İBN-İ EBBÂR (Muhammed bin Abdullah)

Hadîs, fıkıh âlimi ve meşhûr edîblerden. İsmi, Muhammed bin Abdullah bin Ebû Bekr bin Abdullah bin Abdürrahmân el-Belensî olup, İbn-i Ebbâr diye bilinir. Künyesi, Ebû Abdullah’dır. 595 (m. 1198) târihinde doğup, 658 (m. 1260) senesinde vefât etti. İbn-i Ebbâr Endülüs’ün doğu kısmında bulunan Belensiye’de doğdu. Burası, havası güzel, bereketli, bolluk bir yerdir, İbn-i Ebbâr’ın babası ilim ehli, dînine bağlı ve takvâ sahibi (haramlardan sakınan) bir zâttı. Birçok âlimden ilim okumuş ve icâzet almıştı. İbn-i Ebbâr, babasından Kur’ân-ı kerîmi Nâfî’ kırâatına göre okudu. Babasından çok şeyler dinleyip, öğrendi. İbn-i Ebbâr’a babası, ilim yolunda yön verdi. Onu ilme teşvik etti. Talebe iken onun derslerini kontrol ederdi. İbn-i Ebbâr’a, kendi kitaplarını verdi. İbn-i Ebbâr, babası hakkında şöyle der: “Övmeden söylüyorum. Babamın güzel hasletleri vardı. O, kendisini ilgilendirmeyen şeylerle meşgûl olmazdı. Yapmacık ve göstermelik iş yapmaktan uzak dururdu, işlerinde samimî idi. Gösteriş yapmazdı. Kırâat ilminde çok ilerlemişti. Geceleyin bile kalkar Kur’ân-ı kerîm okurdu. Vera’sı (şüpheli şeylerden sakınması) çok fazla idi. Edeb ve terbiyede pek yüksek idi. Devlet kademelerinde de iyi hâlleri ile tanınmıştı. Kâdı Ebû Hasen bin Vâcib, Belensiye içerisindeki Seyyidet mescidinde namaz kıldırması için ba’zan onu kendisine vekîl kılardı. Onun yanında Kur’ân-ı kerîmin Nâfi’ kırâatini defalarca okudum. Talebeliğim sırasında, derslerimde kendisinden yardım isterdim. Bana yardımını esirgemezdi.”

İbn-i Ebbâr, işte böyle, ilmi seven ve ilim sahibi bir aile ocağında yetişti. Endülüs’ün en büyük âlimlerinden ders aldı. Onların yanında, râvîlerin isimleri, nesebleri, onların ahvâli ile ilgili hadîs ilimlerinden icâzet (diploma) aldı. Aynı şekilde kitabet (yazı) ilminde de büyük bir âlim ve edebî ilimlere derin vukûfu olan ve birçok eserlerin sahibi Ebû Rebî’ Süleymân bin Mûsâ bin Sâlim Hımyerî Kilâî’den icâzet aldı. İbn-i Ebbâr, bu zâtın yanında yirmi sene kaldı. Belensiye âlimlerinden gerekli ilimleri öğrenen İbn-i Ebbâr, ilim almak, onların derslerini dinlemek için bütün Endülüs âlimlerini dolaştı. İbn-i Ebbâr, muhaddisler (hadîs âlimleri) arasında yaygın olan âdete uyarak, tahsilini bitirdikten sonra bile büyük âlimlerden öğrenme, onlardan rivâyette bulunma işine çok önem verdi.

Tunus’ta Mehdiyye şehir kadılığından ayrılmış, bulunan Ebû Zekeriyyâ Yahyâ bin Muhammed ile, yine Tunus’ta Berkî denilen yerde hadîs âlimlerinden, Ebû Hattab Ömer bin Hasen Kelbî ile görüştü. Bu zât İbn-i Dıhye diye bilinir. İbn-i Ebbâr, İbn-i Dıhye’den rivâyetlerde bulundu. Kendisinden de; İbn-i Furs diye bilinen, Abdülmün’im bin Abdürrahîm el-Hazrecî rivâyette bulundu.

İbn-i Ebbâr, bütün bunlardan sonra, Belensiye yakınında vâli olarak bulunan Beyâsî diye bilinen Ebû Abdullah bin Ebî Hafs’ın yazı işleri ile vazîfelendirildi. Daha sonra bu vazîfeden ayrılan İbn-i Ebbâr, tekrar Belensiye’ye döndü.

İbn-i Ebbâr’ın yaşadığı asır: İbn-i Ebbâr’ın yaşadığı bu asırda Endülüs müslümanlarının durumu kötüleşmiş ve bozulmuş bu sebeple, İspanya’da içte ve dışta harbler çoğalmıştı. Bu sırada Muvahhidiyye Devleti ömrünün sonlarını yaşıyordu. Devlete bağlı emirlikler, devletin dıştaki tehlikeli durumlarını düşünmüyorlar, kendi başlarına iş yapıyorlar, hattâ birbirleriyle harbediyorlardı. Bunun için sırf şahsî hâkimiyet kazanmak için, İspanya’daki hıristiyan krallardan bile yardım istemekten çekinmiyorlardı. Bu iş için, onlara senelik ücret vermeye bile râzı oluyorlardı. Bu ise, başlangıçta himâye, sonunda hıristiyan kralların işgaline giden bir yoldu. Zâten Endülüs’ün batısı, devamlı Kral Argûn’un hücumları atında idi. Hattâ, 633 (m. 1235) senesinde Belensiye ile Şukra arasında birçok kal’alar da işgal edilmişti. Kral Argûn, Belensiye’yi işgale hazırlık olarak asker bulundurmak için Belensiye yakınında Enişe kal’asını da yaptırmıştı.

Belensiye emîri, İbn-i Merdeniş, geceli gündüzlü çalışarak, Enîşe kal’asını ele geçirip, Argûn’un askerlerini buradan kovmak için Şâtıbe ve Şukûr halkını muharebe için seferberliğe çağırdı. Onlar da bu da’vete icabet ederek, Belensiye ordusuna katıldılar. 635 (m. 1237) târihinde Enîşe kal’asına hücum ettiler. Fakat, mağlûp oldular. Bu muharebede, birçok âlim şehîd oldu. İbn-i Ebbâr’ın hocası Allâme muhaddis (hadîs âlimi) Ebû Rebî’ Süleymân bin Mûsâ bin Sâlim Kilâî bu âlimlerden birisidir. Bu zât, muharebe meydanında kahramanca çarpışmış, muharebeden kaçanları da tekrar muharebeye dönüp, düşmanla harb etmeye teşvik etmiştir.

Müslümanların Enîşe kal’ası önünde hezimeti, Belensiye’nin de düşman eline geçmesinin yaklaştığına bir işâretti. Bu yüzden müslüman halk, Belensiye’den başka taraflara göç etmeye başlamıştı. 635 (m. 1238) senesi Ramazân-ı şerîf ayında, Kral Argûn Belensiye’ye hücuma geçti. Belensiye’yi kuvvetli bir şekilde muhasara etti. Müslümanlar, düşmanın bu muhasarasına birşey yapamayacaklarını anlayınca, Tunus’ta Hafsiyye Devleti sultânından yardım istemeye karar verdiler. İbn-i Merdenîs bunun için, Tunus Sultânı Ebû Zekeriyyâ Hafsî’ye 636 (m. 1239) târihinde bir heyet gönderdi. Heyetin kâtibi olarak da İbn-i Ebbâr’ı seçti. Heyet Tunus sultânına varıp, kendilerine yardım etmesini istedi. İbn-i Ebbâr burada vazîfesini çok güzel yerine getirdi. Tunus sultânının yanında; “Allah yolunda harb eden süvarilerin ile Endülüse hemen yetiş. Çünkü Endülüs’ün kurtuluşu için artık hiçbir yol kalmadı” diye başlıyan 67 beyitlik kasidesini okudu. İbn-i Ebbâr bu kasidesinde (şiirinde), çok hisli, üzüntü ve kederle dolu düşüncelerini anlattı. Çünkü vatanını düşmanlar muhasara etmişti. Bu sebepten Tunus sultânına kadar, belki yardım elini uzatır ümidi. İle gelmişti. İbn-i Ebbâr’ın kasidesi, çok içli yazılmış olup, maksadını gayet güzel ifâde ediyordu. Kasîde sultâna te’sîr etmişti. Sultan, yardım mes’elesini kabûl edip, Belensiye’ye silâh, azık ve mâl dolu bir donanma gönderdi. Bu sırada Argûn da muhasarayı iyice daraltmış, her tarafı göz altında bulunduruyordu. Yardım donanması 636 (m. 1239) senesinde Dâniye denilen Belensiye’ye yakın bir yere yaklaşmaya çalıştı. Çünkü bu taraftada Argûn’un ordusu vardı. Donanma komutanı durumu Tunus sultânına bildirip, kendisi de, Dâniye denilen yere gemilerle yaklaşıp, demir attı. Getirmiş olduğu silâh, yiyecek ve malları boşaltmadan geri döndü. Çünkü bu malları teslim edecek kimse yoktu.

Muhasara gün geçtikçe daha şiddetleniyor, şiddetli muharebeler oluyordu. Düşman ordusu gelen yardımlarla hergün fazlalaşıyordu. Artık bu safhada, Zeyyân bin Merdeniş’in Belensiye’yi teslim için düşmanla görüşmekten başka çâresi kalmamıştı. 636 (m. 1239) târihinde, düşmanla şehri teslim görüşmesi tamamlandı. İbn-i Ebbâr bu görüşmeye kâtip olarak katılmıştı. Müslümanlar kararlaştırılan müddet içerisinde şehri boşaltıp, düşmana teslim ettiler. Böylece Belensiye müslümanların elinden çıkmış oldu.

Belensiye’nin düşman eline geçmesi, müslümanları üzüntüye ve kedere boğdu, İbn-i Ebbâr, başını eğerek ağladı. Çok göz yaşları döktü. Belensiye’den birisine yazdığı mektûpta; “Gençlik günlerimizin geçtiği, güzel hatıralarımızın bulunduğu vatanımıza artık veda ettik. Nerede o Belensiye, onun öten kuşları, köprüleri, coşkun su kanalları, yağmur yağdığında üzerimize aldığımız abaları, deriden yapılmış su kabları, o güzelim bahçeleri” demiştir.

İbn-i Merdeniş, Belensiye’den çıkınca, yanında İbn-i Ebbâr olduğu hâlde Dâniye’ye gitti, İbn-i Ebbâr daha sonra Tunus’a gitti. Orada yerleşti. Tunus sultanı, kendisine ikramda bulundu. Onu yazışmalarda kâtip olarak görevlendirdi.

Âlimlerin hakkında buyurdukları: İbn-i Mâlik Marrâkûşî; “Endülüs’te muhtelif ilimlerde yükselmiş büyük âlimlerin sonuncusudur. Hadîs ilmine göre güvenilir ve âdil gibi meziyetlere sahip bir muhaddistir (hadîs âlimidir). Edebî ilimlerde ve târih ilminde çok yükselmiştir. Hat san’atında pek ileri idi. Belagat sahibi idi. Çok güzel eserler yazdı” demektedir.

Abdülhayy Kettânî: “İbn-i Ebbâr, hadîs ilminde çok ileri derecelere erişmişti. Tunus âlimleri arasında onun gibisi yoktu. Gâbrînî, “Ünvâr-üd-Dirâye” isimli eserinde; ondan sonra yazılmış hiçbir eser yoktur ki, onda umûmî ve husûsî bir sûrette İbn-i Ebbâr’a âit bir rivâyet bulunmasın” demektedir.

İbn-i Ebbâr’ın talebeleri: Ebû Hasen Îsâ bin Lüb, Ebû Bekr bin Ahmed, Ebû Hasen Ali bin İbrâhim bin Muhammed Ticânî Tunûsî, Muhammed bin Ebû Kâsım bin Rezîn Ticânî, Ebû Muhammed Abdullah bin Abdürrahmân bin Bertala ve başkalarıdır.

Abdülazîz Abdülmecîd’in “İbn-i Ebbâr” diye bir eseri vardır.

Eserleri: 1. İhdâr-ül-merhec fî ihdâr-ül-mebhec, 2. Erbeûne hadîsen an erba’îne şeyhan bin erba’îne müsannifen, 3. El-İntidâb lit-tenbîh alâ zehr-il-âdâb, 4. Et-Tekmile li kitâb-is-sıla, 5. İmâd-ül-berk fî üdebâ-eş-şark, 6. İ’tab-ül-kitâb, 7. Tuhfet-ül-kâdim, 8. Dürer-üs-sımt fî haber-is-sıbt, 9. El-Mu’cem.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-10, sh. 204

2) Fevât-ül-vefeyât cild-3, sh. 404

3) Keşf-üz-zünûn sh. 286, 372

4) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 127

5) El-A’lâm cild-6 sh. 233

6) Şezerât-üz-zeheb sh. 275

7) Terâcim-i müellifîn-et Tunûsiyyîn cild-1, sh. 16