. Yaşadığı asırda, Hanbelî mezhebi âlimleri arasında ilmî reîslik (başkanlık) kendisine verildi. Hattâ o asırda, ilmî reîslik onda idi, de denebilir. O, zamanda Kâdı’l-kudât idi.

Büyük-küçük herkesin hürmet ve saygısını kazanmıştı. Sultanlar da kendisine hürmet ederlerdi. Faziletler sahibi bir zât idi. Vera’sı pek fazla idi. Dînin emir ve yasaklarına çok riâyet ederdi. Hadîs âlimlerinden İsmâil bin Habbâz, onun tercüme-i hâlini ve onun ile ilgili haberleri ihtivâ eden bir eser yazmıştır. Bu eserini o kadar geniş yazdı ki, onun fıkıh ilmindeki üstünlüğünü, zühdü ve tevâzusu ile alâkalı yönlerini, herbiri için ayrı ayrı ve uzun delîl ve senedleri de birlikte bildirdi. Sonra hocalarına geçerek, onların tercüme-i hâllerini, sonra, Ahmed bin Hanbel’i (r.a.) onun hayâtını, çektiği bütün sıkıntıları, sonra Resûlullahın (s.a.v.) mübârek hayatlarını da anlatmıştır.

Âlimlerin onun hakkında buyurdukları:

Hâfız Zehebî (r.a.): “Hiçbir âlimin hayâtı, İbn-i Kudâme’nin hayâtından daha uzun anlatılmamıştır. O, Hanbelîlerin en büyük âlimidir. Hattâ o, Şeyh-ül-İslâm’dır. Şam’ın fakîhidir. Müslümanların rehberi, zamanının bir tanesidir. Herkes onu medh ü sena etmiştir (övmüştür). Altmış seneye yakın hadîs-i şerîf rivâyetinde bulunmuş, Ebü’l-Feth İbn-ül-Hâcib ondan hadîs-i şerîf yazmıştır. Onu büyük hadîs âlimi Muhammed bin Abdülvâhid’e sorduğumda; “O, büyük bir âlim, dînin seçkin ve mümtazlarındandır” cevâbını verdi.”

Muhyiddîn-i Nevevî: “O, hocalarımın en büyüğüdür” dedi.

İbn-i Kudâme’den (r.a.) yaşça büyük ve âlimler arasında sened ve güvenilir olarak bilinen Zeynüddîn Ahmed bin Abdüddâim, ondan rivâyet ve nakillerde bulunmuştur. “Târih-i Kebîr” adlı eserinde ondan bahsetmiş, tercüme-i hâlini uzun olarak anlatmış, faziletlerini ibâdete olan rağbetini, cömertliğini, herkese olan fâidesini, üç defa hacca gittiğini bildirmiştir.

Onun üçüncü defa hacca gitmesi şöyle oldu: Rü’yâsında Resûlullahı (s.a.v.) gördü. Resûlullah (s.a.v.) onun yanına gelmesini istiyordu. Bu sebeble, o yıl üçüncü defa hacca gitti. İbn-i Kudâme, bir çok fetihlere katılmış, muharebe meydanlarında bulunmuştur.

Zehebî şöyle der: “O kadar ince kalbli idi ki, ufacık bir şeyden dolayı göz yaşları akıverirdi. Ahlâkı ve tabiatı hoş bir zât idi. Allahü teâlâyı çok zikreder, gecelerini ibâdetle geçirir, kuşluk namazını terketmezdi. Akşam ile yatsı arasında da, kılabildiği kadar namaz kılardı. O, halka karşı mütevâzi, sultanlar yanında heybetli ve vekar sahibi idi. Onun meclisinde, dâima fıkıh ve hadîs âlimleri ve takvâ sahibi kimseler bulunurdu. Allahü teâlâ, onu herkese sevdirmişti. Ondan daha güzel, huşû’ ve tevâzu içerisinde namaz kılan yok idi. Kâmil bir namaz kılar, ta’dîl-i erkâna çok riâyet ederdi. Çok duâ eder, Allahü teâlâya yalvarıp yakarırdı. Özellikle, duânın kabûl olacağı bildirilen yerlerde, yatsıdan sonra câmide, şifâ âyet-i kerîmelerini okuduktan sonra duâ etmeye çok ehemmiyet verirdi. O, insanlara işlerinde yardımcı olurdu. Bir yerde hasta olduğunu bilirse, mutlaka onu ziyâret ederdi.”

Fahrüddîn Ba’lebekî de, İbn-i Kudâme’yi elli seneden beri tanıdığını, bu zaman zarfında onun kızdığını görmediğini söylemiştir.

İbn-i Kudâme oniki seneden fazla kadılık yaptı. Bu vazîfeyi istemeyerek aldı. Bunun için hiçbir ücret almadı, ömrünün sonlarına doğru kadılıktan ayrıldı. Ondan sonra, bir müddet Hanbelî kadılığı boş kaldı. Sonra oğlu Necmeddîn onun yerine kadılığa ta’yin edildi.

Ebû Şâme zeylinde şöyle der: “Bir defasında İbn-i Kudâme’ye Mısır’dan kadılık için teklif gelmişti. Fakat o bu teklifi kabûl etmedi. Bunun üzerine, kabûl etmediği takdîrde elinde bulunan vakfın alınacağına dâir bir tehdit geldi. Buna rağmen, geçimini te’min edecek kadar birşeye sahip olduğunu, kendisine, bu husûsta ısrar etmemelerini söyleyerek kabûl etmemişti.”

Mâlikî âlimlerinden, büyük hadîs âlimi, takvâ ehli bir zât olan, Ebû İshâk Levzî ise, onun için der ki: “O, bizim üstadımızdır. Büyük bir âlimdir. Müslümanların rehberidir. Dımeşk, diğer yerlere onunla övünür. Yaşadığı asır, onun ile iftihar eder. Faziletler sahibidir. Pekçok menkıbeleri vardır.”

Onun faziletlerinden bir kısmı şöyledir: O, gönüllerde yeri büyük olduğu hâlde, tevâzu gösterirdi. İhtilâf ve nefrete götüren münâzaradan sakınırdı. Bütün işlerinde orta yolu ta’kib ederdi. Sözlerinde kibir ve başkasını alçaltan ifâdeler bulunmazdı. Yürürken, kibirlenerek yürümezdi. Giyiminde gayet ölçülü idi. Meclislerde ve toplantılarda kendisine çok hürmet gösterilirdi. Kabileler ve aşiretler arasında çıkan ihtilâf ve anlaşmazlıklarda ona müracaat edilirdi. Allahü teâlâ kendisine geniş bir ilim vermişti. Merhamet ve hilm (yumuşaklık) sahibi idi. Tanıdığı olsun, yabancı olsun, geleni kabûl ederdi. Müslüman olsun, gayr-i müslim olsun, yardım istiyenin elinden tutardı. Sultan ve yüksek kademedeki devlet adamları, devamlı kendisine gelip giderlerdi. Gelenleri, köle, efendi ve sultan ayırımı yapmadan karşılardı.

İbn-i Kudâme, 664 (m. 1265) târihinde, istemediği hâlde Kâdı’l-kudât oldu. O, zamanında, Allahü teâlânın müslümanlara lütuf ve ihsânı idi. Eğer o olmasaydı, kuvvetli ve ileri gelenlerin zulmü sebebiyle, insanların malları ellerinden haksız olarak alınırdı. Adâleti yerine getirme husûsunda asla tâvizi yoktu. Bu sebeple, yüksek makamlarda bulunan bir takım kimseler ona düşman oldular. Aleyhinde çok çalıştılar. Hakkında lâyık olmayan sözler söylediler. Fakat, Allahü teâlâ ona, güzel niyetine ve ihsânına mükâfat olarak yardımını lutfeyledi.

Berzâlî de, târihinde onun hakkında şöyle der: “İbn-i Kudâme, asrının en büyük âlimi, zamanının bereketi idi. Uzun müddet, kadılık Şeyh-ül-İslâmlık yaptı. Ders vererek, hutbe okuyarak ve insanlara va’z-u nasihat ederek hizmet ederdi.”

Yünûnî de târihinde: “İbn-i Kudâme, ilim, zühd, vera’, din gayreti bakımından zamanının en yükseği idi. Kıymeti çok ve faziletler sahibi bir zât idi. Hanbelî mezhebinde, ilmî başkanlık kendisinde idi. Hadîs, usûl, nahiv ve diğer dinî ilimlerde pek derin idi. Çok ibâdet ederdi. Mütevâzi ve yumuşak huylu idi. Yakın-uzak herkese iyilik ederdi. Kâdı’l-kudâtlık vazîfesini istemiyerek kabûl etti. Buna bir müddet devam etti ise de, hüküm vermekten çekindiği için, bir müddet sonra bu vazîfeden ayrıldı. Bundan sonra kendini ibâdete, talebe okutmaya ve eser yazmaya verdi. Zamanının bir tanesi idi. Övülen huyları kendisinde bulundurmakta eşine az rastlananlardan biri idi. Çok kimse, onun hem ilminden ve hem de ahlâkından faydalandı. Her hâli ile Selef-i sâlihînin yolunu ta’kib ederdi.”

Kendisinden ders almış ve aynı zamanda büyük bir âlim olan Mecdüddîn İsmâil bin Muhammed Harrânî, İbn-i Kudâme için; “Bu gözlerimle onun gibisini görmedim” demektedir.

Zeyl-i Tabakât-ı Hanâbile sahibi İbn-i Receb; “Onun üstünlüklerini, ilmini, yüksek ahlâk ve ahvâlini kısaca ifâde etmek pek zordur. Allahü teâlâ ondan râzı olsun. Onu Cennetinde kılsın. Bizlere onun sevgisini nasîb eylesin ve bununla bizleri fâidelendirsin. Âmin!” demektedir.

İbn-i Kudâme (r.a.) vefât ettiği zaman, otuz civârında şâir onun için mersiye yazmışlardır. Bunlardan birisi de, talebelerinden Şihâb Mahmûd’dur.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-5, sh. 169

2) Zeyl-i Tabakât-ı Hanâbile cild-2, sh. 304

3) Fevât-ül-vefeyât cild-2, sh. 291

4) Keşf-üz-zünûn sh. 809

5) Şezerât-üz-zeheb cild-5, sh. 376

6) El-A’lâm cild-1, sh. 329